Ubıhlar Kimdir?
Ubıhya (İngilizce telaffuz: [uːˈbɪxiə]; Rusça: Убыхия,Çerkesçe: Убыхия ) 14. ve 16. yüzyıllar arasında Ubıh boylarının topluluğundan oluşmaktadır. Soçi civarlarında bir ülkeydi.
17. yüzyılda Ubıhlar Sadz Abazalarını yerlerinden etmişlerdir, ve Abhazya düzeninin aksine Ubıhya'da prens yoktu ve 11 Ubıh alt konseyinden ve 2 Ahçıps ve Sadz halkı soylularından olmak üzere bir konsey tarafından yönetilmekteydi.
Ubıhya günümüz Abhazya'nın kuzeyinde Karadeniz kıyısında Çerkesler ve Abazaların yerleşim yerlerinin arasında bir bölgedir. Soçi kenti tarihi Ubıhya'nın içerisindedir. Vardan, Şaşe, Khize, Subeşkh ve Alani gibi Ubıh boyları yaşarlardı. Bunlardan ilk ikisi ekonomik ve sosyal yönden en ileri gelenlerden sayılır ve Vardan ile Soçi nehirlerinin vadilerinde yaşar. Özellikle tarım ve bahçıvanlıkta çok ilerlemişlerdir
Kuzey Kafkasya’nın batı ucunda yerleşik olan Ubıhlar komşuları Abhaz ve Adigeler gibi paganik bir halktı, bölge erken dönem Hristiyanlıkla tanışmıştır. Osmanlıların bölgeyi fethiyle İslam diniyle tanıştılar ve Sünniliği benimsediler. Daha önceki dönemlerde pagandırlar. Ubıhlar görece geç Müslüman olan bir toplumdur. 16.-17. yüzyıllardan itibaren Osmanlı Türkleri ve Kırım Tatarları aracılığıyla Müslüman olmuşlardır. Ubıhların tamamı Müslümandır (Sunni-Hanefi).
1864'te Ubıhya Rus-Kafkas Savaşı'nda yenildi ve 40.000 civarında olduğu tahmin edilen nüfusu Osmanlı İmparatorluğu'na kitlesel olarak götürüldü. Bu olay Ubıh ulusunun Ubıhya'dan topluca yok olmasına yol açtı.
Kafkasya halklarından birçok milliyetçi tarafından Ubıhlar ve dillerinin yok olmuş olması bir halkın düzgünce korunmadığı takdirde neler olabileceğine örnek olarak gösterilmektedir.
Ubıhlar, araştırmacılar tarafından Adige halkı ile Abhaz halkı arasında, ama Abhazlara yakın bir halk olarak tanımlanırlar. T.Tatlok Ubıhların dil, gelenek, görenek bakımından Abhaz halkına sıkıca bağlı olduğunu belirtir. Tarihsel kayıtlarda Ubıhlardan ilk söz eden Evliya Çelebi'dir. Evliya Çelebi, Ubıhları bir Abaza aşireti olarak tanımlar. Bugün Soçi olarak adlandırılan sahil bölgesi halkına "Soçeler" der; onların bitişik komşusu ve soydaşı olarak Ubıhlardan ve memleketlerinden "Sadşe" diye söz eder. Evliya Çelebi'nin tanımladığı "Sadşe", Abhazca'daki ''Sadze"den başka bir şey değildir. "Sadze" ise, Ubıhların Abhazca'daki eski adıdır. Abhazlar günümüzde Sadze ismini Ubıhlarla yan yana yaşamış Ciget Abhazları için kullanırlar.
T.Tatlok Ubıhların Karadenize dökülen Khosta ve Soçi nehirleri arasında yaşadığını, doğu sınırlarından Ciget ve Ahçıpsı Abhazları ile komşu olduklarını, ayrıca Gagra ile Soçi arasında diğer Abhaz boyları ile de yakın ilişkileri olduğunu söyler. 19. yüzyılda Ubıh halkının batısında Pşade nehrine kadar olan bölgede Şapsığlar yaşamaktaydı. Evliya Çelebi, seyahatnamesinin 2.cildinde “Abhazistan(Abazia) dan söz ederken, bugünkü Adler’in (o zaman Arıdlar) kuzeyinde dağlar içinde Sadşe vilayeti vardır. Seydi Ahmet Paşa’nın ülkesidir. Kuzey tarafından Çerkes’le alıp verdikleri hesabıyla Çerkesce ve Abazacayı fasih bilirler. Yedi bin şeci bahadırlar. Bunların şerrinden Çerkesler ve Abazalar çekinirler. Arıd kavmi bunlara aman verdiklerinden Arıdlar iskelesine esir ve balmumu getirerek ticaret ederler” diye bahseder. Çelebi’nin sözünü ettiği Arıdlar bir Abhaz sülalesidir.
Ubıhlar belkide denizcilikle uğraşan tek Kafkasyalı kavimdi. Tarihlerinin bir döneminde "Haçapa" adını verdikleri 30-40 m.lik teknelerle Deniz ticareti ve korsanlık yaptıkları bilinmektedir.
Ubıhları, coğrafi konumları 1830 yılına kadar işgalci Rus tehlikesinden uzak tuttu. Bunda Osmanlı ile Rusya arasındaki statükonun da önemi büyüktü. Ancak Osmanlıların Ruslarla imzalamak zorunda kaldıkları Edirne Antlaşması bu statükoyu bozdu. 1829 yılında yapılan antlaşma Osmanlı Devleti için oldukça ağır şartlar içeriyordu. Bu ağır şartlardan biri de Karadeniz kıyılarındaki haklarının büyük bir kısmını Ruslara devretmeleriydi. Edirne Antlaşması’yla elde ettikleri avantajları değerlendirmeyi amaçlayan Ruslar nihai hedefleri olan Sohum – Anapa kara bağlantısını gerçekleştirmek için hemen harekete geçtiler. Bu doğrultuda elbetteki ilk hedef Abhazya idi. Paskevif tarafından oluşturulan plan çerçevesinde General Gasse, 1830 yılında, 2000 kişilik piyade ve süvari ile Redut-kale’den harketle Sohum ve Gagra’ya çıkartma yaptı. Hemen ardından Gagra’da güçlü bir askeri tahkimat oluşturdular.
Ubıhlar ve Cigetler, üzerlerine bir çığ gibi düşen Rus tehlikesine karşı Adigelerle birleşerek yoğun bir direniş başlattılar. Nitekim şiddetli bir saldırı ile Gagra’daki Rus tahkimatını bozanlar da Ubıhlardır. Adige-Ubıh-Abhaz dayanışmasının tek cephesi elbetteki Gagra değildi. Yine 1830 yılında General Emmanuel tarafından kurulan Georgievskoe, Alfonskoe ve Alekseevskoe tahkimatlarına karşı da birlikte savaştılar.
1830 yılından 1836 yılına kadar Rus ordusu Karadeniz kıyısında herhangi bir harekatta bulunmadı. Ancak sürekli olarak tahkimatlarını güçlendirdi. 1837 yılında Çar I.Nikola’nın Kafkasya’yı ziyareti sonrasında bu ülkenin tümden ele geçirilmesi konusunda ciddi atılımlara giriştiler. Bu amaçla Ubıh topraklarında Golovinskoe, Navaginskoe, Suyateidukh gibi yeni tahkimatlar oluşturdular. Durumun ciddiyeti Ubıh liderlerinin gözünden kaçmamıştı. Şiddetle direnişe geçtiler. Bu kararlı savunma Rusların bir süre için bile olsa geri adım atmalarına neden oldu.
19. yüzyıldaki Ubıh askeri örgütlenmesi konusunda General N.Dubrovin şöyle yazıyor:”….Ubıhlar savaş boyunca liderlerine tam bağımlılık gösterirler.Lider insiyatif kullanmakta ve düşüncelerini yanındakilere açıp açmamakta tamamen özgürdür. Sefer halinde yalnızca ihtiyarlar ve çocuklar görev almazlar. Her savaşçı kendi silah ve erzağını yanında bulundurur. 800-3000 kişilik bir birlik oluşturulunca lider toplantı yerine gidip erzak kontrolü yapar. Denetlemeler sonucunda birlik ileri ve geri olmak üzere iki gruba ayrılır. Aynı köylerden cepheye gelenler 10-100 gruplar oluşturur. Bu grupların kendi aralarında seçtikleri birer liderleri vardır. Bu liderler asıl liderden aldıkları direktifler doğrultusunda gruplarını yönetirler. Ubıh ordusu iki saf halinde harekete geçer.Özellikle hava kararınca savaşırlar ve gün ağarınca bitirirler….”
Yine Aytek Kundukh, Ubıhlar’daki askeri örgütlenme için şunları yazar : “ O zamanki koşullara göre askeri örgütlenme biçimiyle diğer Dağlı halklardan ayrılan ve ilginç bir yetkinlik gösteren Kafkasya'nın küçük halklarından biri olan Ubıhları burada vurgulamamak büyük bir haksızlık olur. Böyle bir askeri örgüt diğer Dağlı halklarda, hatta salt Çerkes kabilelerinin tümünde olsaydı, Rusyayla savaşımın sonucu da büyük bir olasılıkla bu denli korkunç olamazdı. Şamil’in sayıca çok sınırlı kuvvetleri arasında askeri düzeni ve disiplini kurmak için ne denli güçlükler çektiği herkesçe bilinmektedir.
Bu bakımdan Ubıhlar bütün Dağlıların genel niteliğinden sayılan direngenlikleriyle değil, askeri düzenleri ve disiplinleriyle de her türlü övgüye layıktırlar. Genellikle akınlardaki cesaretleriyle sıyrılan Ubıhlar, Çerkesler arasında olağanüstü çaba ve direngenlikleriyle tanınmışlardır. Hatta Ubıhların “ukaru” denilen ev yıkıcı özel bir askeri sınıfları da vardı… Savaşa gidişte ve savaşta güçlü bir disiplin egemendi. Oysa doğal zamanlarda Ubıhlar hiçbir hakarete dayanamaz ve hemen hançerle karşılık verirlerdi. Yüzer ve onar kişilik gruplara ayrılan seferi kuvvetlerin başlarında birer komutan bulunurdu. Aşçı,oduncu ve başkomutanla bağlantı kurmak için posta ve bağlantı erleri görevlendirilirdi. Gençler büyüklerin emrinde ve hizmetindeydi. Yiyecekler hesaplı ve kanılı harcanırdı. Sefer sırasında ikişer saflar halinde ve birbirlerine yakın olarak yürürlerdi. Yer değiştirmek yasaktı. Tehlikesiz yerlerde öncüler ve artçılar mensup oldukları kıtayla yürür, fakat tehlikeli yerlerde bunlar yarım km. ya da daha uzun bir mesafeyle ayrılırlardı. Öncüler kendi aralarında birkaç kişiyi keşif için daha da ileri yollardı. Bunlar gördüklerini gerideki öncülere, öncülerde komutanlığa bildirirlerdi. Karlı zamanlarda 5-6 kişilik bir grup her zaman olduğu gibi kayaklarla karı toplar ve orduya yol açarlardı.
Geceleri konaklanacak noktalar sefere çıkılmadan önce özellikle kamufleye uygun yerlerden seçilirdi. Dört köşeli çadırlar kurulur ve tehlike durumunda hemen silaha sarılabilmek için çadırın bir yanı açık bırakılırdı. Konaklama yeri tehlikesiz yerdeyse ateşler yakılırdı….Ubıhlar askeri operasyona yorgun girmezlerdi.Asıl hedefe yetişmeden, son konakta bir gece, ya da 24 saat dinlenirlerdi. Ubıhlar yalnız geceleri sabaha yarım saat kaldığı zaman baskın yaparlardı.Devinimden önce bütün kuvvet üç kısma ayrılırdı.İlk iki grup öncü,artçı ve asıl kuvvetlerden oluşurdu.Ubıhlar her zaman bir topluluk halinde bulunurlardı, oysa diğer Dağlılar bu yöntemden yoksun idiler ve özellikle açık sahralarda daha iyi çarpışırlardı. Onlar önlerinde öncü, arkalarında artçılar olduğu halde, hemen her zaman iki sıra halinde taarruza geçerlerdi. Ubıhların tutsaklara karşı davranışları çok insalcıldı. Kılık ve ayakkabılarını onlara verir, konaklarda kadınları erkeklerden ayırırlardı; kadınların koruyuculuğunu emirlerinde muhafızlar bulunan merhametli ihtiyarlara verirlerdi.Tabip yaralıları ve tutsakları muayene eder, gereksinmesi olanlara ilaç verirdi….”
Ruslarla savaştıkları dönemlerde Ubıh halkının liderliğini Berzeg ailesi üstlenmişti. Ünlü Hacı Grandük Berzeg de bu ailedendir. Hacı G.Berzeg’in otoritesi yalnız Ubıhlar arasında değil tüm Kafkasya’da tanınmış ve hatta Ruslar onun başını getirene ödül koymuşlardı. Kafkas savaşları boyunca Hacı G.Berzeg yalnız Ubıh topraklarını savunmakla kalmamış, bütün Kafkasya’nın Ruslara karşı birleşik bir savunma sistemi kurmalarını da savunmuş ve bu yolda çalışmalar yapmıştır.
Ubıhlar 1837 yılında Şapsığlarla birlikte Vulan nehri üzerindeki Mihailovskoe tahkimatlarına saldırdılar. Sonra Abhazların Ahçıpsı kabilesiyle birlikte Ruslara karşı direnmeyen Cigetleri tehdit ettiler. Çar ordularının saldırılarına karşı birleşme zorunluluğunu hisseden Batı Kafkasya halklarının kalplerinde bu hareket önemli sempati topladı. Bu özgürlük savaşı 1840 yılının yazında çok kötü bir ürün almanın ve uzun ve sert bir kış yaşamanın sonucunda hayvanların açlıktan ölmeleri ile darbe yedi. Daha kötüsü ise kıyılardaki Rus tahkimatları yüzünden Osmanlılarla olan ticari ilişkileri tamamen kesilmişti. Tüm bunlara karşın 1840 yılında altı hafta süren bir mücadele sonucunda dört Rus tahkimatını ele geçirdiler. Bunlar; Lazarevskoe, Golovinskoe, Velyaminskoe ve Mihailovskoe’dir.
Ubıhlar Truvalıların tahta ata hilesine benzer bir taktikle Lazarovskoe kalesini şöyle ele geçirmişlerdi: Şogen Musa’yı harekattan üç ay önce Ubıh mezaliminden kaçıyormuş gibi gösterip kaleye soktular. O da üç ay içinde kale ile ilgili oldukça önemli bilgiler edinip harekat gecesi kale kapılarını açmıştı. Dışarıda bekleyen 1200 kadar Ubıh, Şapsığ ve Natukhay için sonrası oldukça kolaydı. Harekat üç saat gibi kısa bir sürede bitirildiği gibi 184 Rus subayı da esirler arasındaydı.
Ubıhların bu başarıları ne yazık ki uzun sürmedi. Çünkü bundan sonraki savaşlarında Abhazlar da dahil olmak üzere diğer Kafkasya halklarından destek görmediler. Yalnızca Şapsığ ve Natuhaylarla birlikte savaştılar.
Ruslar geçen zamana içinde Ubıhları daha fazla önemsemeleri gerektiğini anlayıp bazı ilave tedbirler aldılar. General Raievsky’e verilen kesin talimatta Ubıhlara ait bütün mahsül ve ihtiyatların imhası emrolunmuştur. General Raievsky ise savunma bakanı Cheryshev’e verdiği raporda şöyle diyor: “…Ubıhlara karşı daha azimli hareket…Ubıhlar Cigetlerle birlikte olduğu sürece Abhazya’yı elde tutmamız oldukça zor.Bu nedenle önce diğer kabileleri tam denetim altına almalıyız.Sonra da Cigetlerle Abhaz kuvvetlerini birleştirerek kendi kuvvetlerimizin desteği ile Ubıhlara karşı harekata geçmeliyiz.”
Saldırgan Ruslara karşı girişilen savunma diğer Kafkas halklarının yeterli desteğini alamadığı için çabuk eridi. Bu arada Ubıhlarla daha önceleri işbirliği yapan Şapsığlarla Natukhaylar da pasif kaldılar. Birleşik kuvvetlerin yokluğu ve harekatın duraklaması Çar kuvvetlerinin 1840 Şubat ve Mart aylarında yeniden harekata geçmelerine neden olmuş ve Velyaminskoe ve Lazarevskoe kalelerinin harabeleri Mayıs ayında tekrar Rusların eline geçmiştir. Sözünü ettiğimiz bölgelerde intikam seferine çıkan Ruslar Psejvape nehri boyunca ilerleyerek 13 Şapsığ dağ köyünü yakıp yıkmış, ayrıca da ekili toprakları ve bağları yok etmişlerdir.
Ruslar yeni saldırılarında Ubıhları yalnız buldular. Artık cephede Şapsığlar yoktu… Başlarında Hacı Berzeg olduğu halde Abhaz kabilelerinin (Ciget, Ahçıpsı, Aibga vb.) yardımını sağlamaya çalıştılar.Bu çalışmaları Ubıhları Mızımta nehri yönünden vurmak isteyen Çar kuvvetlerinin Cigetlere baskısı ile daha çok önem kazandı. Hacı Berzeg toparlayabildiği 2500 kadar Ubıh ve Ahçıpsı’dan oluşan ordusuyla Bzıp nehri kıyılarında belirerek Dallar üzerine yürüdü. Fakat Ruslar ile iyi geçinmeyi prensip edinmiş olan Soçi civarındaki Avubla Ahmet’in liderliğindeki Ubıh kabileleri tarafından bu harekat önlendi.
Rus ordusu 1840 yılı Aralık ayı sonlarında Abhazların Dal kabilesine bir intikam seferi düzenledi. Bu sefer şiddetli direnişe karşın 1841 Ocak ayında başarıyla sonuçlandı. Dal halkı sürgün edildiği gibi köyleri ve evleri tamamen yakıldı.
9 Mayıs 1841 tarihinde önemli bir toplantı yapıldı. Bu toplantının amacı her iki taraf içinde tatminkar olabilecek bir uzlaşmaya varmaktı. Toplantıya Hacı Berzeg’e bağlı Ubıh delegeleri, Ubıhları yatıştırmakla görevli General Anrep, Avubla Ahmet ve onun Abhaz yandaşlarıyla Prens Mihail Şervaşidze (Çaçba) katıldı. Avubla Ahmet’in Rus tarafında yer almasıyla fikir ayrılıkları gündeme geldi. Bunun üzerine Vardan ve Şaki bölgesi halkı Ruslara direnen Ubıhları desteklediler. Avubla Ahmet’in Rus yönetimine bağlılık yemini etmesi üzerine Ubıh delegeleri toplantıyı protesto mahiyetinde terk ettiler. Böylece toplantı bir sonuca ulaşmadan bitmiş oldu (12 Mayıs 1841).
1841 yılının Haziran ayı başlarında Mihail Şervaşidze komutasındaki bir Rus birliği ile Hacı Berzeg kuvvetleri Mızımta nehri ağzındaki Svyatodukh kalesi yakınlarında karşılaştılar. Rus kuvvetleri geri çekilmek zorunda kaldı. Bunun üzerine zaman kazanmak amacıyla 4 Haziran 1841 tarihinde Ruslar’la bir antlaşma yapıldı. Bu bir tür saldırmazlık antlaşmasıydı. Ancak kısa zamanda işlevini yitirdi.
Ubıhklar Şapsığ, Abzeh ve Natukhaylarla Pşeha köyünde bir toplantı düzenlediler. Toplantıda, kafirlerle ilişki kurmamak, onlarla asla anlaşmamak, düşmandan gelecek her türlü teklife hiç düşünmeden hayır demek ve Rus kuvvetleri ülkeye girer girmez topyekun karşı koymak gibi kararlar alındı. Ancak bu girişim, somut şartların olmaması nedeniyle başarısız kaldı. Ubıhlar, ellerinde toplar da bulunmasına karşın Navaginskoe’ye giriştikleri ablukada başarılı olamadılar. Ruslar karşı bir harekatla Ubıhlar için oldukça önemli olan bazı toprakları ele geçirdiler. Bu olay Hacı Berzeg’in Ubıh liderliğinden ayrılmasına yol açtı. Lider değişikliği Ubıhların direnişine sekte vurmamış 1841-1846 yılları arasında tam 88 savaş yapılmıştır.
Aynı tarihlerde İmam Şamil komutasındaki Doğu Kafkas halkları Ruslara karşı önemli başarılar kazandılar. Hatta 1843 yılında Çeçenistan ve Dağıstan’da bir tek Rus askeri bırakılmamıştı. 1845 yılında Dargo’da Dağlıların Ruslara karşı kazandıkları muhteşem zafer Rusların moralini bozduğu gibi karşı tarafa da yoğun silah ve teçhizat kazandırdı. Çeçenistan ve Dağıstan’ın bağımsızlığını kazanan Şamil batıya Kaberdey bölgesine yürüdü. Bu başarılar Ubıhların da direnme azmini arttırdı.
1844 yaz aylarında Ubıhlar Şapsığlarla birleşerek yeniden harekete geçtiler. 1846 yılında Abhazya yönünde ilerleyerek Abhazları Ruslara karşı kışkırtmak istediler. 15 Ocak’ta Abhazlar Pitsunda kalesine saldırdılar. 4 Şubat’ta ise Sohum yakınlarından gelen Rus kuvvetleri ile Abhazlar arasında yeni bir çatışma çıktı. 1846 yılının Temmuz ayında bu kez Ubıh ve Şapsığlar 4000 kişilik bir kuvvetle Golovinskoe’yi 12 gün süreyle kuşattılar.
1845 yılında Şamil’in bir temsilcisi olan Süleyman Bey, Natukhay ve Abzehleri ziyaret ederek Adigeler arasında bir kuvvet teşkilini istediyse de bu gerçekleşemedi. Ancak çağrı Adigeler arasında etkili olmuş, kendi bölgelerinde daha aktif davranmalarını sağlamıştır. Şamil’in birleştirici çalışmaları bununla da kalmadı. 1848 yılında bu kez Muhammed Emin’i Adigeler arasına delege olarak gönderdi.
Ruslar üç yıl kadar Adige ve Ubıhları rahat bıraktılar. Her hangi bir askeri harekatta bulunmadılar. Ancak Kırım Savaşı sona erer ermez Çar orduları tekrar Kafkasya’ya yöneldi. Abhazya ve çevresi ablukaya alındı. Gagra’nın zaptı için çetin savaşlar verildi. Bu cephede Ubıhlar Sadzilerle birlikte omuz omuza savaşıyorlardı. Bu olayla ilgili olarak General Flipson 1859 Mayıs’ında şöyle demiştir: “Abhazya’daki durumda iyiye giden bir şey yok…Askerlerimiz kalelerinden,esir alınmak veya öldürülmek tehlikesiyle karşılaşmadan bir adım dahi atamıyorlar…Kısacası biz Abhazya’yı işgal ediyoruz ama idare edemiyoruz…”
Gunip Rusların eline geçip Dağıstan ve Çeçenistan’daki direniş bitince gözler Kuzey-Batı Kafkasya direnişine çevrildi. Bu önemli darbe vatanlarını korumaya kararlı olan Ubıh, Şapsığ ve Abzehleri birleştirdi. Haziran 1861’de Soçi vadisinde ünlü Çerkes liderlerinin katıldığı bir kongrede önemli kararlar alındı. Kutais askeri valisi Prens Gagarin bu toplantıyı şöyle anlatır: “Düşmanlarımı takdir etmeliyim. Çerkesler ne akıllarını, ne de kalelerini kaybetmediler. Aksine varlıklarını koruma amacıyla yabacılardan yardım almaya da karar verdiler. Esas rolü üstlenen Abzeh ve Ubıhlar kendi istekleri ile harekete geçtiler.
Önce içişlerini düzenleyip merkezi otorite oluşturmaya yöneldiler…bu amaçla bir meclis(Parlamento) kurdular. Olayın önemini belirtmek için Sohum’dan İngiltere konsolusuna gönderdikleri mektup şöyle diyor:13 Haziran 1861 günü bütün Çerkesler ARAKHİAN kanununu yeniden kurmak ve bağımsızlıklarını ilan etmek için bir konsül kurmaya davet olundular. Olağanüstü bir birlik kurmaya, bu birlikten ayrılmamaya, ayrılanların şiddetle cezalandırılmasına oy birliği ile karar verdiler…Meclise Büyük ve Bağımsız Meclis adı verilmiştir. Meclisin kararına göre ülkemiz 12 bölgeye ayrılıyor ve her bölgeye bir müftü, bir kadı, bir muhtar ve bir de zaptiye tayin olunuyordu. Bu kişiler büyük meclisin adına meclisin kararlarını uygulayacaklardır. Çerkesya’da 100 hane için beş atlı, mahkemenin uygun göreceği vergileri vs. toplamak üzere tahsis edildi. Toplanan vergiler Tanrının rızasıyla ve Çerkes hürriyetinin temsilcisi olan Büyük Meclis tarafından memleketin yönetiminde en iyi,doğru ve yararlı şekilde kullanılacaktır.” Bu mektup cidden büyük bir tarihi değer taşımaktadır.
Kısa bir süre sonra Abzeh topraklarının her karışında kanlı çarpışmalar oldu. Ubıhların kahramanlıkları Çar’ın generallerini bile hayran bıraktı. Ubıhların en ünlü 60 ailesi bu savaşta tamamen yok oldu…Rusların büyük gücüne karşı 2000 kadar Ciget direndi.
1863 yılı sonunda Ruslar Abzehler’i teslime zorladılar. Şapsığ toprakları zaptolundu. 1864 yılı Şubat’ında ise Ubıhlar çember içine alındı. 6 Mart 1864 yılında Ubıh direnişi sona erdi. Çar II.Aleksandr’ın talimatı gereği Ubıhlar’a iki alternatif sunuldu: Ya Osmanlı topraklarına göçecekler ya da Kuban’da Ruslar’ın tespit ettiği bir yere sürüleceklerdi. Ubıhlar Osmanlı topraklarına sürgünü seçtiler. 21 Mayıs 1864 tarihinde Kafkasya valisi Grandük Mişel, St.Petersburg’daki Çar’a Kafkas savaşlarının bitişini duyurdu.
Günümüzde eski Ubıh yurdunda hiç Ubıh yaşamamaktadır. 19.yüzyılın efsane halkı Ubıhlar’ın torunları günümüzde Türkiye’de ve bazı Önasya ülkelerinde dağınık olarak yaşamaktadırlar. Ubıhça yaşayan dil olma özelliğini yitirmiştir. Ubıhça’yı bilen tek kişi kabul edilen Tevfik Esenç’in ölümünden sonra bu dil, tarihin karanlıklarına gömülmüştür. Ancak O henüz ölmeden önce Fransız dil bilimci Georges Dumesil, Ubıhça’yı kayda almış, Fransa’daki akademisinden yılda 6 kadar öğrenciyi Ubıh Dili konusunda eğitim almış olarak mezun etmenin hazzını yaşamıştır
Ubıh sözcüğü Adıgece "Vub Irmağı aşağısında oturanlar" anlamına gelen Vıbıyıh deyiminden gelmiştir. Ubıh dili "Ubuh", "Ubih", "Ibıh", "Wıbıh", "Vubıh" ya da "Wubıh" gibi değişik biçimlerde de yazılmaktadır. Adıgece özgün telaffuz biçimi "Vıbıh" ya da "Wıbıh" iken diğerleri Rusça telaffuzundan aktarmadır.
Ubıhlar ise kendilerine "Kıyıda oturanlar" anlamına gelen Pehı ya da Tahe adını vermiş, dillerine de "Karadeniz kıyısında oturanların dili" anlamına gelenleri yani Pehıbze ya da Tahebze demişlerdir. Bze Ubıh ve Adıge dillerinde "dil" demektir.
Osmanlı'ya göç
1864'te Osmanlı Türkiyesi'ne yapılan göçler sonucu Ubıhların bir bölümü, diğer Çerkeslerle birlikte, Kuzey Anadolu ve Balkan topraklarına yerleştirildi, boşaltılan yerler ise gerilla tipi direnişlerin temizlenmesinden yani 1880 yılından sonra Rus yerleşimine tahsis edildi. 1864'te Orta Laba Irmağı soluna yerleştirilen ya da saklandıkları dağlardan sağ kurtulup Kuban Irmağı civarına yerleşmiş olan Ubıhların çoğu ise, Rus yönetiminin baskıları sonucu, özellikle 1878 yılından sonra, diğer Adigelerle birlikte Türkiye'ye göç etmiştir. Bunun sonucunda Kafkasya'da artık bir Ubıh yerleşimi kalmamıştır. Kafkasya'da kalmış Ubıh sayısı 1880'de 80'e düşmüş, bu Ubıhlar da, oralardaki Şapsığ ve diğer Adıgelere karışmışlardır. Örneğin İlk Adıge Cumhuriyeti Devlet Başkanı Aslan Carıme Ubıh asıllıdır.
Balkanlara yerleştirilen Ubıhların tamamı, 1878 Berlin Antlaşması gereğince, diğer Çerkeslerle birlikte, Osmanlı'nın Asya ve Afrika'daki topraklarına göç etti. Ubıhça konuşmakta olan küçük kalıntı gruplar da şimdiki Kocaeli'nin Maşukiye köyü ile Sakarya ilinin Sapanca ilçesinin Kırkpınar ve Yanık köylerine yerleşti. Ayrıca daha fazla sayıda olmak üzere Manyas'ta yerel halkın Boğaz, Adıgelerin Psışha dedikleri Kocaçay Irmağı vadisi boyunca yukarı doğru sıralanan Hacıyakup (hepsi Ubıh), Işıklar (birkaç hanesi Ubıh), Değirmenboğazı (hepsi Ubıh idi), Darıca (200 hane içinde en son 20 hanesi Ubıh kalmıştı) ve Hacıosman (Ubıhça adı: Lek'uaşe, hepsi Ubıh) köylerine yerleştiler. Ubıhların tamamı Adigece, azı da Adigece ile birlikte Ubıhça konuşuyordu. Kafkasya'da iken üç dil (Adige, Ubıh ve Ciget dili) konuşan Ubıhlar da vardı.
Ubıhça en son Hacıosman köyü yaşlıları arasında konuşuluyor, diğer köylerin yaşlıları arasında biliniyor, ama artık konuşulmuyordu. Hacıosman köyünden olup Ubıh dilini konuşan son birey olarak kabul edilen Tevfik Esenç'in 8 (7?) Ekim 1992'de ölmesiyle de Ubıh dili bir ölü dil olarak sınıflandırılmaya başlandı. Bugün sadece Adigece konuşmakta olan Ubıhlar, Sakarya, Balıkesir, Bilecik, Sinop, Samsun, Kahramanmaraş ve birçok ilde Adıgelerle beraber yaşamaktadır.
Ubıh dili üzerine Dirr, Dumézil, Mészaros, Vogt ve Özsoy gibi dilbilimciler çalışmalarda bulunmuşlardır. Ubıh dilinin Abhaz-Adıge dil grubu içindeki konumu ise halen araştırılmaktadır.
Ubıh dili, 1864'te Ubıhların diğer Çerkes toplulukları ile birlikte Türkiye'ye sürülmelerinden önce, Çerkesya'nın Karadeniz kıyısında, kuzeyde Şahe (Şex-Шэх) Irmağından güneyde Adler'e değin uzanan bir alana yayılmış Ubıhlar tarafından konuşulmuştur. Fransız Lullié'ye göre, 1846'da sadece 1-2 köy halkı tarafından konuşulmaktaydı.
Lavrov'a göre de Ubıhların bir bölümü, Ubıhça dışında Adığece ve Ciget Abhazcasını benimsemişti.
Ubıhça 84 ünsüze karşın [a] ve [ə] olmak üzere yalnız iki ünlüye sahiptir.
Ubıhça veya Vubıhça (Ubıhça: tʷaxəbza veya paxəbza) Kuzeybatı Kafkas dillerinden bir tanesiydi.
1992'de bu dili konuşan son kişi Tevfik Esenç'in yaşamını yitirmesiyle birlikte ölü dil hâline geldi.
Alfabesi yoktur.
Karacalar ağzının sesbilimi
Balıkesir'in Karacalar köyünde yaşayan Osman Güngör tarafından konuşulan ve farklı özellikler gösteren bir Ubıhça ağzı, 1960'lı yıllarda Georges Dumézil tarafından belgelenmiştir. Karacalar Ubıhçasının ünsüz envanterinin Uluslararası Fonetik Alfabe gösterimi aşağıda verilmiştir:
Alıntıdır.
Ubıhya (İngilizce telaffuz: [uːˈbɪxiə]; Rusça: Убыхия,Çerkesçe: Убыхия ) 14. ve 16. yüzyıllar arasında Ubıh boylarının topluluğundan oluşmaktadır. Soçi civarlarında bir ülkeydi.
17. yüzyılda Ubıhlar Sadz Abazalarını yerlerinden etmişlerdir, ve Abhazya düzeninin aksine Ubıhya'da prens yoktu ve 11 Ubıh alt konseyinden ve 2 Ahçıps ve Sadz halkı soylularından olmak üzere bir konsey tarafından yönetilmekteydi.
Ubıhya günümüz Abhazya'nın kuzeyinde Karadeniz kıyısında Çerkesler ve Abazaların yerleşim yerlerinin arasında bir bölgedir. Soçi kenti tarihi Ubıhya'nın içerisindedir. Vardan, Şaşe, Khize, Subeşkh ve Alani gibi Ubıh boyları yaşarlardı. Bunlardan ilk ikisi ekonomik ve sosyal yönden en ileri gelenlerden sayılır ve Vardan ile Soçi nehirlerinin vadilerinde yaşar. Özellikle tarım ve bahçıvanlıkta çok ilerlemişlerdir
Kuzey Kafkasya’nın batı ucunda yerleşik olan Ubıhlar komşuları Abhaz ve Adigeler gibi paganik bir halktı, bölge erken dönem Hristiyanlıkla tanışmıştır. Osmanlıların bölgeyi fethiyle İslam diniyle tanıştılar ve Sünniliği benimsediler. Daha önceki dönemlerde pagandırlar. Ubıhlar görece geç Müslüman olan bir toplumdur. 16.-17. yüzyıllardan itibaren Osmanlı Türkleri ve Kırım Tatarları aracılığıyla Müslüman olmuşlardır. Ubıhların tamamı Müslümandır (Sunni-Hanefi).
1864'te Ubıhya Rus-Kafkas Savaşı'nda yenildi ve 40.000 civarında olduğu tahmin edilen nüfusu Osmanlı İmparatorluğu'na kitlesel olarak götürüldü. Bu olay Ubıh ulusunun Ubıhya'dan topluca yok olmasına yol açtı.
Kafkasya halklarından birçok milliyetçi tarafından Ubıhlar ve dillerinin yok olmuş olması bir halkın düzgünce korunmadığı takdirde neler olabileceğine örnek olarak gösterilmektedir.
Ubıhlar, araştırmacılar tarafından Adige halkı ile Abhaz halkı arasında, ama Abhazlara yakın bir halk olarak tanımlanırlar. T.Tatlok Ubıhların dil, gelenek, görenek bakımından Abhaz halkına sıkıca bağlı olduğunu belirtir. Tarihsel kayıtlarda Ubıhlardan ilk söz eden Evliya Çelebi'dir. Evliya Çelebi, Ubıhları bir Abaza aşireti olarak tanımlar. Bugün Soçi olarak adlandırılan sahil bölgesi halkına "Soçeler" der; onların bitişik komşusu ve soydaşı olarak Ubıhlardan ve memleketlerinden "Sadşe" diye söz eder. Evliya Çelebi'nin tanımladığı "Sadşe", Abhazca'daki ''Sadze"den başka bir şey değildir. "Sadze" ise, Ubıhların Abhazca'daki eski adıdır. Abhazlar günümüzde Sadze ismini Ubıhlarla yan yana yaşamış Ciget Abhazları için kullanırlar.
T.Tatlok Ubıhların Karadenize dökülen Khosta ve Soçi nehirleri arasında yaşadığını, doğu sınırlarından Ciget ve Ahçıpsı Abhazları ile komşu olduklarını, ayrıca Gagra ile Soçi arasında diğer Abhaz boyları ile de yakın ilişkileri olduğunu söyler. 19. yüzyılda Ubıh halkının batısında Pşade nehrine kadar olan bölgede Şapsığlar yaşamaktaydı. Evliya Çelebi, seyahatnamesinin 2.cildinde “Abhazistan(Abazia) dan söz ederken, bugünkü Adler’in (o zaman Arıdlar) kuzeyinde dağlar içinde Sadşe vilayeti vardır. Seydi Ahmet Paşa’nın ülkesidir. Kuzey tarafından Çerkes’le alıp verdikleri hesabıyla Çerkesce ve Abazacayı fasih bilirler. Yedi bin şeci bahadırlar. Bunların şerrinden Çerkesler ve Abazalar çekinirler. Arıd kavmi bunlara aman verdiklerinden Arıdlar iskelesine esir ve balmumu getirerek ticaret ederler” diye bahseder. Çelebi’nin sözünü ettiği Arıdlar bir Abhaz sülalesidir.
Ubıhlar belkide denizcilikle uğraşan tek Kafkasyalı kavimdi. Tarihlerinin bir döneminde "Haçapa" adını verdikleri 30-40 m.lik teknelerle Deniz ticareti ve korsanlık yaptıkları bilinmektedir.
Ubıhları, coğrafi konumları 1830 yılına kadar işgalci Rus tehlikesinden uzak tuttu. Bunda Osmanlı ile Rusya arasındaki statükonun da önemi büyüktü. Ancak Osmanlıların Ruslarla imzalamak zorunda kaldıkları Edirne Antlaşması bu statükoyu bozdu. 1829 yılında yapılan antlaşma Osmanlı Devleti için oldukça ağır şartlar içeriyordu. Bu ağır şartlardan biri de Karadeniz kıyılarındaki haklarının büyük bir kısmını Ruslara devretmeleriydi. Edirne Antlaşması’yla elde ettikleri avantajları değerlendirmeyi amaçlayan Ruslar nihai hedefleri olan Sohum – Anapa kara bağlantısını gerçekleştirmek için hemen harekete geçtiler. Bu doğrultuda elbetteki ilk hedef Abhazya idi. Paskevif tarafından oluşturulan plan çerçevesinde General Gasse, 1830 yılında, 2000 kişilik piyade ve süvari ile Redut-kale’den harketle Sohum ve Gagra’ya çıkartma yaptı. Hemen ardından Gagra’da güçlü bir askeri tahkimat oluşturdular.
Ubıhlar ve Cigetler, üzerlerine bir çığ gibi düşen Rus tehlikesine karşı Adigelerle birleşerek yoğun bir direniş başlattılar. Nitekim şiddetli bir saldırı ile Gagra’daki Rus tahkimatını bozanlar da Ubıhlardır. Adige-Ubıh-Abhaz dayanışmasının tek cephesi elbetteki Gagra değildi. Yine 1830 yılında General Emmanuel tarafından kurulan Georgievskoe, Alfonskoe ve Alekseevskoe tahkimatlarına karşı da birlikte savaştılar.
1830 yılından 1836 yılına kadar Rus ordusu Karadeniz kıyısında herhangi bir harekatta bulunmadı. Ancak sürekli olarak tahkimatlarını güçlendirdi. 1837 yılında Çar I.Nikola’nın Kafkasya’yı ziyareti sonrasında bu ülkenin tümden ele geçirilmesi konusunda ciddi atılımlara giriştiler. Bu amaçla Ubıh topraklarında Golovinskoe, Navaginskoe, Suyateidukh gibi yeni tahkimatlar oluşturdular. Durumun ciddiyeti Ubıh liderlerinin gözünden kaçmamıştı. Şiddetle direnişe geçtiler. Bu kararlı savunma Rusların bir süre için bile olsa geri adım atmalarına neden oldu.
19. yüzyıldaki Ubıh askeri örgütlenmesi konusunda General N.Dubrovin şöyle yazıyor:”….Ubıhlar savaş boyunca liderlerine tam bağımlılık gösterirler.Lider insiyatif kullanmakta ve düşüncelerini yanındakilere açıp açmamakta tamamen özgürdür. Sefer halinde yalnızca ihtiyarlar ve çocuklar görev almazlar. Her savaşçı kendi silah ve erzağını yanında bulundurur. 800-3000 kişilik bir birlik oluşturulunca lider toplantı yerine gidip erzak kontrolü yapar. Denetlemeler sonucunda birlik ileri ve geri olmak üzere iki gruba ayrılır. Aynı köylerden cepheye gelenler 10-100 gruplar oluşturur. Bu grupların kendi aralarında seçtikleri birer liderleri vardır. Bu liderler asıl liderden aldıkları direktifler doğrultusunda gruplarını yönetirler. Ubıh ordusu iki saf halinde harekete geçer.Özellikle hava kararınca savaşırlar ve gün ağarınca bitirirler….”
Yine Aytek Kundukh, Ubıhlar’daki askeri örgütlenme için şunları yazar : “ O zamanki koşullara göre askeri örgütlenme biçimiyle diğer Dağlı halklardan ayrılan ve ilginç bir yetkinlik gösteren Kafkasya'nın küçük halklarından biri olan Ubıhları burada vurgulamamak büyük bir haksızlık olur. Böyle bir askeri örgüt diğer Dağlı halklarda, hatta salt Çerkes kabilelerinin tümünde olsaydı, Rusyayla savaşımın sonucu da büyük bir olasılıkla bu denli korkunç olamazdı. Şamil’in sayıca çok sınırlı kuvvetleri arasında askeri düzeni ve disiplini kurmak için ne denli güçlükler çektiği herkesçe bilinmektedir.
Bu bakımdan Ubıhlar bütün Dağlıların genel niteliğinden sayılan direngenlikleriyle değil, askeri düzenleri ve disiplinleriyle de her türlü övgüye layıktırlar. Genellikle akınlardaki cesaretleriyle sıyrılan Ubıhlar, Çerkesler arasında olağanüstü çaba ve direngenlikleriyle tanınmışlardır. Hatta Ubıhların “ukaru” denilen ev yıkıcı özel bir askeri sınıfları da vardı… Savaşa gidişte ve savaşta güçlü bir disiplin egemendi. Oysa doğal zamanlarda Ubıhlar hiçbir hakarete dayanamaz ve hemen hançerle karşılık verirlerdi. Yüzer ve onar kişilik gruplara ayrılan seferi kuvvetlerin başlarında birer komutan bulunurdu. Aşçı,oduncu ve başkomutanla bağlantı kurmak için posta ve bağlantı erleri görevlendirilirdi. Gençler büyüklerin emrinde ve hizmetindeydi. Yiyecekler hesaplı ve kanılı harcanırdı. Sefer sırasında ikişer saflar halinde ve birbirlerine yakın olarak yürürlerdi. Yer değiştirmek yasaktı. Tehlikesiz yerlerde öncüler ve artçılar mensup oldukları kıtayla yürür, fakat tehlikeli yerlerde bunlar yarım km. ya da daha uzun bir mesafeyle ayrılırlardı. Öncüler kendi aralarında birkaç kişiyi keşif için daha da ileri yollardı. Bunlar gördüklerini gerideki öncülere, öncülerde komutanlığa bildirirlerdi. Karlı zamanlarda 5-6 kişilik bir grup her zaman olduğu gibi kayaklarla karı toplar ve orduya yol açarlardı.
Geceleri konaklanacak noktalar sefere çıkılmadan önce özellikle kamufleye uygun yerlerden seçilirdi. Dört köşeli çadırlar kurulur ve tehlike durumunda hemen silaha sarılabilmek için çadırın bir yanı açık bırakılırdı. Konaklama yeri tehlikesiz yerdeyse ateşler yakılırdı….Ubıhlar askeri operasyona yorgun girmezlerdi.Asıl hedefe yetişmeden, son konakta bir gece, ya da 24 saat dinlenirlerdi. Ubıhlar yalnız geceleri sabaha yarım saat kaldığı zaman baskın yaparlardı.Devinimden önce bütün kuvvet üç kısma ayrılırdı.İlk iki grup öncü,artçı ve asıl kuvvetlerden oluşurdu.Ubıhlar her zaman bir topluluk halinde bulunurlardı, oysa diğer Dağlılar bu yöntemden yoksun idiler ve özellikle açık sahralarda daha iyi çarpışırlardı. Onlar önlerinde öncü, arkalarında artçılar olduğu halde, hemen her zaman iki sıra halinde taarruza geçerlerdi. Ubıhların tutsaklara karşı davranışları çok insalcıldı. Kılık ve ayakkabılarını onlara verir, konaklarda kadınları erkeklerden ayırırlardı; kadınların koruyuculuğunu emirlerinde muhafızlar bulunan merhametli ihtiyarlara verirlerdi.Tabip yaralıları ve tutsakları muayene eder, gereksinmesi olanlara ilaç verirdi….”
Ruslarla savaştıkları dönemlerde Ubıh halkının liderliğini Berzeg ailesi üstlenmişti. Ünlü Hacı Grandük Berzeg de bu ailedendir. Hacı G.Berzeg’in otoritesi yalnız Ubıhlar arasında değil tüm Kafkasya’da tanınmış ve hatta Ruslar onun başını getirene ödül koymuşlardı. Kafkas savaşları boyunca Hacı G.Berzeg yalnız Ubıh topraklarını savunmakla kalmamış, bütün Kafkasya’nın Ruslara karşı birleşik bir savunma sistemi kurmalarını da savunmuş ve bu yolda çalışmalar yapmıştır.
Ubıhlar 1837 yılında Şapsığlarla birlikte Vulan nehri üzerindeki Mihailovskoe tahkimatlarına saldırdılar. Sonra Abhazların Ahçıpsı kabilesiyle birlikte Ruslara karşı direnmeyen Cigetleri tehdit ettiler. Çar ordularının saldırılarına karşı birleşme zorunluluğunu hisseden Batı Kafkasya halklarının kalplerinde bu hareket önemli sempati topladı. Bu özgürlük savaşı 1840 yılının yazında çok kötü bir ürün almanın ve uzun ve sert bir kış yaşamanın sonucunda hayvanların açlıktan ölmeleri ile darbe yedi. Daha kötüsü ise kıyılardaki Rus tahkimatları yüzünden Osmanlılarla olan ticari ilişkileri tamamen kesilmişti. Tüm bunlara karşın 1840 yılında altı hafta süren bir mücadele sonucunda dört Rus tahkimatını ele geçirdiler. Bunlar; Lazarevskoe, Golovinskoe, Velyaminskoe ve Mihailovskoe’dir.
Ubıhlar Truvalıların tahta ata hilesine benzer bir taktikle Lazarovskoe kalesini şöyle ele geçirmişlerdi: Şogen Musa’yı harekattan üç ay önce Ubıh mezaliminden kaçıyormuş gibi gösterip kaleye soktular. O da üç ay içinde kale ile ilgili oldukça önemli bilgiler edinip harekat gecesi kale kapılarını açmıştı. Dışarıda bekleyen 1200 kadar Ubıh, Şapsığ ve Natukhay için sonrası oldukça kolaydı. Harekat üç saat gibi kısa bir sürede bitirildiği gibi 184 Rus subayı da esirler arasındaydı.
Ubıhların bu başarıları ne yazık ki uzun sürmedi. Çünkü bundan sonraki savaşlarında Abhazlar da dahil olmak üzere diğer Kafkasya halklarından destek görmediler. Yalnızca Şapsığ ve Natuhaylarla birlikte savaştılar.
Ruslar geçen zamana içinde Ubıhları daha fazla önemsemeleri gerektiğini anlayıp bazı ilave tedbirler aldılar. General Raievsky’e verilen kesin talimatta Ubıhlara ait bütün mahsül ve ihtiyatların imhası emrolunmuştur. General Raievsky ise savunma bakanı Cheryshev’e verdiği raporda şöyle diyor: “…Ubıhlara karşı daha azimli hareket…Ubıhlar Cigetlerle birlikte olduğu sürece Abhazya’yı elde tutmamız oldukça zor.Bu nedenle önce diğer kabileleri tam denetim altına almalıyız.Sonra da Cigetlerle Abhaz kuvvetlerini birleştirerek kendi kuvvetlerimizin desteği ile Ubıhlara karşı harekata geçmeliyiz.”
Saldırgan Ruslara karşı girişilen savunma diğer Kafkas halklarının yeterli desteğini alamadığı için çabuk eridi. Bu arada Ubıhlarla daha önceleri işbirliği yapan Şapsığlarla Natukhaylar da pasif kaldılar. Birleşik kuvvetlerin yokluğu ve harekatın duraklaması Çar kuvvetlerinin 1840 Şubat ve Mart aylarında yeniden harekata geçmelerine neden olmuş ve Velyaminskoe ve Lazarevskoe kalelerinin harabeleri Mayıs ayında tekrar Rusların eline geçmiştir. Sözünü ettiğimiz bölgelerde intikam seferine çıkan Ruslar Psejvape nehri boyunca ilerleyerek 13 Şapsığ dağ köyünü yakıp yıkmış, ayrıca da ekili toprakları ve bağları yok etmişlerdir.
Ruslar yeni saldırılarında Ubıhları yalnız buldular. Artık cephede Şapsığlar yoktu… Başlarında Hacı Berzeg olduğu halde Abhaz kabilelerinin (Ciget, Ahçıpsı, Aibga vb.) yardımını sağlamaya çalıştılar.Bu çalışmaları Ubıhları Mızımta nehri yönünden vurmak isteyen Çar kuvvetlerinin Cigetlere baskısı ile daha çok önem kazandı. Hacı Berzeg toparlayabildiği 2500 kadar Ubıh ve Ahçıpsı’dan oluşan ordusuyla Bzıp nehri kıyılarında belirerek Dallar üzerine yürüdü. Fakat Ruslar ile iyi geçinmeyi prensip edinmiş olan Soçi civarındaki Avubla Ahmet’in liderliğindeki Ubıh kabileleri tarafından bu harekat önlendi.
Rus ordusu 1840 yılı Aralık ayı sonlarında Abhazların Dal kabilesine bir intikam seferi düzenledi. Bu sefer şiddetli direnişe karşın 1841 Ocak ayında başarıyla sonuçlandı. Dal halkı sürgün edildiği gibi köyleri ve evleri tamamen yakıldı.
9 Mayıs 1841 tarihinde önemli bir toplantı yapıldı. Bu toplantının amacı her iki taraf içinde tatminkar olabilecek bir uzlaşmaya varmaktı. Toplantıya Hacı Berzeg’e bağlı Ubıh delegeleri, Ubıhları yatıştırmakla görevli General Anrep, Avubla Ahmet ve onun Abhaz yandaşlarıyla Prens Mihail Şervaşidze (Çaçba) katıldı. Avubla Ahmet’in Rus tarafında yer almasıyla fikir ayrılıkları gündeme geldi. Bunun üzerine Vardan ve Şaki bölgesi halkı Ruslara direnen Ubıhları desteklediler. Avubla Ahmet’in Rus yönetimine bağlılık yemini etmesi üzerine Ubıh delegeleri toplantıyı protesto mahiyetinde terk ettiler. Böylece toplantı bir sonuca ulaşmadan bitmiş oldu (12 Mayıs 1841).
1841 yılının Haziran ayı başlarında Mihail Şervaşidze komutasındaki bir Rus birliği ile Hacı Berzeg kuvvetleri Mızımta nehri ağzındaki Svyatodukh kalesi yakınlarında karşılaştılar. Rus kuvvetleri geri çekilmek zorunda kaldı. Bunun üzerine zaman kazanmak amacıyla 4 Haziran 1841 tarihinde Ruslar’la bir antlaşma yapıldı. Bu bir tür saldırmazlık antlaşmasıydı. Ancak kısa zamanda işlevini yitirdi.
Ubıhklar Şapsığ, Abzeh ve Natukhaylarla Pşeha köyünde bir toplantı düzenlediler. Toplantıda, kafirlerle ilişki kurmamak, onlarla asla anlaşmamak, düşmandan gelecek her türlü teklife hiç düşünmeden hayır demek ve Rus kuvvetleri ülkeye girer girmez topyekun karşı koymak gibi kararlar alındı. Ancak bu girişim, somut şartların olmaması nedeniyle başarısız kaldı. Ubıhlar, ellerinde toplar da bulunmasına karşın Navaginskoe’ye giriştikleri ablukada başarılı olamadılar. Ruslar karşı bir harekatla Ubıhlar için oldukça önemli olan bazı toprakları ele geçirdiler. Bu olay Hacı Berzeg’in Ubıh liderliğinden ayrılmasına yol açtı. Lider değişikliği Ubıhların direnişine sekte vurmamış 1841-1846 yılları arasında tam 88 savaş yapılmıştır.
Aynı tarihlerde İmam Şamil komutasındaki Doğu Kafkas halkları Ruslara karşı önemli başarılar kazandılar. Hatta 1843 yılında Çeçenistan ve Dağıstan’da bir tek Rus askeri bırakılmamıştı. 1845 yılında Dargo’da Dağlıların Ruslara karşı kazandıkları muhteşem zafer Rusların moralini bozduğu gibi karşı tarafa da yoğun silah ve teçhizat kazandırdı. Çeçenistan ve Dağıstan’ın bağımsızlığını kazanan Şamil batıya Kaberdey bölgesine yürüdü. Bu başarılar Ubıhların da direnme azmini arttırdı.
1844 yaz aylarında Ubıhlar Şapsığlarla birleşerek yeniden harekete geçtiler. 1846 yılında Abhazya yönünde ilerleyerek Abhazları Ruslara karşı kışkırtmak istediler. 15 Ocak’ta Abhazlar Pitsunda kalesine saldırdılar. 4 Şubat’ta ise Sohum yakınlarından gelen Rus kuvvetleri ile Abhazlar arasında yeni bir çatışma çıktı. 1846 yılının Temmuz ayında bu kez Ubıh ve Şapsığlar 4000 kişilik bir kuvvetle Golovinskoe’yi 12 gün süreyle kuşattılar.
1845 yılında Şamil’in bir temsilcisi olan Süleyman Bey, Natukhay ve Abzehleri ziyaret ederek Adigeler arasında bir kuvvet teşkilini istediyse de bu gerçekleşemedi. Ancak çağrı Adigeler arasında etkili olmuş, kendi bölgelerinde daha aktif davranmalarını sağlamıştır. Şamil’in birleştirici çalışmaları bununla da kalmadı. 1848 yılında bu kez Muhammed Emin’i Adigeler arasına delege olarak gönderdi.
Ruslar üç yıl kadar Adige ve Ubıhları rahat bıraktılar. Her hangi bir askeri harekatta bulunmadılar. Ancak Kırım Savaşı sona erer ermez Çar orduları tekrar Kafkasya’ya yöneldi. Abhazya ve çevresi ablukaya alındı. Gagra’nın zaptı için çetin savaşlar verildi. Bu cephede Ubıhlar Sadzilerle birlikte omuz omuza savaşıyorlardı. Bu olayla ilgili olarak General Flipson 1859 Mayıs’ında şöyle demiştir: “Abhazya’daki durumda iyiye giden bir şey yok…Askerlerimiz kalelerinden,esir alınmak veya öldürülmek tehlikesiyle karşılaşmadan bir adım dahi atamıyorlar…Kısacası biz Abhazya’yı işgal ediyoruz ama idare edemiyoruz…”
Gunip Rusların eline geçip Dağıstan ve Çeçenistan’daki direniş bitince gözler Kuzey-Batı Kafkasya direnişine çevrildi. Bu önemli darbe vatanlarını korumaya kararlı olan Ubıh, Şapsığ ve Abzehleri birleştirdi. Haziran 1861’de Soçi vadisinde ünlü Çerkes liderlerinin katıldığı bir kongrede önemli kararlar alındı. Kutais askeri valisi Prens Gagarin bu toplantıyı şöyle anlatır: “Düşmanlarımı takdir etmeliyim. Çerkesler ne akıllarını, ne de kalelerini kaybetmediler. Aksine varlıklarını koruma amacıyla yabacılardan yardım almaya da karar verdiler. Esas rolü üstlenen Abzeh ve Ubıhlar kendi istekleri ile harekete geçtiler.
Önce içişlerini düzenleyip merkezi otorite oluşturmaya yöneldiler…bu amaçla bir meclis(Parlamento) kurdular. Olayın önemini belirtmek için Sohum’dan İngiltere konsolusuna gönderdikleri mektup şöyle diyor:13 Haziran 1861 günü bütün Çerkesler ARAKHİAN kanununu yeniden kurmak ve bağımsızlıklarını ilan etmek için bir konsül kurmaya davet olundular. Olağanüstü bir birlik kurmaya, bu birlikten ayrılmamaya, ayrılanların şiddetle cezalandırılmasına oy birliği ile karar verdiler…Meclise Büyük ve Bağımsız Meclis adı verilmiştir. Meclisin kararına göre ülkemiz 12 bölgeye ayrılıyor ve her bölgeye bir müftü, bir kadı, bir muhtar ve bir de zaptiye tayin olunuyordu. Bu kişiler büyük meclisin adına meclisin kararlarını uygulayacaklardır. Çerkesya’da 100 hane için beş atlı, mahkemenin uygun göreceği vergileri vs. toplamak üzere tahsis edildi. Toplanan vergiler Tanrının rızasıyla ve Çerkes hürriyetinin temsilcisi olan Büyük Meclis tarafından memleketin yönetiminde en iyi,doğru ve yararlı şekilde kullanılacaktır.” Bu mektup cidden büyük bir tarihi değer taşımaktadır.
Kısa bir süre sonra Abzeh topraklarının her karışında kanlı çarpışmalar oldu. Ubıhların kahramanlıkları Çar’ın generallerini bile hayran bıraktı. Ubıhların en ünlü 60 ailesi bu savaşta tamamen yok oldu…Rusların büyük gücüne karşı 2000 kadar Ciget direndi.
1863 yılı sonunda Ruslar Abzehler’i teslime zorladılar. Şapsığ toprakları zaptolundu. 1864 yılı Şubat’ında ise Ubıhlar çember içine alındı. 6 Mart 1864 yılında Ubıh direnişi sona erdi. Çar II.Aleksandr’ın talimatı gereği Ubıhlar’a iki alternatif sunuldu: Ya Osmanlı topraklarına göçecekler ya da Kuban’da Ruslar’ın tespit ettiği bir yere sürüleceklerdi. Ubıhlar Osmanlı topraklarına sürgünü seçtiler. 21 Mayıs 1864 tarihinde Kafkasya valisi Grandük Mişel, St.Petersburg’daki Çar’a Kafkas savaşlarının bitişini duyurdu.
Günümüzde eski Ubıh yurdunda hiç Ubıh yaşamamaktadır. 19.yüzyılın efsane halkı Ubıhlar’ın torunları günümüzde Türkiye’de ve bazı Önasya ülkelerinde dağınık olarak yaşamaktadırlar. Ubıhça yaşayan dil olma özelliğini yitirmiştir. Ubıhça’yı bilen tek kişi kabul edilen Tevfik Esenç’in ölümünden sonra bu dil, tarihin karanlıklarına gömülmüştür. Ancak O henüz ölmeden önce Fransız dil bilimci Georges Dumesil, Ubıhça’yı kayda almış, Fransa’daki akademisinden yılda 6 kadar öğrenciyi Ubıh Dili konusunda eğitim almış olarak mezun etmenin hazzını yaşamıştır
Ubıh sözcüğü Adıgece "Vub Irmağı aşağısında oturanlar" anlamına gelen Vıbıyıh deyiminden gelmiştir. Ubıh dili "Ubuh", "Ubih", "Ibıh", "Wıbıh", "Vubıh" ya da "Wubıh" gibi değişik biçimlerde de yazılmaktadır. Adıgece özgün telaffuz biçimi "Vıbıh" ya da "Wıbıh" iken diğerleri Rusça telaffuzundan aktarmadır.
Ubıhlar ise kendilerine "Kıyıda oturanlar" anlamına gelen Pehı ya da Tahe adını vermiş, dillerine de "Karadeniz kıyısında oturanların dili" anlamına gelenleri yani Pehıbze ya da Tahebze demişlerdir. Bze Ubıh ve Adıge dillerinde "dil" demektir.
Osmanlı'ya göç
1864'te Osmanlı Türkiyesi'ne yapılan göçler sonucu Ubıhların bir bölümü, diğer Çerkeslerle birlikte, Kuzey Anadolu ve Balkan topraklarına yerleştirildi, boşaltılan yerler ise gerilla tipi direnişlerin temizlenmesinden yani 1880 yılından sonra Rus yerleşimine tahsis edildi. 1864'te Orta Laba Irmağı soluna yerleştirilen ya da saklandıkları dağlardan sağ kurtulup Kuban Irmağı civarına yerleşmiş olan Ubıhların çoğu ise, Rus yönetiminin baskıları sonucu, özellikle 1878 yılından sonra, diğer Adigelerle birlikte Türkiye'ye göç etmiştir. Bunun sonucunda Kafkasya'da artık bir Ubıh yerleşimi kalmamıştır. Kafkasya'da kalmış Ubıh sayısı 1880'de 80'e düşmüş, bu Ubıhlar da, oralardaki Şapsığ ve diğer Adıgelere karışmışlardır. Örneğin İlk Adıge Cumhuriyeti Devlet Başkanı Aslan Carıme Ubıh asıllıdır.
Balkanlara yerleştirilen Ubıhların tamamı, 1878 Berlin Antlaşması gereğince, diğer Çerkeslerle birlikte, Osmanlı'nın Asya ve Afrika'daki topraklarına göç etti. Ubıhça konuşmakta olan küçük kalıntı gruplar da şimdiki Kocaeli'nin Maşukiye köyü ile Sakarya ilinin Sapanca ilçesinin Kırkpınar ve Yanık köylerine yerleşti. Ayrıca daha fazla sayıda olmak üzere Manyas'ta yerel halkın Boğaz, Adıgelerin Psışha dedikleri Kocaçay Irmağı vadisi boyunca yukarı doğru sıralanan Hacıyakup (hepsi Ubıh), Işıklar (birkaç hanesi Ubıh), Değirmenboğazı (hepsi Ubıh idi), Darıca (200 hane içinde en son 20 hanesi Ubıh kalmıştı) ve Hacıosman (Ubıhça adı: Lek'uaşe, hepsi Ubıh) köylerine yerleştiler. Ubıhların tamamı Adigece, azı da Adigece ile birlikte Ubıhça konuşuyordu. Kafkasya'da iken üç dil (Adige, Ubıh ve Ciget dili) konuşan Ubıhlar da vardı.
Ubıhça en son Hacıosman köyü yaşlıları arasında konuşuluyor, diğer köylerin yaşlıları arasında biliniyor, ama artık konuşulmuyordu. Hacıosman köyünden olup Ubıh dilini konuşan son birey olarak kabul edilen Tevfik Esenç'in 8 (7?) Ekim 1992'de ölmesiyle de Ubıh dili bir ölü dil olarak sınıflandırılmaya başlandı. Bugün sadece Adigece konuşmakta olan Ubıhlar, Sakarya, Balıkesir, Bilecik, Sinop, Samsun, Kahramanmaraş ve birçok ilde Adıgelerle beraber yaşamaktadır.
Ubıh dili üzerine Dirr, Dumézil, Mészaros, Vogt ve Özsoy gibi dilbilimciler çalışmalarda bulunmuşlardır. Ubıh dilinin Abhaz-Adıge dil grubu içindeki konumu ise halen araştırılmaktadır.
Ubıh dili, 1864'te Ubıhların diğer Çerkes toplulukları ile birlikte Türkiye'ye sürülmelerinden önce, Çerkesya'nın Karadeniz kıyısında, kuzeyde Şahe (Şex-Шэх) Irmağından güneyde Adler'e değin uzanan bir alana yayılmış Ubıhlar tarafından konuşulmuştur. Fransız Lullié'ye göre, 1846'da sadece 1-2 köy halkı tarafından konuşulmaktaydı.
Lavrov'a göre de Ubıhların bir bölümü, Ubıhça dışında Adığece ve Ciget Abhazcasını benimsemişti.
Ubıhça 84 ünsüze karşın [a] ve [ə] olmak üzere yalnız iki ünlüye sahiptir.
Ubıhça veya Vubıhça (Ubıhça: tʷaxəbza veya paxəbza) Kuzeybatı Kafkas dillerinden bir tanesiydi.
1992'de bu dili konuşan son kişi Tevfik Esenç'in yaşamını yitirmesiyle birlikte ölü dil hâline geldi.
Alfabesi yoktur.
Karacalar ağzının sesbilimi
Balıkesir'in Karacalar köyünde yaşayan Osman Güngör tarafından konuşulan ve farklı özellikler gösteren bir Ubıhça ağzı, 1960'lı yıllarda Georges Dumézil tarafından belgelenmiştir. Karacalar Ubıhçasının ünsüz envanterinin Uluslararası Fonetik Alfabe gösterimi aşağıda verilmiştir:
Alıntıdır.