I.TARİH VE DEMOGRAFYA
Abhazya ülkesinin ve Abhaz halkının tarihi çok eskilere dayanmaktadır. Abhaz tarihi Antik Yunan kaynaklarından izlenebilmektedir. Grekler, antik çağda seyyah bir toplum idiler. Gittikleri, ticari ilişki kurdukları her toplumu, dil farkını ayırt etmeksizin "barbar" ismi ile nitelendirirlerdi. Karadeniz'in doğu kıyılarında yaşayanları da günümüze taşıyarak tanınmalarına neden olmuşlardır.
Antik Grekler, ayırım yapmadan Doğu Karadeniz kıyılarında yaşayan herkese "COLCHİS" demişlerdir. Strabo'ya göre M.Ö. I.'de Abhazya'nın sınırları bugünkü Pitsunda kentinin bulunduğu yerden, Trabzon'a kadar uzanmaktaydı Hekataios (M.Ö.500), Heniokhai'yi (WubıhYurdu) Abhazya'nınsınırları içinde göstermektedir. Karyanda ise (M.Ö.500) Akhaioi (Achaenos) olarak belirttiği toplumu ve bölgeyi yine Abhazya ile çakıştırmaktadır. Akınlar halinde Yunanistan yarımadasına gidip, antik Grek kültürünü yücelten, uygarlıklar kuran Akha'ları daha sonraki, büyük destanların doğduğu çağlarda,Yunanistan'dan gelip Anadolu kıyılarında Troia'yı kuşatırken görmekteyiz. Abhazya'nın kuzeyinde yaşayan bu Akhaioi'lar Antik Yunan Akha'larının atalarıdır. İliada ve Odiccea'da kahramanlıkları anlatılan Akha'lar, Kafkas kültürünü Yunanistan'a taşımışlar ve orada yerli kültürle kaynaşarak büyük uygarlıklar yaratmışlardır. Antik çağ coğrafyacılarına göre Soçi ve Gagra civarı Akha yurdu idi. Akha'ların Wubıh, Abhaz ve Abazin'lerin ataları oldukları, bugün artık su götürmez bir gerçek olarak bilim çevrelerince bilinmektedir. Bu yöreler, Ortaçağ başlarında, Bizans İmparatorluğu'nun nüfuz alanı olarak görülmektedir. Dolayısıyla İmparator Justinyanus döneminde Hıristiyan dini ile tanışmışlardır. Özellikle Pitsunda yöresi, Abhaz Hıristiyanlığının dini ve kültürel merkezi olmuştur. Bu dönemin Hıristiyan kaynakları ve Ortaçağ Gürcü tarihçileri Abhazların varlığından söz etmektedirler. 8.Yüzyıl sonlarında Bizans İmparatorluğu'nun gücü azalınca, Abhaz Kralı Levan II, Abhazya, Egrisi, Likhe'yi de kendi tacı altında Abhaz Krallığı olarak birleştirmiştir. (Chronicen I.S. 25'ı, Quacisivilis'in (1955 baskısı) Giderek Abhaz Krallığı bugünkü batı Gürcüstan'ı da içine alan bir genişliğe ulaşmıştır. Bu durum 200 yıl sürmüştür. Bu dönem Abhaz Kralı Bagrat III.'ün Gürcü tahtına geçerek iki devleti birleştirdiği tarihe kadar sürmüştür. 790-975 tarihleri arasında "Abhazia" adı,bütün batı Gürcüstan'a verilen ad olarak kalmıştır.
13. yy'da Moğolların batıya yürüyerek Selçuklu Devleti'ni yıkmaları sonucu Gürcüstan'ın özellikle doğu ve orta kısmı Moğolların eline geçmiştir. Tiflis yakılıp yıkılmış, Moğol vahşetinden kaçan Gürcüler batıda yoğunlaşmıştır. Bu olaylar sonucu devlet yönetimi çökmüş, devlet eskiden olduğu gibi yine Abhaz ve Gürcü prenslikleri olarak ikiye bölünmüştür. Ançabadze'nin günümüze ulaştırdığı bilgilere göre, 14.yy'da Mingrel (Laz) Prensi Georgi Dadiani, Abhaz Hanedanı Çaçbaları kuzeye sıkıştırarak Abhazya'nın güneyini, bugünkü Gal ve Oçamçıra bölgelerini ele geçirmiştir.
Bu zaman dilimi içinde sıkışan nüfusun bir kısmı, kuzeydekileri de iterek harekete geçmiş, küçük bir grup Abhaz ile Abhazya ve Wubıh bölgesi arasında oturanlar, bugünkü Adler, Loov Mitesta (Abazaca'da mıtsaşta -ateş yolu-) ile mızımta vadisinden kalkarak ve Kulhor geçitlerinden kuzeye, bugünkü Çerkesk ve Khabardey topraklarına doğru yayılmışlardır. Abhazya topraklarında kalanlar ise zaman zaman Mingrelya egemenliğine başkaldırarak çatışmalara girmişlerdir. Tam bu sıralarda 16.yy'ın başlarında Osmanlılar, Abhaz Halkı ile İslamiyet'i tanıştırmışlardır. 1500-1800 arası 300 yıl, Türk-Abhaz ilişkilerinin yoğun yaşandığı dönem olarak hatırlanmaktadır. Abhazya'da Osmanlı egemenliği, Rus saldırıları sonucu 1810'da sona ermiştir. Bu dönemde Abhaz nüfusunun büyük bir çoğunluğu İslamiyet'i kabul etmiştir. Bu tarihten itibaren Rus Abhaz çatışmaları başlamaktadır. Abhaz halkı, Çar yönetimini her fırsatta ayaklanarak kabul etmediğini belirtmiştir. 1864'te biten Kafkas-Rus savaşları, bütün Kuzey Kafkasya'da olduğu gibi Abhazya'da da halka çok büyük felaketler getirmiştir. Bu dönemde Abhaz tahtında bulunan Çaçba Hamid (Mikhail Şervaşidze) aynı zamanda Çar ordularında da tuğgeneral idi. Rusya ile inatla çatışmanın, halkı yok edeceğini biliyordu. Buna rağmen 11-12 Mayıs 1864'deki intihar savaşlarını engelleyememiştir. Felaket 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşıyla büyümüş ve Abhazya tarihinin en büyük nüfus kaybına ve kıyımına sahne olmuştur. Ülkede bugün yaşayan Abhazlar 100 000 civarındadır. Türkiye'de yaşayan Kuzey Kafkasyalıların 500 000 kadarının Abhaz kökenli olduğu dikkate alındığında bu trajik sürgünün boyutları açıkça gözler önüne serilecektir. 1918 yılı içerisinde Abhazya'da ilk Sovyet yerel yönetimi kurulmuştur. Kırk gün süren bu yönetim Menşevik Gürcü Hükümetinin saldırısı sonucu ortadan kalkmıştır.
Yeni yönetim kurulduktan hemen sonra mahalli askeri devrim komitesinin yöneticileri olan Eşba Efrem, Lakoba Nester, Platon Agiyaşvili, N. Akırtaa, V.İ.Lenin ve J.Stalin'e Abhzaya'ya ilişkin verecekleri kararlarında ağırlık noktalarının şu üç isteği kapsamasını bildirmişlerdir:
Abhazya'nın birinci derecede bir devlet olarak ilan edilmesi,
Abhazya'nın Sovyet Federasyonu içinde yerini alması,
Halkın kendi kaderine terk edilmemesi ve Sovyet Rusya ile bağdaştırılması (henüz Gürcüstan'a bağlı değildir)
Özgür Abhaz Cumhuriyeti'nin kurulmuş olduğu 31 Mart 1921'de Lenin'e bildirilmişken Gürcüstan ancak 21 Mayıs'ta "Bağımsız Abhazya Cumhuriyeti"ni tanıdığını açıklamıştır. Bu güzel gelişmeleri tehlikeler de bekliyordu. 5 Temmuz 1921'de Komünist Parti merkez bürosunda toplanan Stalin ve Avanesin'in verdiği karar şöyleydi: "Parti çalışmaları açısından Abhazya'nın özerk cumhuriyet statüsünde ve Gürcüstan Sosyalist Cumhuriyeti sınırları içerisinde kalması gerekmektedir". Stalin'in bu müdahalesi, Abhazya Cumhuriyeti'ne ve Abhaz halkına duyduğu ve saklayamadığı kin ve düşmanlığını da belirtmektedir. Stalin'in bu tutumunun Sosyalist Rusya Federatif Cumhuriyeti'nin (RSFSR) ve Sovyetler Birliği Sendikaları Komitesinin (VİSK) tepkisiyle karşılaştığı 8 Eylül 1921'de açıklanmıştır.
Bütün bu direnmelere karşın, Abhazya 1922 yılında, başlangıçta anlaşmalı bir federatif statüyle Gürcüstan devletine bağlanmıştır.
1931 yılında ise "Karşılıklı Anlaşma ve Özel İttifak" tek yanlı olarak bozulmuştur. Abhazya yalnızca özerklik hakkına layık görülerek Gürcüstan Sosyalist Cumhuriyeti'ne bağlanmıştır. 1937-1953 tarihleri arası Stalin ve Beria'nın Abhazya'ya yönelik karakteristik baskılarının uygulandığı yıllar olarak tarihe geçmiştir. Bu süreç içerisinde Abhazya paralelindeki diğer küçük cumhuriyetlerde ise Abhazya'dakinin tersine değişik bir uygulama gelişmiştir. Beria ve Stalin'in baskı ve zorla göç ettirm yöntemleri sonucu zaten karışık olan Abhazya'nın demografik sorunları giderek karmaşık hale gelmiştir. Tarih boyunca, kültürü, dili, sosyal yaşamı hep farklı olagelmiş olan Abhazya ve Gürcüstan, zorla kıyılmıi bir nikah ile birbirine bağlanmış olan eşler gibi idi. Abhaz ve Gürcü halkının bu farklılığı açık ve biline gelen bir gerçektir. 1877 yılında Gürcüstan'da yayımlanan "Tiflis Vestnik" gazetesinin açıkça belirttiği gibi, "Abhazlar, etnografik, sosyal, ekonomik yaşamları ve dünya anlayışları ile komşusu oldukları uluslardan çok farklıdırlar." 19.yy'ın 70'li yıllarına kadar bu ülkede nüfus çoğunluğunu,ülkenin yerli halkı olan Abhazlar oluşturmakta idi. 1926 yılına gelindiğinde ise 60 değişik etnik grup yaşar olmuştur.
Aşağıdaki tablo şoven Gürcü yönetiminin yavaş yavaş Abhaz halkını yok edişini açık bir şekilde göstermektedir:
1886 Sonlarında Nüfus Dağılımı
Abhazlar.... ..........58.961
Mingreller...............3.414
Gürcüler.....................515
Yunanlar..................2.056
Ruslar........................972
Ermeniler................1.337
Estonlar......................637
Diğerleri..................1.460Bu şekilde görülen en bariz, en çarpıcı husus 1896 da Abhazya da 515 Gürcü yaşarken 1992 de nüfusun 240.000 e ulaşmasıdır. 1870 yılından itibaren ülke nüfusunun karmaşıklığı derhal etkisini göstermiştir. Bir gurup Abaza'nın Osmanlı topraklarına sürülmesi üzerine boş araziler yağmalanmıştır . Gürcü, Rus, Ermeni, Alman, Bulgar, Azeri ve diğer unsurlarla birlikte yaşam belirmeye başlamıştır.
Abhazya'da Nüfus Değişimleri (1897-1992)
Yıllar Abhazlar Gürcüler Ruslar
1897 58.697 25.375 5.135
1926 55.918 57.949 20.456
1939 56.147 91.067 60.201
1959 61.197 158.221 86.715
1970 77.276 199.595 92.889
1992 95.000 240.000 76.000
Yukarıdaki iki tablonun karşılaştırılmasından görülen en bariz, en çarpıcı husus 1896 da Abhazya da 515 Gürcü yaşarken 1992 de nüfusun 240.000 e ulaşmasıdır. 1870 yılından itibaren ülke nüfusunun karmaşıklığı derhal etkisini göstermiştir. Bir gurup Abaza'nın Osmanlı topraklarına sürülmesi üzerine boş araziler yağmalanmıştır .Gürcü, Rus, Ermeni, Alman, Bulgar, Azeri ve diğer unsurlarla birlikte yaşam belirmeye başlamıştır.
1877 deki birinci nüfus sayımı kayıtlarına göre ülke nüfusunun % 53 kadarı Abhaz iken 1926 yılında Abhaz nüfusu yarı yarıya azalmıştır. 1979 yılında yapılan sayım ise Abhaz nüfusunun % 17 ye düştüğünü göstermektedir. Gürcü nüfusu ise aksine büyük bir artış göstermektedir.
Yukarıda açıklandığı üzere, Batı Gürcüstan topraklarından Abhazya ya ailelerin yerleştirilmesi, Çar yönetimi döneminde başlamıştır. Gürcü menşeviklerinin uyguladıkları ulusları birbirine düşürme, terör ve Abhazların zorla Gürcüleştirilmesi politikası, menşevik devlet adamı Ş.Z.Elıara'nın ağzından belgelenmiştir. Eliara 1926 yılında Gürcüstan'da S.İ.K teşkilat toplantısında "Hiç ara vermeden Abhaz halkının hak ve hürriyetlerini yok ediyorduk" demektedir. Stalin'in baskı yönetimi süresince Abhaz halkının yaşamı giderek bir trajediye dönüşmüştür. Bir gece içerisinde yüzlerce kişi Abhaz köylerinden toplanarak götürülmüş, bir çoğu katledilmiş,aydınlar kökten silinmiştir. Baskı rejimi yıllarında Abhazya'nın en seçkin insanları yok edilmiştir. Bu toplu katliamlar, nüfusu az olan Abhazya için büyük bir yıkım olmuştur.
Bu arada Abhaz dili yasaklanıyor, Abhaz tarihi, kültürü, ulusal devlet bilinci, yerel coğrafi isimler, Abhaz alfabesi yok ediliyordu. 1937-1938 yıllarında Gürcü alfabesi temel alınarak yeni bir alfabe hazırlanmış, Abhaz sözcüğü yazışmalardan çıkartılmış, Abhaz kimliği körletilerek, herkesin Gürcü olduğu duyurulmuştur. 1937 den 1953 yılına kadar Gürcüstan"nın değişik yörelerinden birçok aile zorla Abhazya ya yerleştirilmiştir. Savaştan sonraki yıllarda da bu uygulamalar sürmüş ,Abhaz okullar kapatılarak Gürcüce öğretim yapan okullar açılmıştır.
1948 yılında Sohum kale ye gelen Stalin utanmaz ve ahlaksız bir eda ile şöyle konuşuyordu"Biz Gürcüler Abazinlere nazaran Abhazlara daha yakınız. Talihsiz Lakoba bunu bir türlü anlayamıyordu... Stalin bu sözlerle Abhaz Ulusal lideri Lakoba'yı, Gürcülüğü kabul etmediği için, öldürüldüğünü övünerek açıklıyordu.
Abhazların ana dil yasağının yanı sıra, parti ve devlet atılma ve işsiz kalma tehlikelerine de göğüs germeleri gerekiyordu. Gürcüler dışındaki diğer etnik gruplarda bu uygulamalarından nasiplerini almışlardır. Örneğin; Mesket Türkleri ile Rumlar Kazakistan'a sürüldüler. Bu arada Abhazca olan SOHUM kent ismi Gürcüleştirilerek "SUKHUMİ" olarak değiştirildi.
1948 yılında başlatılan, Abhazya'nın Gürcüleştirme politikası l951 tamamlanmış, bu süre zarfında bütün yerleşim isimleri değiştirilmiştir. 1990 yılında bu değişikliklerin oranı %96 ya ulaşmıştır. Gürcüleştirme politikaları giderek çeşitli tepki ve huzursuzluklara yol açmış ve mücadele zorunluluğu doğmuştu. Bu mücadelenin bir göstergesi olarak da, Abhazya anayasasında değişikliğe gidilerek Gürcüstan'dan ayrılma istekleri dile getirildi Bu sırada Gürcüstan K. P. Merkez Komitesi Sekreteri İ.V. Kaputinov, Sohum'da düzenlenen binlerce kişinin katıldığı bir toplantıda söz alarak bu soruna ne şekil verilirse verilsin müzakeresinin bile yapılamayacağını açıklamıştır.
Bu gelişmelerden ve çalışmalardan somut sonuçlar alınamaması, Abhazya'da Gürcü olmayan etnik grupları hareketlendirdi. Karşılığında da Tiflis'te ve Gürcüstan'ın diğer kentlerinde yeniden hortlayan Gürcü Menşevik bayrakları altında yürüyüşler propagandalar yapılmaya başlandı. Nasyonal sosyalizme yönelik idealleri gaye edinen ve Gürcü olmayanları zorla Gürcüleştirme eylemine yönelik programlara devam ediliyordu.
Bir Gürcü edebiyatı yayın organı olan, devletin yönetiminde yayınlanan "Literaturuli Sakartvelo -Gürcü Edebiyatı" adlı gazete, Gürcü nasyonal sosyalizminin en çarpıcı örneğini, Hitler'e rahmet okuturcasına veriyordu. Gazetede şöyle deniyordu: "Gürcüstan'da Gürcülükten başka bir şey olmamalıdır. Gürcüstan'da, Gürcü olmayan da Gürcüdür. Gürcüce konuşulmalı, Gürcüce yazılmalıdır. Her insan Gürcü kültürü ile yetiştirilmeli, Gürcü gelenek ve görenekleri ile yaşamalıdır. Yoksa hiçbir surette Gürcü sayılmaz."
Abhazya Özerk Cumhuriyeti'nde bundan böyle sosyo-ekonomik ve kültürel kalkınmanın yeniden başlatılmasının hak ve özgürlüklerin arttırılmasıyla mümkün olduğu, bunun da Abhazya'nın 1921'deki statüsüne kavuşturulmasıyla olabileceği artık tartışma götürmez bir gerçek olarak su yüzüne çıkmıştı.
Efrem Eşba, altmış yıl önce, olacakları biliyormuşçasına şöyle diyordu: "Abhazya bağımsız bir statüde, SSCB'nin bir üyesi olmalıdır. Bu ulusal düşmanlıkları kışkırtan unsurları yenmenin tek silahı, Abhaz ve Gürcü uluslarının emekçi halklarının arasında hak eşitliğine dayanan kardeşliğin, kardeşlik güvencesinin yerleştirilmesidir. Bu iki halk arasında, bu güvenlik kavramı yerleşince istenilen sonuca ulaşabilmek mümkün olacaktır."
Bütün bu huzursuzlukların ve kaynaşmanın sonucu, Abhaz ulusal Cephesi Birliğinin öncülüğünde, Gudauta bölgesinin tarihi Lıkhnı köyünde 18 Mart l989'da tarihi büyük kurultay toplanmıştır. Bu toplantıya partinin Abhazya bölgesi büro üyeleri, ulusal parlemento üyeleri, sanatcılar, bilimadamları, yazarlar, Abhazya'da bulunan etnik toplulukların temsilcileri ile halktan binlerce kişi katılmıştır. Toplantıda bu yazımıza kaynak olarak yararlandığımız tarihi karar çıkmıştır.
1- KP SS Merkez Komitesi, SSC şurası, SSC Bakanlar kurulu, Abhazya Cumhuriyetinin statüsünün yeniden ele alınarak Cumhuriyetin yeniden kurulması için Lenin'in sağlığında 1921'de ilan ettiği gibi ;
Statüyü tekrar gözden geçirerek SSC Devletlerinin hak eşitliği için, çeşitli özellikler gösteren devletlerin çok yönlü Lenin prensipleriyle bağdaşmasını sağlamaları gerekir.
Bildiri Gürcüstan KP tarafından 29 Mart 1989 tarihinde reddedilmiştir. Olaylar bu şekilde gelişirken, bir yandan da Gürcüstan devlet üniversitesinin bir şubesinin Sohumkale'de açılması gündeme gelmiştir. Sovyet ve Abhaz yetkilileri var olan gerginliği de dikkate alarak bu programın uygulanmasını ertelemişlerdir. Bunun üzerine saldırgan Gürcü milisleri Sohum da şiddetli çatışmalara neden olmuşlardır. 15-l6 Temmuz 1989 da 11 ölü 127 yaralı ile sonuçlanan Abhaz Gürcü çatışmasından sonra Abhazlar, 18 Mart l989 bildirgesinin en kısa zamanda yaşama geçirilmesinin gereğine inanmışlardır.
25 Ağustos 1990 günü Abhazya Özerk Cumhuriyeti Parlamentosu'nda yapılan oylamada, 72 milletvekilinin 70'i Abhazya'nın Gürcüstan'a bağlanmadan önceki statüsüne kavuşturulması doğrultusunda oy kullanmışlardır. Böylece Abhazya 1921'de olduğu gibi, egemen bir Sovyet Cumhuriyeti olarak kalmak istediğini dünya kamuoyuna duyurmuştur.
Tarihinde Abhazya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin 11. Çağrısının 10.Oturumundakabul edilen Abhazya Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinin Bağımsızlık Deklarasyonu, "Abhazya'nın bağımsız bir Cumhuriyet olduğunu sevinçle ilan" ediyordu.
II. BAĞIMSIZLIK VE YENİ GELİŞMELER
Abhazya Parlamentosu bağımsızlık sonrası Gürcüstan'la olan ve kangren haline gelen ilişkilerini somut bir biçimde nihai bir şekle bağlamak için 23 temmuz 1992 tarihinde, tarihi bir karar alarak Abhazya Özerk S.S.C. 'nin 1978 anayasasını yürürlükten kaldırmıştır. Böylece birlik antlaşmasından önceki statüye dönülmüş oluyordu. Abhazya Parlamentosu'nun bu tarihi kararı şöyle ifadesini bulmuştur.
I. Abhazya Özerk S.S.C 'nin 1978 anayasası geçersizdir.
II. Yeni bir anayasa kabul edilinceye kadar Abhazya S.S.C.'nin 1925 anayasası yürürlükte olacak ve şu an yürürlükte olan yasama, yürütme ve yargı sistemi aynen muhafaza edilecektir.
Abhazya Parlamentosu'nun bu tarihi kararı almasından önceki siyasal gelişmeleri özetle gözden geçirecek olursak :
Bilindiği üzere Gorbaçov'un iktidara gelmesiyle S. S. C. B. 'ye bağlı ülkelerin oluşturduğu birliğin dağılma süreci başlar. Birlikten ayrılan cumhuriyetler arasında yeni hukuki ilişkilerin kurulması zorunlu hale gelir. Bu zorunluluk Abhazya ile Gürcüstan'ın hukuki ilişkilerini de etkiler.
Abhazya'nın statüsü ve Gürcüstan ile S. S. C. B. Arasındaki karşılıklı ilişkiler 1978 anayasası ile düzenleniyordu. Gürcüstan Yüksek Sovyeti 1989 ve1990 yıllarında peşpeşe aldığı kararlarla 24.2.1920 tarihinden itibaren kurulan bütün devlet kurumları ile bu kurumlar ve makamlarınca alınan bütün hukuki kararları geçersiz saymıştır. S. S. C. B. 'nin dağılmasından sonra birlikten ayrılan devletlerle Gürcüstan geçici askeri konseyi 1992 Şubatında 1921 Gürcüstan anayasasına dönme kararı almıştır. Bu anayasa da ise Abhazya 'nın Gürcüstan'a bağlı olduğuna dair hiçbir hüküm bulunmamaktadır. Böylece Abhazya 'nın Gürcüstan içerisindeki fiili varlığı kendiliğinden sona ermiş oluyordu.
Bütün bu gelişmelerin arkasından Gürcüstan'ın nasıl Abhazya 'ya saldırdığı, Gürcü yönetiminin jenosite varan kıyımı Abhaz direnişi ve bu direniş sonucunda Gürcüstan'ın Abhazya'dan zorunlu çekilişi dünya kamuoyu tarafından yakinen bilinmektedir.
III. SAVAŞTAN SONRAKİ DURUM
Bilindiği üzere Gürcüstan hükümeti ile Abhazya halkı arasında yukarda ifade ettiğimiz nedenlerden ötürü bir savaş olmuş, bu savaş sonucunda Abhazya halkı de facto bir şekilde bağımsızlığını ilan etmiş durumdadır.
Taraflar arasında 3 Eylül 1992 tarihinden beri savaşın durdurulması, insan haklarının temini, taraflar arasındaki ekonomik ve hukuki sorunların düzenlenmesi, Abhazya Cumhuriyetinin siyasi statüsünün De Yura haline getirilmesi yani siyasi statünün belirlenmesi ve uluslararası örgütlerin yapabilecekleri insani yardımlar gibi konularda süre gelen görüşmeler halen tıkanmış bir vaziyette devam etmektedir. Ancak bu süreç içerisinde Abhazya Cumhuriyetinin karşılaşmış olduğu çok ciddei ve hayati sorunlara bugüne kadar bir çözüm getirilememiştir. Bunun sonucu olarak bugün Abhazya Cumhuriyeti çok ciddi bir şekilde ekonomik olarak müzayaka içerisinde bulunmaktadır.
Bu ambargoların uygulanmasında, objektif uluslararası hukuki bölgeler, devletler üstü bölgeler ve uygulama anlaşmaları Gürcüstan Devleti'ni tek taraflı müsamaha görmesi nedeniyle tarafgirane bir politik yol izlenmektedir.
Abhazya Cumhuriyeti'nden, uluslararası hukuk kurallarına ve devletlerarası antlaşmalara, ayrıca taraflar arasındaki görüşmelere aykırı olarak insan hak ve özgürlüklerinden mahrum bırakılması, yaşam hakkının zorla elinden alınması, açlığa mahkum edilmek suretiyle gayrımeşru bir şekilde barışa zorlanması, Gürcüstan ile yapılacak barışı hızlandırmayacak aksine daha da uzamasına eden olacaktır. Ayrıca bir halkın açlığa mahkum edilerek barışa zorlanmasına izin ve icazet veren uluslararası bir yasal belge, bir hukuki metin, bir teamül ve anlayış yoktur. Böyle bir uygulama da söz konusu olamaz. Bunun yanında bu ağır koşullar altında tesis edilecek bir barışın kurulsa bile, adil ve kalıcı olacağını iddia etmek mümkün değildir.
Bu sorunların yanında Abhazya Cumhuriyeti'nde 23 Kasım 1996 tarihinde yapılması kararlaştırılan parlamento seçimleri ile ilgili birkaç noktanın da altını çizmekte yarar görüyoruz.
BM Güvenlik Konseyi 22 Ekim 1996 tarihinde yapmış olduğu toplantıda Abhazya Cumhuriyeti'nde parlamento seçimlerinin yapılmamasını, bu seçimlerin yapılmasının barışa zarar vereceğini ve görüşmeleri daha da zora sokacağını dile getirerek buna yönelik bazı endişelerini Abhazya Cumhuriyeti'ne yazılı olarak iletmiştir. Güvenlik Konseyi'nin bu endişe ve değerlendirmelerine yönelik Abhazya Cumhuriyeti Parlamentosunun görüşleri 30 Ekim 1996 tarihinde yine yazılı olarak Güvenlik Konseyi'ne iletilmiş bulunmaktadır. Bu mektupta dile getirilen bazı görüşlerin de konuyla ilgilenecek kişi ve kişilerce bilinmesinde yarar görmekteyiz.
4 Eylül 1994 tarihinden beri tarafların ve gözlemcilerin de onayladığı görüşme tutanaklarından açıkça
anlaşıldığı üzere Abhazya Cumhuriyeti ile Gürcüstan Devleti arasında fiili ve hukuki hiçbir bağ kalmamıştır. Abhazya Cumhuriyeti her ne kadar de jura olarak diğer devletlerce de tanınmadı ise de görüşmelerde taraf olduğu ve fiilen bir cumhuriyet olarak var olduğu bir vakadır. Bu nedenle Gürcüstan'ın Abhazya Cumhuriyeti'ne ve Abhazya Cumhuriyeti'nin hukuksal tasarruflarına müdahale yetkisi hukuken yoktur. Esasen Abhazya Cumhuriyeti Özerk Cumhuriyet olarak Gürcüstan'ın bünyesinde yer aldığı dönemlerde de Abhazya'da yapılan parlamento seçimlerine müdahale hakkı yoktu.
Abhazya Cumhuriyeti'nde yapılacak parlamento seçimleri bu ülkede yaşayan bütün etnik grupların eşit haklarla temsil edileceği demokratik bir seçim olacaktır. Bu etnik grupların yanında Gal Bölgesi'ne geri dönüş yapan mültecilerin ve Abhazya'yı kendi isteği ile terk edip geri dönenlerin de aynı haklara sahip olarak seçme ve seçilme hakkına sahip olduklarını ifade etmek isteriz.
Yapılacak olan parlamento seçimleri Abhazya'nın iç işi olup Gürcüstan Devlet Başkanı'nın ve parlamentosunun buna müdahale hakkı yoktur.
Taraflar arasındaki statü belirleme çalışmalarına gelebilecek zararlar konusuna gelince: Abhazya Cumhuriyeti'nin statüsünün belirlenmesi ve hukuki yapısının oluşturulması ulusların kaderini tayin etme hakkından kaynaklanarak Abhazya halkının kendi iradesiyle belirlenecek bir husustur. Bu nedenle bu konunun Güvenlik Konseyi'nde gündeme gelmesine bile gerek olmadığı kanısındayız. Abhazya Cumhuriyeti ile Gürcüstan Devleti arasındaki münasebetlerin tanzim ve tesbiti devletler hukuku ilkelerine göre yapılmalıdır.
Gürcüstan Devleti'nin toprak bütünlüğünü ısrarla ifade eden devlet ve kuruluşların, savaş devam ederken kan akıtılmasının durdurulması ve savaşın sona erdirilmesi için Abhazya yönetimi tarafından yapılmış olan ısrarlı çağrılara cevap vermemiş olmaları gerçekten şaşkınlık yaratmaktadır.
Bugün Gal Bölgesi'nde mevcut, stabilize durumunun bozulması için, Gürcüstan Devleti tarafından basın-yayın yolu ile, radyo ve televizyon aracılığı ile ve diğer çeşitli tahrik ve provokasyonlar yapılmaktadır. Abhazya Cumhuriyeti'nin bu bölgede mültecilere yönelik hiçbir haksız eylemi söz konusu değildir. Bunun için bu eylemleri yapan kimselerin kimliklerinin belirtilmemiş olması da dikkate şayandır. Abhazya Cumhuriyeti ve halkı olarak BM tüzüğünde yazılı olan ve bütün imzalayan devletlerce uyulması zorunlu bulunan büyük ve küçük ulusların hak eşitliği ilkesinin Abhazya'ya da uygulanmasını talep ediyoruz. Gerek BM temsilcilerinin ve gerekse Rusya Federasyonunun bu ilkeler doğrultusunda hareket ederek Abhazya'da adil bir barışın kurulmasını acilen sağlamaları en içten isteğimizdir.
Güvenlik Konseyi'ne yazılan mektubun içeriğini teşkil eden görüş ve düşünceleri burada kısaca vurgulamak istedik.
İfade etmeye çalıştığımız sorunlar ve sorunların çözümlenmemesinin nedenleri kanımızca bu yazıda ifade edilmiştir. Bunun yanında: Bu haksız ambargoların devam etmesi Türkiye Cumhuriyeti bakımından ayrıca çok hassas ve önemli sonuçları doğurabilme olasılığını da belirtmek durumundayız. Zira öncelikle Türkiye Cumhuriyeti bir bölge ülkesi olup, Kafkasya'da büyük çıkarları vardır. Ayrıca Kafkasya'daki ve Abhazya'daki halklarla Türkiye Cumhuriyeti Devleti arasında vazgeçilmeyecek kadar önemli tarihi, maddi ve manevi bağlar söz konusudur. Bunun yanında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan 7 milyonu aşkın Kafkas kökenli insan bu haksız uygulamalar ve ambargolar karşısında çok hassas bir konuma gelmiştir. Bu haksız uygulamaların ve tek taraflı himayeci politikaların devam etmesi durumunda insiyatif dışı olayların oluşmasına engel olmak belki mümkün olmayacaktır. Bu nedenle Kafkasya bölgesinde barış ve istikrarın adil bir şekilde kurulması Türkiye Cumhuriyeti'ni çok yakından ilgilendirmekte ve menfaatine olmaktadır.
Abhazya halkını ekonomik ambargo altına aldırmak suretiyle her türlü insan hakları ve özgürlüklerini kısıtlamak ve dışarı ile olan bağlantısını keserek bir nevi ölüme terk etmek suretiyle bu halkla barışa ulaşmanın imkansız olacağının Gürcü yönetimince çok iyi bilinmesi ve anlaşılması gerektiğine de inanıyoruz. Tabii aynı yaklaşımı sorunlu olduğu diğer halklara da göstermelidir.
Netice olarak dünyada henüz kirlenmemiş bir doğaya sahip olan etnik ve kültürel özelikleriyle, korunması gerekli dünyadaki sayılı coğrafi bölgelerden birini teşkil eden Kafkasya'nın ve özellikle Abhazya'nın barışa ve istikrara kavuşması, huzurun sağlanması, hukuk ve insan haklarının teminat altına alınması gerektiğine inanıyor, tarih boyunca özgürlükleri için, yaşamları için, büyük devletler tarafından uğratıldıkları haksızlıklara karşı usanmadan, yılmadan mücadele eden Abhaz halkının artık özgürce yaşama, huzura kavuşması için Dünya Kamu Vicdanına sesleniyoruz ve "ABHAZYA'DA AMBARGOYA SON" diyoruz.
"Tanrı bütün dünya uluslarını özgür ve mutlu kılsın, fakat Abhazya'yı da unutmasın."
Abhazya ülkesinin ve Abhaz halkının tarihi çok eskilere dayanmaktadır. Abhaz tarihi Antik Yunan kaynaklarından izlenebilmektedir. Grekler, antik çağda seyyah bir toplum idiler. Gittikleri, ticari ilişki kurdukları her toplumu, dil farkını ayırt etmeksizin "barbar" ismi ile nitelendirirlerdi. Karadeniz'in doğu kıyılarında yaşayanları da günümüze taşıyarak tanınmalarına neden olmuşlardır.
Antik Grekler, ayırım yapmadan Doğu Karadeniz kıyılarında yaşayan herkese "COLCHİS" demişlerdir. Strabo'ya göre M.Ö. I.'de Abhazya'nın sınırları bugünkü Pitsunda kentinin bulunduğu yerden, Trabzon'a kadar uzanmaktaydı Hekataios (M.Ö.500), Heniokhai'yi (WubıhYurdu) Abhazya'nınsınırları içinde göstermektedir. Karyanda ise (M.Ö.500) Akhaioi (Achaenos) olarak belirttiği toplumu ve bölgeyi yine Abhazya ile çakıştırmaktadır. Akınlar halinde Yunanistan yarımadasına gidip, antik Grek kültürünü yücelten, uygarlıklar kuran Akha'ları daha sonraki, büyük destanların doğduğu çağlarda,Yunanistan'dan gelip Anadolu kıyılarında Troia'yı kuşatırken görmekteyiz. Abhazya'nın kuzeyinde yaşayan bu Akhaioi'lar Antik Yunan Akha'larının atalarıdır. İliada ve Odiccea'da kahramanlıkları anlatılan Akha'lar, Kafkas kültürünü Yunanistan'a taşımışlar ve orada yerli kültürle kaynaşarak büyük uygarlıklar yaratmışlardır. Antik çağ coğrafyacılarına göre Soçi ve Gagra civarı Akha yurdu idi. Akha'ların Wubıh, Abhaz ve Abazin'lerin ataları oldukları, bugün artık su götürmez bir gerçek olarak bilim çevrelerince bilinmektedir. Bu yöreler, Ortaçağ başlarında, Bizans İmparatorluğu'nun nüfuz alanı olarak görülmektedir. Dolayısıyla İmparator Justinyanus döneminde Hıristiyan dini ile tanışmışlardır. Özellikle Pitsunda yöresi, Abhaz Hıristiyanlığının dini ve kültürel merkezi olmuştur. Bu dönemin Hıristiyan kaynakları ve Ortaçağ Gürcü tarihçileri Abhazların varlığından söz etmektedirler. 8.Yüzyıl sonlarında Bizans İmparatorluğu'nun gücü azalınca, Abhaz Kralı Levan II, Abhazya, Egrisi, Likhe'yi de kendi tacı altında Abhaz Krallığı olarak birleştirmiştir. (Chronicen I.S. 25'ı, Quacisivilis'in (1955 baskısı) Giderek Abhaz Krallığı bugünkü batı Gürcüstan'ı da içine alan bir genişliğe ulaşmıştır. Bu durum 200 yıl sürmüştür. Bu dönem Abhaz Kralı Bagrat III.'ün Gürcü tahtına geçerek iki devleti birleştirdiği tarihe kadar sürmüştür. 790-975 tarihleri arasında "Abhazia" adı,bütün batı Gürcüstan'a verilen ad olarak kalmıştır.
13. yy'da Moğolların batıya yürüyerek Selçuklu Devleti'ni yıkmaları sonucu Gürcüstan'ın özellikle doğu ve orta kısmı Moğolların eline geçmiştir. Tiflis yakılıp yıkılmış, Moğol vahşetinden kaçan Gürcüler batıda yoğunlaşmıştır. Bu olaylar sonucu devlet yönetimi çökmüş, devlet eskiden olduğu gibi yine Abhaz ve Gürcü prenslikleri olarak ikiye bölünmüştür. Ançabadze'nin günümüze ulaştırdığı bilgilere göre, 14.yy'da Mingrel (Laz) Prensi Georgi Dadiani, Abhaz Hanedanı Çaçbaları kuzeye sıkıştırarak Abhazya'nın güneyini, bugünkü Gal ve Oçamçıra bölgelerini ele geçirmiştir.
Bu zaman dilimi içinde sıkışan nüfusun bir kısmı, kuzeydekileri de iterek harekete geçmiş, küçük bir grup Abhaz ile Abhazya ve Wubıh bölgesi arasında oturanlar, bugünkü Adler, Loov Mitesta (Abazaca'da mıtsaşta -ateş yolu-) ile mızımta vadisinden kalkarak ve Kulhor geçitlerinden kuzeye, bugünkü Çerkesk ve Khabardey topraklarına doğru yayılmışlardır. Abhazya topraklarında kalanlar ise zaman zaman Mingrelya egemenliğine başkaldırarak çatışmalara girmişlerdir. Tam bu sıralarda 16.yy'ın başlarında Osmanlılar, Abhaz Halkı ile İslamiyet'i tanıştırmışlardır. 1500-1800 arası 300 yıl, Türk-Abhaz ilişkilerinin yoğun yaşandığı dönem olarak hatırlanmaktadır. Abhazya'da Osmanlı egemenliği, Rus saldırıları sonucu 1810'da sona ermiştir. Bu dönemde Abhaz nüfusunun büyük bir çoğunluğu İslamiyet'i kabul etmiştir. Bu tarihten itibaren Rus Abhaz çatışmaları başlamaktadır. Abhaz halkı, Çar yönetimini her fırsatta ayaklanarak kabul etmediğini belirtmiştir. 1864'te biten Kafkas-Rus savaşları, bütün Kuzey Kafkasya'da olduğu gibi Abhazya'da da halka çok büyük felaketler getirmiştir. Bu dönemde Abhaz tahtında bulunan Çaçba Hamid (Mikhail Şervaşidze) aynı zamanda Çar ordularında da tuğgeneral idi. Rusya ile inatla çatışmanın, halkı yok edeceğini biliyordu. Buna rağmen 11-12 Mayıs 1864'deki intihar savaşlarını engelleyememiştir. Felaket 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşıyla büyümüş ve Abhazya tarihinin en büyük nüfus kaybına ve kıyımına sahne olmuştur. Ülkede bugün yaşayan Abhazlar 100 000 civarındadır. Türkiye'de yaşayan Kuzey Kafkasyalıların 500 000 kadarının Abhaz kökenli olduğu dikkate alındığında bu trajik sürgünün boyutları açıkça gözler önüne serilecektir. 1918 yılı içerisinde Abhazya'da ilk Sovyet yerel yönetimi kurulmuştur. Kırk gün süren bu yönetim Menşevik Gürcü Hükümetinin saldırısı sonucu ortadan kalkmıştır.
Yeni yönetim kurulduktan hemen sonra mahalli askeri devrim komitesinin yöneticileri olan Eşba Efrem, Lakoba Nester, Platon Agiyaşvili, N. Akırtaa, V.İ.Lenin ve J.Stalin'e Abhzaya'ya ilişkin verecekleri kararlarında ağırlık noktalarının şu üç isteği kapsamasını bildirmişlerdir:
Abhazya'nın birinci derecede bir devlet olarak ilan edilmesi,
Abhazya'nın Sovyet Federasyonu içinde yerini alması,
Halkın kendi kaderine terk edilmemesi ve Sovyet Rusya ile bağdaştırılması (henüz Gürcüstan'a bağlı değildir)
Özgür Abhaz Cumhuriyeti'nin kurulmuş olduğu 31 Mart 1921'de Lenin'e bildirilmişken Gürcüstan ancak 21 Mayıs'ta "Bağımsız Abhazya Cumhuriyeti"ni tanıdığını açıklamıştır. Bu güzel gelişmeleri tehlikeler de bekliyordu. 5 Temmuz 1921'de Komünist Parti merkez bürosunda toplanan Stalin ve Avanesin'in verdiği karar şöyleydi: "Parti çalışmaları açısından Abhazya'nın özerk cumhuriyet statüsünde ve Gürcüstan Sosyalist Cumhuriyeti sınırları içerisinde kalması gerekmektedir". Stalin'in bu müdahalesi, Abhazya Cumhuriyeti'ne ve Abhaz halkına duyduğu ve saklayamadığı kin ve düşmanlığını da belirtmektedir. Stalin'in bu tutumunun Sosyalist Rusya Federatif Cumhuriyeti'nin (RSFSR) ve Sovyetler Birliği Sendikaları Komitesinin (VİSK) tepkisiyle karşılaştığı 8 Eylül 1921'de açıklanmıştır.
Bütün bu direnmelere karşın, Abhazya 1922 yılında, başlangıçta anlaşmalı bir federatif statüyle Gürcüstan devletine bağlanmıştır.
1931 yılında ise "Karşılıklı Anlaşma ve Özel İttifak" tek yanlı olarak bozulmuştur. Abhazya yalnızca özerklik hakkına layık görülerek Gürcüstan Sosyalist Cumhuriyeti'ne bağlanmıştır. 1937-1953 tarihleri arası Stalin ve Beria'nın Abhazya'ya yönelik karakteristik baskılarının uygulandığı yıllar olarak tarihe geçmiştir. Bu süreç içerisinde Abhazya paralelindeki diğer küçük cumhuriyetlerde ise Abhazya'dakinin tersine değişik bir uygulama gelişmiştir. Beria ve Stalin'in baskı ve zorla göç ettirm yöntemleri sonucu zaten karışık olan Abhazya'nın demografik sorunları giderek karmaşık hale gelmiştir. Tarih boyunca, kültürü, dili, sosyal yaşamı hep farklı olagelmiş olan Abhazya ve Gürcüstan, zorla kıyılmıi bir nikah ile birbirine bağlanmış olan eşler gibi idi. Abhaz ve Gürcü halkının bu farklılığı açık ve biline gelen bir gerçektir. 1877 yılında Gürcüstan'da yayımlanan "Tiflis Vestnik" gazetesinin açıkça belirttiği gibi, "Abhazlar, etnografik, sosyal, ekonomik yaşamları ve dünya anlayışları ile komşusu oldukları uluslardan çok farklıdırlar." 19.yy'ın 70'li yıllarına kadar bu ülkede nüfus çoğunluğunu,ülkenin yerli halkı olan Abhazlar oluşturmakta idi. 1926 yılına gelindiğinde ise 60 değişik etnik grup yaşar olmuştur.
Aşağıdaki tablo şoven Gürcü yönetiminin yavaş yavaş Abhaz halkını yok edişini açık bir şekilde göstermektedir:
1886 Sonlarında Nüfus Dağılımı
Abhazlar.... ..........58.961
Mingreller...............3.414
Gürcüler.....................515
Yunanlar..................2.056
Ruslar........................972
Ermeniler................1.337
Estonlar......................637
Diğerleri..................1.460Bu şekilde görülen en bariz, en çarpıcı husus 1896 da Abhazya da 515 Gürcü yaşarken 1992 de nüfusun 240.000 e ulaşmasıdır. 1870 yılından itibaren ülke nüfusunun karmaşıklığı derhal etkisini göstermiştir. Bir gurup Abaza'nın Osmanlı topraklarına sürülmesi üzerine boş araziler yağmalanmıştır . Gürcü, Rus, Ermeni, Alman, Bulgar, Azeri ve diğer unsurlarla birlikte yaşam belirmeye başlamıştır.
Abhazya'da Nüfus Değişimleri (1897-1992)
Yıllar Abhazlar Gürcüler Ruslar
1897 58.697 25.375 5.135
1926 55.918 57.949 20.456
1939 56.147 91.067 60.201
1959 61.197 158.221 86.715
1970 77.276 199.595 92.889
1992 95.000 240.000 76.000
Yukarıdaki iki tablonun karşılaştırılmasından görülen en bariz, en çarpıcı husus 1896 da Abhazya da 515 Gürcü yaşarken 1992 de nüfusun 240.000 e ulaşmasıdır. 1870 yılından itibaren ülke nüfusunun karmaşıklığı derhal etkisini göstermiştir. Bir gurup Abaza'nın Osmanlı topraklarına sürülmesi üzerine boş araziler yağmalanmıştır .Gürcü, Rus, Ermeni, Alman, Bulgar, Azeri ve diğer unsurlarla birlikte yaşam belirmeye başlamıştır.
1877 deki birinci nüfus sayımı kayıtlarına göre ülke nüfusunun % 53 kadarı Abhaz iken 1926 yılında Abhaz nüfusu yarı yarıya azalmıştır. 1979 yılında yapılan sayım ise Abhaz nüfusunun % 17 ye düştüğünü göstermektedir. Gürcü nüfusu ise aksine büyük bir artış göstermektedir.
Yukarıda açıklandığı üzere, Batı Gürcüstan topraklarından Abhazya ya ailelerin yerleştirilmesi, Çar yönetimi döneminde başlamıştır. Gürcü menşeviklerinin uyguladıkları ulusları birbirine düşürme, terör ve Abhazların zorla Gürcüleştirilmesi politikası, menşevik devlet adamı Ş.Z.Elıara'nın ağzından belgelenmiştir. Eliara 1926 yılında Gürcüstan'da S.İ.K teşkilat toplantısında "Hiç ara vermeden Abhaz halkının hak ve hürriyetlerini yok ediyorduk" demektedir. Stalin'in baskı yönetimi süresince Abhaz halkının yaşamı giderek bir trajediye dönüşmüştür. Bir gece içerisinde yüzlerce kişi Abhaz köylerinden toplanarak götürülmüş, bir çoğu katledilmiş,aydınlar kökten silinmiştir. Baskı rejimi yıllarında Abhazya'nın en seçkin insanları yok edilmiştir. Bu toplu katliamlar, nüfusu az olan Abhazya için büyük bir yıkım olmuştur.
Bu arada Abhaz dili yasaklanıyor, Abhaz tarihi, kültürü, ulusal devlet bilinci, yerel coğrafi isimler, Abhaz alfabesi yok ediliyordu. 1937-1938 yıllarında Gürcü alfabesi temel alınarak yeni bir alfabe hazırlanmış, Abhaz sözcüğü yazışmalardan çıkartılmış, Abhaz kimliği körletilerek, herkesin Gürcü olduğu duyurulmuştur. 1937 den 1953 yılına kadar Gürcüstan"nın değişik yörelerinden birçok aile zorla Abhazya ya yerleştirilmiştir. Savaştan sonraki yıllarda da bu uygulamalar sürmüş ,Abhaz okullar kapatılarak Gürcüce öğretim yapan okullar açılmıştır.
1948 yılında Sohum kale ye gelen Stalin utanmaz ve ahlaksız bir eda ile şöyle konuşuyordu"Biz Gürcüler Abazinlere nazaran Abhazlara daha yakınız. Talihsiz Lakoba bunu bir türlü anlayamıyordu... Stalin bu sözlerle Abhaz Ulusal lideri Lakoba'yı, Gürcülüğü kabul etmediği için, öldürüldüğünü övünerek açıklıyordu.
Abhazların ana dil yasağının yanı sıra, parti ve devlet atılma ve işsiz kalma tehlikelerine de göğüs germeleri gerekiyordu. Gürcüler dışındaki diğer etnik gruplarda bu uygulamalarından nasiplerini almışlardır. Örneğin; Mesket Türkleri ile Rumlar Kazakistan'a sürüldüler. Bu arada Abhazca olan SOHUM kent ismi Gürcüleştirilerek "SUKHUMİ" olarak değiştirildi.
1948 yılında başlatılan, Abhazya'nın Gürcüleştirme politikası l951 tamamlanmış, bu süre zarfında bütün yerleşim isimleri değiştirilmiştir. 1990 yılında bu değişikliklerin oranı %96 ya ulaşmıştır. Gürcüleştirme politikaları giderek çeşitli tepki ve huzursuzluklara yol açmış ve mücadele zorunluluğu doğmuştu. Bu mücadelenin bir göstergesi olarak da, Abhazya anayasasında değişikliğe gidilerek Gürcüstan'dan ayrılma istekleri dile getirildi Bu sırada Gürcüstan K. P. Merkez Komitesi Sekreteri İ.V. Kaputinov, Sohum'da düzenlenen binlerce kişinin katıldığı bir toplantıda söz alarak bu soruna ne şekil verilirse verilsin müzakeresinin bile yapılamayacağını açıklamıştır.
Bu gelişmelerden ve çalışmalardan somut sonuçlar alınamaması, Abhazya'da Gürcü olmayan etnik grupları hareketlendirdi. Karşılığında da Tiflis'te ve Gürcüstan'ın diğer kentlerinde yeniden hortlayan Gürcü Menşevik bayrakları altında yürüyüşler propagandalar yapılmaya başlandı. Nasyonal sosyalizme yönelik idealleri gaye edinen ve Gürcü olmayanları zorla Gürcüleştirme eylemine yönelik programlara devam ediliyordu.
Bir Gürcü edebiyatı yayın organı olan, devletin yönetiminde yayınlanan "Literaturuli Sakartvelo -Gürcü Edebiyatı" adlı gazete, Gürcü nasyonal sosyalizminin en çarpıcı örneğini, Hitler'e rahmet okuturcasına veriyordu. Gazetede şöyle deniyordu: "Gürcüstan'da Gürcülükten başka bir şey olmamalıdır. Gürcüstan'da, Gürcü olmayan da Gürcüdür. Gürcüce konuşulmalı, Gürcüce yazılmalıdır. Her insan Gürcü kültürü ile yetiştirilmeli, Gürcü gelenek ve görenekleri ile yaşamalıdır. Yoksa hiçbir surette Gürcü sayılmaz."
Abhazya Özerk Cumhuriyeti'nde bundan böyle sosyo-ekonomik ve kültürel kalkınmanın yeniden başlatılmasının hak ve özgürlüklerin arttırılmasıyla mümkün olduğu, bunun da Abhazya'nın 1921'deki statüsüne kavuşturulmasıyla olabileceği artık tartışma götürmez bir gerçek olarak su yüzüne çıkmıştı.
Efrem Eşba, altmış yıl önce, olacakları biliyormuşçasına şöyle diyordu: "Abhazya bağımsız bir statüde, SSCB'nin bir üyesi olmalıdır. Bu ulusal düşmanlıkları kışkırtan unsurları yenmenin tek silahı, Abhaz ve Gürcü uluslarının emekçi halklarının arasında hak eşitliğine dayanan kardeşliğin, kardeşlik güvencesinin yerleştirilmesidir. Bu iki halk arasında, bu güvenlik kavramı yerleşince istenilen sonuca ulaşabilmek mümkün olacaktır."
Bütün bu huzursuzlukların ve kaynaşmanın sonucu, Abhaz ulusal Cephesi Birliğinin öncülüğünde, Gudauta bölgesinin tarihi Lıkhnı köyünde 18 Mart l989'da tarihi büyük kurultay toplanmıştır. Bu toplantıya partinin Abhazya bölgesi büro üyeleri, ulusal parlemento üyeleri, sanatcılar, bilimadamları, yazarlar, Abhazya'da bulunan etnik toplulukların temsilcileri ile halktan binlerce kişi katılmıştır. Toplantıda bu yazımıza kaynak olarak yararlandığımız tarihi karar çıkmıştır.
1- KP SS Merkez Komitesi, SSC şurası, SSC Bakanlar kurulu, Abhazya Cumhuriyetinin statüsünün yeniden ele alınarak Cumhuriyetin yeniden kurulması için Lenin'in sağlığında 1921'de ilan ettiği gibi ;
Statüyü tekrar gözden geçirerek SSC Devletlerinin hak eşitliği için, çeşitli özellikler gösteren devletlerin çok yönlü Lenin prensipleriyle bağdaşmasını sağlamaları gerekir.
Bildiri Gürcüstan KP tarafından 29 Mart 1989 tarihinde reddedilmiştir. Olaylar bu şekilde gelişirken, bir yandan da Gürcüstan devlet üniversitesinin bir şubesinin Sohumkale'de açılması gündeme gelmiştir. Sovyet ve Abhaz yetkilileri var olan gerginliği de dikkate alarak bu programın uygulanmasını ertelemişlerdir. Bunun üzerine saldırgan Gürcü milisleri Sohum da şiddetli çatışmalara neden olmuşlardır. 15-l6 Temmuz 1989 da 11 ölü 127 yaralı ile sonuçlanan Abhaz Gürcü çatışmasından sonra Abhazlar, 18 Mart l989 bildirgesinin en kısa zamanda yaşama geçirilmesinin gereğine inanmışlardır.
25 Ağustos 1990 günü Abhazya Özerk Cumhuriyeti Parlamentosu'nda yapılan oylamada, 72 milletvekilinin 70'i Abhazya'nın Gürcüstan'a bağlanmadan önceki statüsüne kavuşturulması doğrultusunda oy kullanmışlardır. Böylece Abhazya 1921'de olduğu gibi, egemen bir Sovyet Cumhuriyeti olarak kalmak istediğini dünya kamuoyuna duyurmuştur.
Tarihinde Abhazya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin 11. Çağrısının 10.Oturumundakabul edilen Abhazya Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinin Bağımsızlık Deklarasyonu, "Abhazya'nın bağımsız bir Cumhuriyet olduğunu sevinçle ilan" ediyordu.
II. BAĞIMSIZLIK VE YENİ GELİŞMELER
Abhazya Parlamentosu bağımsızlık sonrası Gürcüstan'la olan ve kangren haline gelen ilişkilerini somut bir biçimde nihai bir şekle bağlamak için 23 temmuz 1992 tarihinde, tarihi bir karar alarak Abhazya Özerk S.S.C. 'nin 1978 anayasasını yürürlükten kaldırmıştır. Böylece birlik antlaşmasından önceki statüye dönülmüş oluyordu. Abhazya Parlamentosu'nun bu tarihi kararı şöyle ifadesini bulmuştur.
I. Abhazya Özerk S.S.C 'nin 1978 anayasası geçersizdir.
II. Yeni bir anayasa kabul edilinceye kadar Abhazya S.S.C.'nin 1925 anayasası yürürlükte olacak ve şu an yürürlükte olan yasama, yürütme ve yargı sistemi aynen muhafaza edilecektir.
Abhazya Parlamentosu'nun bu tarihi kararı almasından önceki siyasal gelişmeleri özetle gözden geçirecek olursak :
Bilindiği üzere Gorbaçov'un iktidara gelmesiyle S. S. C. B. 'ye bağlı ülkelerin oluşturduğu birliğin dağılma süreci başlar. Birlikten ayrılan cumhuriyetler arasında yeni hukuki ilişkilerin kurulması zorunlu hale gelir. Bu zorunluluk Abhazya ile Gürcüstan'ın hukuki ilişkilerini de etkiler.
Abhazya'nın statüsü ve Gürcüstan ile S. S. C. B. Arasındaki karşılıklı ilişkiler 1978 anayasası ile düzenleniyordu. Gürcüstan Yüksek Sovyeti 1989 ve1990 yıllarında peşpeşe aldığı kararlarla 24.2.1920 tarihinden itibaren kurulan bütün devlet kurumları ile bu kurumlar ve makamlarınca alınan bütün hukuki kararları geçersiz saymıştır. S. S. C. B. 'nin dağılmasından sonra birlikten ayrılan devletlerle Gürcüstan geçici askeri konseyi 1992 Şubatında 1921 Gürcüstan anayasasına dönme kararı almıştır. Bu anayasa da ise Abhazya 'nın Gürcüstan'a bağlı olduğuna dair hiçbir hüküm bulunmamaktadır. Böylece Abhazya 'nın Gürcüstan içerisindeki fiili varlığı kendiliğinden sona ermiş oluyordu.
Bütün bu gelişmelerin arkasından Gürcüstan'ın nasıl Abhazya 'ya saldırdığı, Gürcü yönetiminin jenosite varan kıyımı Abhaz direnişi ve bu direniş sonucunda Gürcüstan'ın Abhazya'dan zorunlu çekilişi dünya kamuoyu tarafından yakinen bilinmektedir.
III. SAVAŞTAN SONRAKİ DURUM
Bilindiği üzere Gürcüstan hükümeti ile Abhazya halkı arasında yukarda ifade ettiğimiz nedenlerden ötürü bir savaş olmuş, bu savaş sonucunda Abhazya halkı de facto bir şekilde bağımsızlığını ilan etmiş durumdadır.
Taraflar arasında 3 Eylül 1992 tarihinden beri savaşın durdurulması, insan haklarının temini, taraflar arasındaki ekonomik ve hukuki sorunların düzenlenmesi, Abhazya Cumhuriyetinin siyasi statüsünün De Yura haline getirilmesi yani siyasi statünün belirlenmesi ve uluslararası örgütlerin yapabilecekleri insani yardımlar gibi konularda süre gelen görüşmeler halen tıkanmış bir vaziyette devam etmektedir. Ancak bu süreç içerisinde Abhazya Cumhuriyetinin karşılaşmış olduğu çok ciddei ve hayati sorunlara bugüne kadar bir çözüm getirilememiştir. Bunun sonucu olarak bugün Abhazya Cumhuriyeti çok ciddi bir şekilde ekonomik olarak müzayaka içerisinde bulunmaktadır.
Bu ambargoların uygulanmasında, objektif uluslararası hukuki bölgeler, devletler üstü bölgeler ve uygulama anlaşmaları Gürcüstan Devleti'ni tek taraflı müsamaha görmesi nedeniyle tarafgirane bir politik yol izlenmektedir.
Abhazya Cumhuriyeti'nden, uluslararası hukuk kurallarına ve devletlerarası antlaşmalara, ayrıca taraflar arasındaki görüşmelere aykırı olarak insan hak ve özgürlüklerinden mahrum bırakılması, yaşam hakkının zorla elinden alınması, açlığa mahkum edilmek suretiyle gayrımeşru bir şekilde barışa zorlanması, Gürcüstan ile yapılacak barışı hızlandırmayacak aksine daha da uzamasına eden olacaktır. Ayrıca bir halkın açlığa mahkum edilerek barışa zorlanmasına izin ve icazet veren uluslararası bir yasal belge, bir hukuki metin, bir teamül ve anlayış yoktur. Böyle bir uygulama da söz konusu olamaz. Bunun yanında bu ağır koşullar altında tesis edilecek bir barışın kurulsa bile, adil ve kalıcı olacağını iddia etmek mümkün değildir.
Bu sorunların yanında Abhazya Cumhuriyeti'nde 23 Kasım 1996 tarihinde yapılması kararlaştırılan parlamento seçimleri ile ilgili birkaç noktanın da altını çizmekte yarar görüyoruz.
BM Güvenlik Konseyi 22 Ekim 1996 tarihinde yapmış olduğu toplantıda Abhazya Cumhuriyeti'nde parlamento seçimlerinin yapılmamasını, bu seçimlerin yapılmasının barışa zarar vereceğini ve görüşmeleri daha da zora sokacağını dile getirerek buna yönelik bazı endişelerini Abhazya Cumhuriyeti'ne yazılı olarak iletmiştir. Güvenlik Konseyi'nin bu endişe ve değerlendirmelerine yönelik Abhazya Cumhuriyeti Parlamentosunun görüşleri 30 Ekim 1996 tarihinde yine yazılı olarak Güvenlik Konseyi'ne iletilmiş bulunmaktadır. Bu mektupta dile getirilen bazı görüşlerin de konuyla ilgilenecek kişi ve kişilerce bilinmesinde yarar görmekteyiz.
4 Eylül 1994 tarihinden beri tarafların ve gözlemcilerin de onayladığı görüşme tutanaklarından açıkça
anlaşıldığı üzere Abhazya Cumhuriyeti ile Gürcüstan Devleti arasında fiili ve hukuki hiçbir bağ kalmamıştır. Abhazya Cumhuriyeti her ne kadar de jura olarak diğer devletlerce de tanınmadı ise de görüşmelerde taraf olduğu ve fiilen bir cumhuriyet olarak var olduğu bir vakadır. Bu nedenle Gürcüstan'ın Abhazya Cumhuriyeti'ne ve Abhazya Cumhuriyeti'nin hukuksal tasarruflarına müdahale yetkisi hukuken yoktur. Esasen Abhazya Cumhuriyeti Özerk Cumhuriyet olarak Gürcüstan'ın bünyesinde yer aldığı dönemlerde de Abhazya'da yapılan parlamento seçimlerine müdahale hakkı yoktu.
Abhazya Cumhuriyeti'nde yapılacak parlamento seçimleri bu ülkede yaşayan bütün etnik grupların eşit haklarla temsil edileceği demokratik bir seçim olacaktır. Bu etnik grupların yanında Gal Bölgesi'ne geri dönüş yapan mültecilerin ve Abhazya'yı kendi isteği ile terk edip geri dönenlerin de aynı haklara sahip olarak seçme ve seçilme hakkına sahip olduklarını ifade etmek isteriz.
Yapılacak olan parlamento seçimleri Abhazya'nın iç işi olup Gürcüstan Devlet Başkanı'nın ve parlamentosunun buna müdahale hakkı yoktur.
Taraflar arasındaki statü belirleme çalışmalarına gelebilecek zararlar konusuna gelince: Abhazya Cumhuriyeti'nin statüsünün belirlenmesi ve hukuki yapısının oluşturulması ulusların kaderini tayin etme hakkından kaynaklanarak Abhazya halkının kendi iradesiyle belirlenecek bir husustur. Bu nedenle bu konunun Güvenlik Konseyi'nde gündeme gelmesine bile gerek olmadığı kanısındayız. Abhazya Cumhuriyeti ile Gürcüstan Devleti arasındaki münasebetlerin tanzim ve tesbiti devletler hukuku ilkelerine göre yapılmalıdır.
Gürcüstan Devleti'nin toprak bütünlüğünü ısrarla ifade eden devlet ve kuruluşların, savaş devam ederken kan akıtılmasının durdurulması ve savaşın sona erdirilmesi için Abhazya yönetimi tarafından yapılmış olan ısrarlı çağrılara cevap vermemiş olmaları gerçekten şaşkınlık yaratmaktadır.
Bugün Gal Bölgesi'nde mevcut, stabilize durumunun bozulması için, Gürcüstan Devleti tarafından basın-yayın yolu ile, radyo ve televizyon aracılığı ile ve diğer çeşitli tahrik ve provokasyonlar yapılmaktadır. Abhazya Cumhuriyeti'nin bu bölgede mültecilere yönelik hiçbir haksız eylemi söz konusu değildir. Bunun için bu eylemleri yapan kimselerin kimliklerinin belirtilmemiş olması da dikkate şayandır. Abhazya Cumhuriyeti ve halkı olarak BM tüzüğünde yazılı olan ve bütün imzalayan devletlerce uyulması zorunlu bulunan büyük ve küçük ulusların hak eşitliği ilkesinin Abhazya'ya da uygulanmasını talep ediyoruz. Gerek BM temsilcilerinin ve gerekse Rusya Federasyonunun bu ilkeler doğrultusunda hareket ederek Abhazya'da adil bir barışın kurulmasını acilen sağlamaları en içten isteğimizdir.
Güvenlik Konseyi'ne yazılan mektubun içeriğini teşkil eden görüş ve düşünceleri burada kısaca vurgulamak istedik.
İfade etmeye çalıştığımız sorunlar ve sorunların çözümlenmemesinin nedenleri kanımızca bu yazıda ifade edilmiştir. Bunun yanında: Bu haksız ambargoların devam etmesi Türkiye Cumhuriyeti bakımından ayrıca çok hassas ve önemli sonuçları doğurabilme olasılığını da belirtmek durumundayız. Zira öncelikle Türkiye Cumhuriyeti bir bölge ülkesi olup, Kafkasya'da büyük çıkarları vardır. Ayrıca Kafkasya'daki ve Abhazya'daki halklarla Türkiye Cumhuriyeti Devleti arasında vazgeçilmeyecek kadar önemli tarihi, maddi ve manevi bağlar söz konusudur. Bunun yanında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan 7 milyonu aşkın Kafkas kökenli insan bu haksız uygulamalar ve ambargolar karşısında çok hassas bir konuma gelmiştir. Bu haksız uygulamaların ve tek taraflı himayeci politikaların devam etmesi durumunda insiyatif dışı olayların oluşmasına engel olmak belki mümkün olmayacaktır. Bu nedenle Kafkasya bölgesinde barış ve istikrarın adil bir şekilde kurulması Türkiye Cumhuriyeti'ni çok yakından ilgilendirmekte ve menfaatine olmaktadır.
Abhazya halkını ekonomik ambargo altına aldırmak suretiyle her türlü insan hakları ve özgürlüklerini kısıtlamak ve dışarı ile olan bağlantısını keserek bir nevi ölüme terk etmek suretiyle bu halkla barışa ulaşmanın imkansız olacağının Gürcü yönetimince çok iyi bilinmesi ve anlaşılması gerektiğine de inanıyoruz. Tabii aynı yaklaşımı sorunlu olduğu diğer halklara da göstermelidir.
Netice olarak dünyada henüz kirlenmemiş bir doğaya sahip olan etnik ve kültürel özelikleriyle, korunması gerekli dünyadaki sayılı coğrafi bölgelerden birini teşkil eden Kafkasya'nın ve özellikle Abhazya'nın barışa ve istikrara kavuşması, huzurun sağlanması, hukuk ve insan haklarının teminat altına alınması gerektiğine inanıyor, tarih boyunca özgürlükleri için, yaşamları için, büyük devletler tarafından uğratıldıkları haksızlıklara karşı usanmadan, yılmadan mücadele eden Abhaz halkının artık özgürce yaşama, huzura kavuşması için Dünya Kamu Vicdanına sesleniyoruz ve "ABHAZYA'DA AMBARGOYA SON" diyoruz.
"Tanrı bütün dünya uluslarını özgür ve mutlu kılsın, fakat Abhazya'yı da unutmasın."