Sürgün ve Ubıhlar
*
Karadeniz sahil şeridinin Rusya için stratejik önemi vardı ve yerli halktan arındırılmalı idi, öyle de yapıldı. Kafkasya’nın doğusunda yani bugünkü Çeçenya, İnguşetya, Dağıstan ve Osetya bölgelerinde görülmeyen sürgün uygulaması, Karadeniz kıyısı civarındaki Çerkes halklarına, Adıgeler, Abhazlar ve Ubıhlara uygulandı. Denize komşu olduğu için her türlü operasyona açık olan sahil şeridi, gelecekte sorun yaratmaması için yerli nüfustan sürgün yoluyla arındırıldı.
Osmanlı Sultanı ve Rusya Çarı, çıkarlarına denk düştüğü için Çerkesler’in sürgünü konusunda hemen anlaştı.
Çarlık, boyunduruk altına almakta zorlandığı Çerkesleri stratejik konumu önemli olan bölgede bir arada tutmak istemiyordu. Zayıf düşen ve sınır sorunları yaşayan Osmanlı ise savaşacak güç/asker peşindeydi.
21 Mayıs, uzun yıllar süren Kafkas-Rus savaşları sonucunda, Çerkeslerin direnişinin kırıldığı gündür. Çarlık Rusyası askerlerinin bayram, Çerkeslerin yas günüdür.
2014 Soçi Olimpiyatlarının yapılacağı alanlardan Kbaada Yaylası, Çerkes halklarının anavatanı olan bu topraklar, Kafkasya harekatını iki koldan yürüten Çarlık Rusyası birliklerinin buluştuğu ve zafer kutlaması yaptığı alan oldu. Her anlamda eşitsizlik savaşının sonucu yaşanan sürgün; Dünya kültürüne savaşın, kinin, nefretin dışında katkılar sunacak olan bir halkın, Çerkeslerin sürgünü trajediye dönüştü.
SÜRGÜNÜN SONUÇLARINA DAİR
*Yaklaşık 1.5 milyon insan vatanını terk etti, 500 binin üzerinde insan sürgün yolculuğunda ve ilk yerleştikleri bölgelerde yaşamını yitirdi. Sadece Trabzon’ da 53 bin civarında insan öldü.
*Adıge, Abhaz ve Ubıhlar açısından bakıldığında, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak yaşayanların, Kafkasya’da yani tarihsel anavatan topraklarında yaşayanlardan daha fazla oluşu, yaşanan trajedinin önemli bir yanıdır.
Kendi yurtlarında azınlık olarak yaşamak durumunda kalan halklardandır Adıge, Ubıh ve Abhazlar. Doğal ortamından koparıldı bu halklar.
*Kafkasya’ nın yerli halklarından biri olan Ubıhların dilini konuşabilen çok az sayıda insanın kaldığı, Fransız araştırmacı George Dumezil ve Şeraşidze’ nin “Son Ubıh” olarak anılan Tevfik Esenç ile, onun ölümüne dek çalışarak Ubıh dilinin alfabesinin oluşturulduğu biliniyor. ‘Son Ubıh’, bir sürgünün yol açtığı tanımlama, insanı ürperten bir tanımlama. Tabi ki simgesel bir tanımlamadır Tevfik Esenç için söylenen. Ubıhlar bütün olanlara inat yaşama sıkıca tutunuyor ve kimliklerini geleceğe taşımaya çalışıyor.
*Kafkasya’ nın yerli halklarından Adigelerin bir boyu olan Natuhayların adı bugün sadece tarih kitaplarında kaldı, Kafkas-Rus Savaşları bu halkı yok etti.
Savaşın ve sürgünün yıkımını iyi bilen Çerkesler savaş istemiyor; Dünyanın hiç bir köşesinde; ne Irak’ ta, ne Çeçenya’ da, ne Filistin’de ne de başka bir yerde.
TANIKLAR ANLATIYOR
Prens Baryatinski (Çar Naibi): “Karadenizin kıyılarını bir Rus denizi ve toprağı haline getirmek için dağlıları kıyıdan temizlemek zorundaydık. Dağlı Çerkeslere ulaşabilmemize engel olan Kuban ötesi halkların da tümüyle yerlerinden kaldırılması gerekiyordu.”
Kafkasya Orduları Kurmay Başkanı Milyutin: “...Dağlıları, zorla ve bizim istediğimiz yerlere göndermeliyiz. Gerekiyorsa Don yöresine sürmeliyiz. Bizim esas gayemiz Kafkas Dağlarının eteklerindeki bölgelere Rusları yerleştirmektir. Ancak bunu şimdiden dağlılara hissettirmeyelim...”
Rus Tarihçi Y.D. Felisin: “Bu, gerçek ve acımasız bir savaştı. Yüzlerce Çerkes köyü ateşe verildi. Ekin ve bahçelerini imha için atlara çiğnettik, sonuçta bir harabeye dönüştü.”
Lev Tolstoy: (Ünlü Rus Edebiyatçı): “Köylere gece karanlığında dalıvermek adet haline gelmişti. Gecenin kara örtüsü altında Rus askerlerinin ikişer üçer evlere dalmasını izleyen dehşet sahneleri öylesine korkunçtu ki, hiçbir rapor görevlisi olanları aktarmaya cesaret edemezdi...”
Muhaliflerden N.N. Rayevski: “Bizim Kafkasya’da yaptıklarımız, İspanyolların Amerika topraklarında yürüttükleri savaşların olumsuzluklarının aynısıydı. Dilerim ki, Yüce Tanrı Rus tarihinde kan izlerini bırakmasın...”
Y. Abramov (Kafkas Dağlıları kitabında): “Dağlıların başına gelenleri anlatmaya sözcüklerin gücü yetmez. Binlercesi yollarda, binlercesi açlık ve sefaletten öldüler. Kıyılar ölü ve ölmek üzere olan insan doluydu. Annesinin soğumuş cesedinde süt arayan yavrular, donup öldüğü halde çocuğunu kucağından bırakmayan analar ve sırf ısınmak için sıkışarak yattıkları yerde birlikte donarak ölen gruplar, Karadeniz sahilinde olağan manzaralardı...”
Dekabrist Lorer: “Zass, karargahının yakınında, özel olarak yapılmış küçük bir tepenin üzerine, mızraklara geçirilmiş, sakalları rüzgarda uçuşan Çerkes kafaları dizmişti. Bu iğrenç tabloyu seyretmek üzüntü vericiydi… Bir gün Zass, davetlisi bir hanımın ricası üzerine düşman kafalarını kaldırmayı kabul etti. Generalin çalışma odasına girdiğimizde dayanılmaz, iğrenç bir kokuyla sarsıldım. Zass gülerek, yatağın altında kafaların konduğu sandıkların bulunduğunu söyleyerek şaşkınlığımızı giderdi ve camlaşmış gözleriyle korkunç şekilde bize bakan birkaç kafanın bulunduğu kocaman bir sandığı çekip çıkardı. ‘Onları neden burada tutuyorsunuz?’ diye sordum. ‘Onları kaynatıyorum, temizliyorum ve anatomi çalışmaları için Berlin’deki profesör dostlarıma gönderiyorum’ diye karşılık verdi. (Rus Kazak kadınları Çerkeslerle yapılan savaşlardan sonra savaş alanında dolaşarak Alman asıllı General Zass’ın iyi para ödediği Çerkes kafalarını kesiyorlardı. Zass, birçok kafayı kaynatıp temizledi ve Berlin’e gönderdi.)
Fransız Gazeteci A. Fonvill: “Gemicilerin gözü doymuyordu. 50-60 kişilik gemiye 200-300 kişi alıyorlardı. Biraz su ve ekmekle yola çıkmışlardı. 5-6 günü aşınca bunlar tükeniyor ve açlıktan salgın hastalıklara yakalanıyorlar, yolda ölüyorlar ve onlar da denize atılıyorlardı. 600 kişiyle yola çıkan gemiden ancak 370 kişi sağ çıkabilmişti.”
Polonyalı Albay Teophil Lapinsky: “Göçmenlerin sorunu felakete dönüşüyor. Açlık ve hastalık had safhada. Trabzon’ a gelen 100 bin kişi 70 bin kişiye indi. Samsun’a 70 bin kişi indi. Günlük ölü sayısı 500 kişidir. Trabzon’da bu sayı 400 kişidir. Gerede Kampı’nda 300 kişi, Akçakale ve Sarıdere’de günlük ölüm 120-150 kişi arasındadır. İtalyan Dr. Barozzi’nin raporlarında şu ibareler dikkat çekicidir ‘İnsanlar, uzun süre bitkiler, bitki kökleri ve ekmek kırıntılarıyla hayatta kalmaya çalışıyorlar’.”
Rus Araştırmacı A.P.Berge: “Novorosisk koyunda 17 bin kadar dağlının toplandığı kıyıda gördüklerimi unutamam. Onların bu durumunu görenler dayanamaz, çökerdi. Kışın soğuğunda, karda evsiz, yiyeceksiz ve doğru dürüst giyeceksiz bu insanlar tifo, tifüs ve çiçek hastalığının pençesindeydiler. Anasız kalmış çocuklar ölmüş annelerinin göğsünde süt arıyorlardı... Rus tarihinin yüz karası olan bu acılı sayfa Adige tarihi açısından büyük zararlara yol açtı. Sürgün, sosyal, ekonomik ve kültürel gelişmelerinin tarihini ve politik bir birlik olma sürecini uzun yıllar kesintiye uğrattı.”
Pinson: “Karadeniz sahilinde Çerkeslerin ölüm oranı yüzde 50’ye yakındır. Sadece Trabzon’da 53 bin kişi öldü. Savaş artığı ‘yüzen mezarlar’ olan gemilerden kaç tanesinin battığı bilinmiyor. Kafkasya’dan Balkanlar’a sürülen aile sayısı 70 bindir. Edirne; 6 bin Silistre-Vidin; 13 bin, Niş-Sofya; 12 bin, Dobruca-Kosova-Priştina-Svista; 42 bin ailedir. Yaklaşık 350 bin kişi. Ölüm oranı daha az ve yüzde 15-20 dolaylarındadır...”
Puşkin (Ünlü Rus Edebiyatçı): “Çerkesler bizden nefret ediyor. Çünkü onları özgür yaylalarından attık, köylerini yaktık ve kabileleri toptan yok ettik.”
BİLİYOR MUSUNUZ
*
*Kafkasya’ nın yerli halklarından biri olan Ubıhların dilini konuşabilen çok az sayıda insanın olduğunu, Fransız Araştırmacı George Dumezil ve Şeraşidze’ nin “Son Ubıh” olarak anılan Tevfik Esenç ile, onun ölümüne dek çalışarak Ubıh dilinin alfabesinin oluşturulduğunu,
*Kafkasya’ nın yerli halklarından Adıgelerin bir boyu olan Natuhayların adının bugün sadece tarih kitaplarında anıldığını, Kafkas-Rus Savaşlarının bu halkı yok ettiğini,
*Kafkasya’ da Rusya Federasyonu Cumhuriyetleri olan Adıgey, Karaçay-Çerkes ve Kabardey-Balkar’ da yani “anavatan” topraklarında yaşayan Adıgelerin sayısının Türkiye’ de yaşayan Adıgelerin sayısından, aynı şekilde Abhazya’ da yaşayan Abhazların sayısının Türkiye’ de yaşayan Abhazlardan daha az olduğunu biliyor musunuz?
Alıntı
*
Karadeniz sahil şeridinin Rusya için stratejik önemi vardı ve yerli halktan arındırılmalı idi, öyle de yapıldı. Kafkasya’nın doğusunda yani bugünkü Çeçenya, İnguşetya, Dağıstan ve Osetya bölgelerinde görülmeyen sürgün uygulaması, Karadeniz kıyısı civarındaki Çerkes halklarına, Adıgeler, Abhazlar ve Ubıhlara uygulandı. Denize komşu olduğu için her türlü operasyona açık olan sahil şeridi, gelecekte sorun yaratmaması için yerli nüfustan sürgün yoluyla arındırıldı.
Osmanlı Sultanı ve Rusya Çarı, çıkarlarına denk düştüğü için Çerkesler’in sürgünü konusunda hemen anlaştı.
Çarlık, boyunduruk altına almakta zorlandığı Çerkesleri stratejik konumu önemli olan bölgede bir arada tutmak istemiyordu. Zayıf düşen ve sınır sorunları yaşayan Osmanlı ise savaşacak güç/asker peşindeydi.
21 Mayıs, uzun yıllar süren Kafkas-Rus savaşları sonucunda, Çerkeslerin direnişinin kırıldığı gündür. Çarlık Rusyası askerlerinin bayram, Çerkeslerin yas günüdür.
2014 Soçi Olimpiyatlarının yapılacağı alanlardan Kbaada Yaylası, Çerkes halklarının anavatanı olan bu topraklar, Kafkasya harekatını iki koldan yürüten Çarlık Rusyası birliklerinin buluştuğu ve zafer kutlaması yaptığı alan oldu. Her anlamda eşitsizlik savaşının sonucu yaşanan sürgün; Dünya kültürüne savaşın, kinin, nefretin dışında katkılar sunacak olan bir halkın, Çerkeslerin sürgünü trajediye dönüştü.
SÜRGÜNÜN SONUÇLARINA DAİR
*Yaklaşık 1.5 milyon insan vatanını terk etti, 500 binin üzerinde insan sürgün yolculuğunda ve ilk yerleştikleri bölgelerde yaşamını yitirdi. Sadece Trabzon’ da 53 bin civarında insan öldü.
*Adıge, Abhaz ve Ubıhlar açısından bakıldığında, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak yaşayanların, Kafkasya’da yani tarihsel anavatan topraklarında yaşayanlardan daha fazla oluşu, yaşanan trajedinin önemli bir yanıdır.
Kendi yurtlarında azınlık olarak yaşamak durumunda kalan halklardandır Adıge, Ubıh ve Abhazlar. Doğal ortamından koparıldı bu halklar.
*Kafkasya’ nın yerli halklarından biri olan Ubıhların dilini konuşabilen çok az sayıda insanın kaldığı, Fransız araştırmacı George Dumezil ve Şeraşidze’ nin “Son Ubıh” olarak anılan Tevfik Esenç ile, onun ölümüne dek çalışarak Ubıh dilinin alfabesinin oluşturulduğu biliniyor. ‘Son Ubıh’, bir sürgünün yol açtığı tanımlama, insanı ürperten bir tanımlama. Tabi ki simgesel bir tanımlamadır Tevfik Esenç için söylenen. Ubıhlar bütün olanlara inat yaşama sıkıca tutunuyor ve kimliklerini geleceğe taşımaya çalışıyor.
*Kafkasya’ nın yerli halklarından Adigelerin bir boyu olan Natuhayların adı bugün sadece tarih kitaplarında kaldı, Kafkas-Rus Savaşları bu halkı yok etti.
Savaşın ve sürgünün yıkımını iyi bilen Çerkesler savaş istemiyor; Dünyanın hiç bir köşesinde; ne Irak’ ta, ne Çeçenya’ da, ne Filistin’de ne de başka bir yerde.
TANIKLAR ANLATIYOR
Prens Baryatinski (Çar Naibi): “Karadenizin kıyılarını bir Rus denizi ve toprağı haline getirmek için dağlıları kıyıdan temizlemek zorundaydık. Dağlı Çerkeslere ulaşabilmemize engel olan Kuban ötesi halkların da tümüyle yerlerinden kaldırılması gerekiyordu.”
Kafkasya Orduları Kurmay Başkanı Milyutin: “...Dağlıları, zorla ve bizim istediğimiz yerlere göndermeliyiz. Gerekiyorsa Don yöresine sürmeliyiz. Bizim esas gayemiz Kafkas Dağlarının eteklerindeki bölgelere Rusları yerleştirmektir. Ancak bunu şimdiden dağlılara hissettirmeyelim...”
Rus Tarihçi Y.D. Felisin: “Bu, gerçek ve acımasız bir savaştı. Yüzlerce Çerkes köyü ateşe verildi. Ekin ve bahçelerini imha için atlara çiğnettik, sonuçta bir harabeye dönüştü.”
Lev Tolstoy: (Ünlü Rus Edebiyatçı): “Köylere gece karanlığında dalıvermek adet haline gelmişti. Gecenin kara örtüsü altında Rus askerlerinin ikişer üçer evlere dalmasını izleyen dehşet sahneleri öylesine korkunçtu ki, hiçbir rapor görevlisi olanları aktarmaya cesaret edemezdi...”
Muhaliflerden N.N. Rayevski: “Bizim Kafkasya’da yaptıklarımız, İspanyolların Amerika topraklarında yürüttükleri savaşların olumsuzluklarının aynısıydı. Dilerim ki, Yüce Tanrı Rus tarihinde kan izlerini bırakmasın...”
Y. Abramov (Kafkas Dağlıları kitabında): “Dağlıların başına gelenleri anlatmaya sözcüklerin gücü yetmez. Binlercesi yollarda, binlercesi açlık ve sefaletten öldüler. Kıyılar ölü ve ölmek üzere olan insan doluydu. Annesinin soğumuş cesedinde süt arayan yavrular, donup öldüğü halde çocuğunu kucağından bırakmayan analar ve sırf ısınmak için sıkışarak yattıkları yerde birlikte donarak ölen gruplar, Karadeniz sahilinde olağan manzaralardı...”
Dekabrist Lorer: “Zass, karargahının yakınında, özel olarak yapılmış küçük bir tepenin üzerine, mızraklara geçirilmiş, sakalları rüzgarda uçuşan Çerkes kafaları dizmişti. Bu iğrenç tabloyu seyretmek üzüntü vericiydi… Bir gün Zass, davetlisi bir hanımın ricası üzerine düşman kafalarını kaldırmayı kabul etti. Generalin çalışma odasına girdiğimizde dayanılmaz, iğrenç bir kokuyla sarsıldım. Zass gülerek, yatağın altında kafaların konduğu sandıkların bulunduğunu söyleyerek şaşkınlığımızı giderdi ve camlaşmış gözleriyle korkunç şekilde bize bakan birkaç kafanın bulunduğu kocaman bir sandığı çekip çıkardı. ‘Onları neden burada tutuyorsunuz?’ diye sordum. ‘Onları kaynatıyorum, temizliyorum ve anatomi çalışmaları için Berlin’deki profesör dostlarıma gönderiyorum’ diye karşılık verdi. (Rus Kazak kadınları Çerkeslerle yapılan savaşlardan sonra savaş alanında dolaşarak Alman asıllı General Zass’ın iyi para ödediği Çerkes kafalarını kesiyorlardı. Zass, birçok kafayı kaynatıp temizledi ve Berlin’e gönderdi.)
Fransız Gazeteci A. Fonvill: “Gemicilerin gözü doymuyordu. 50-60 kişilik gemiye 200-300 kişi alıyorlardı. Biraz su ve ekmekle yola çıkmışlardı. 5-6 günü aşınca bunlar tükeniyor ve açlıktan salgın hastalıklara yakalanıyorlar, yolda ölüyorlar ve onlar da denize atılıyorlardı. 600 kişiyle yola çıkan gemiden ancak 370 kişi sağ çıkabilmişti.”
Polonyalı Albay Teophil Lapinsky: “Göçmenlerin sorunu felakete dönüşüyor. Açlık ve hastalık had safhada. Trabzon’ a gelen 100 bin kişi 70 bin kişiye indi. Samsun’a 70 bin kişi indi. Günlük ölü sayısı 500 kişidir. Trabzon’da bu sayı 400 kişidir. Gerede Kampı’nda 300 kişi, Akçakale ve Sarıdere’de günlük ölüm 120-150 kişi arasındadır. İtalyan Dr. Barozzi’nin raporlarında şu ibareler dikkat çekicidir ‘İnsanlar, uzun süre bitkiler, bitki kökleri ve ekmek kırıntılarıyla hayatta kalmaya çalışıyorlar’.”
Rus Araştırmacı A.P.Berge: “Novorosisk koyunda 17 bin kadar dağlının toplandığı kıyıda gördüklerimi unutamam. Onların bu durumunu görenler dayanamaz, çökerdi. Kışın soğuğunda, karda evsiz, yiyeceksiz ve doğru dürüst giyeceksiz bu insanlar tifo, tifüs ve çiçek hastalığının pençesindeydiler. Anasız kalmış çocuklar ölmüş annelerinin göğsünde süt arıyorlardı... Rus tarihinin yüz karası olan bu acılı sayfa Adige tarihi açısından büyük zararlara yol açtı. Sürgün, sosyal, ekonomik ve kültürel gelişmelerinin tarihini ve politik bir birlik olma sürecini uzun yıllar kesintiye uğrattı.”
Pinson: “Karadeniz sahilinde Çerkeslerin ölüm oranı yüzde 50’ye yakındır. Sadece Trabzon’da 53 bin kişi öldü. Savaş artığı ‘yüzen mezarlar’ olan gemilerden kaç tanesinin battığı bilinmiyor. Kafkasya’dan Balkanlar’a sürülen aile sayısı 70 bindir. Edirne; 6 bin Silistre-Vidin; 13 bin, Niş-Sofya; 12 bin, Dobruca-Kosova-Priştina-Svista; 42 bin ailedir. Yaklaşık 350 bin kişi. Ölüm oranı daha az ve yüzde 15-20 dolaylarındadır...”
Puşkin (Ünlü Rus Edebiyatçı): “Çerkesler bizden nefret ediyor. Çünkü onları özgür yaylalarından attık, köylerini yaktık ve kabileleri toptan yok ettik.”
BİLİYOR MUSUNUZ
*
*Kafkasya’ nın yerli halklarından biri olan Ubıhların dilini konuşabilen çok az sayıda insanın olduğunu, Fransız Araştırmacı George Dumezil ve Şeraşidze’ nin “Son Ubıh” olarak anılan Tevfik Esenç ile, onun ölümüne dek çalışarak Ubıh dilinin alfabesinin oluşturulduğunu,
*Kafkasya’ nın yerli halklarından Adıgelerin bir boyu olan Natuhayların adının bugün sadece tarih kitaplarında anıldığını, Kafkas-Rus Savaşlarının bu halkı yok ettiğini,
*Kafkasya’ da Rusya Federasyonu Cumhuriyetleri olan Adıgey, Karaçay-Çerkes ve Kabardey-Balkar’ da yani “anavatan” topraklarında yaşayan Adıgelerin sayısının Türkiye’ de yaşayan Adıgelerin sayısından, aynı şekilde Abhazya’ da yaşayan Abhazların sayısının Türkiye’ de yaşayan Abhazlardan daha az olduğunu biliyor musunuz?
Alıntı