REYHANLI ÇERKESLERİNDE EVLİLİK
Dr. Öğr. Üye. Hüseyin Kürşat TÜRKAN
Ayşe ÇELİK KAN
*
*
Her canlının çoğalarak neslini devam ettirmesi yaratılışının bir gereğidir. Canlıların en
mükemmeli olan insan da bu gerekliliği evlilik yoluyla gerçekleştirmektedir. Evlilik, aile hayatının
kurulmasına dair hayatta atılan en önemli adımlardan ve hayatın dönüm noktalarından biridir.
Aile, toplumsal hayatın çekirdeğini oluşturmaktadır. Bu çekirdeğin oluşması, evlenme olgusu ile
meydana gelmektedir. Evlilik, insan ömründe “geçiş dönemleri” olarak bilinen doğumla başlayıp
ölüme kadar devam eden süreçlerden biridir. Aile çatısını oluşturan evlenme biçimleri toplumun;
değer yargılarına, sosyal ve ekonomik yapısına, kültürel değerlerine, milli kimliklerine göre
farklılıklar göstermektedir.
Sosyo-kültürel değişimlerin sık görüldüğü Hatay ilinde tanışarak evliliğin yanı sıra
gelenekselliğin ağır bastığı ilçe ve köylerinde farklı evlenme biçimlerine de rastlanılmaktadır.
Söz konusu bu farklılık birçok etnik grubun harmanlanıp kendi etnik kimlik ve kültürlerini
yaşatmaya çalışmasındandır. Bu etnik kültürlerden birisi de Hatay‟ın Reyhanlı ilçesinde
yaşamlarını sürdüren Çerkeslerdir. Çerkesler de evlilik olgusu, evlilik öncesi hazırlıklar, düğün
ve düğün sonrasında gerçekleştirilen kendi kültürlerine özgü gelenek üzerine kuruludur.
Reyhanlı Çerkeslerinde kültürel kimliklerinin içerisinde diğerlerine göre daha geniş yelpazeye
sahip olan evlilik geleneğin devamlılığı söz konusu olduğunda ilk akla gelenlerdendir.
Çerkeslerde evlilik kurumu, aile terbiyesi, “kaşenlik” ve akraba dışı evlilik son derece önemlidir.
Biz bu makalede, Hatay‟ın Reyhanlı ilçesinde ikamet eden Çerkes kollarından; “Şapsığ,
Abzah, Ubıh, Kabartay” hakkında bilgiler verdikten sonra Reyhanlı‟da etnik bir gruplardan biri
olan Çerkeslerin “evlilik öncesi, evlilik anı, evlilik sonrası” durumlardaki olguları saha çalışması
ve mülakat yöntemi kullanılarak kaynak kişilerden elde ettiğimiz verileri bilimsel bir metot ve
teori bağlamında ele alıp inceleyeceğiz. Böylelikle Reyhanlı Çerkeslerinin kültürel bağlamdaki
evlilik süreçlerinin kimlik kodları belirlenerek söz konusu uygulamaların ne derece devam
ettirildiği ya da kaybedildiği tespit edilecektir.
*
Kafkasya geçmişten günümüze birçok medeniyete ev sahipliği yapmış onları
bünyesinde barındırmış engebeli ve coğrafi olarak büyük bir yüz ölçüme sahip yerdir.
Farklı kültürlerin kesiştiği noktada yer alan Kafkasya, taşıdığı dilsel, dinsel ve kültürel
özellikleriyle sosyo-kültürel anlamda farkındalık yaratmaktadır. Kafkasya kendine özgü
karmaşık etnik yapısı ve zengin tarihi ile geçmiş kültürün izlerini taşıyan yerler
arasındadır. Kafkasya bir bakışta keşfedilemeyecek kadar karışık etnik ve sosyokültürel yapıya sahiptir. Tarih boyunca medeniyetlerin uğrak yeri olarak siyasal nüfuz
alanına dönüşen pek çok kavmin kültürel mirasını günümüze taşıyan, birbirinden farklı
dilleri konuşan kırktan fazla halkın bir arada yaşadığı, dünyanın en karmaşık
bölgelerinden birisidir (Colarusso, 1991: 256). Kafkasya‟nın demografik yapısı içinde
bulunan Çerkesler sahip oldukları farklı dil ve yaşam biçimleriyle kültürel gelişmişliğe
kaynak sağlamışlardır.
Tarihi süreç içerisinde birçok istilaya ve yıkıma şahit olan Çerkes halkı en büyük
yıkımı 1864 yılında almıştır. Bu tarihten çok önce başlayan Rus baskısı ve zulmü söz
konusu tarihte doruk noktasına ulaşmış ve Çerkesler bilmedikleri topraklara doğru
zorunlu yolculuğa başlamıştır. Bu yolculukta onlara kapılarını açan Osmanlı ve Türk
milleti bir nebze olsun yaralarını sarmaya çalışmıştır. Tarihte bu zorunlu göçe “Büyük
Çerkes Sürgünü” denilmiştir. Sürgünün yaraları yüz yıl geçse de sarılamamıştır ki
bunun sebebi her Çerkes vatandaşının yüreğinde o günlerin canlılığını koruyor
olmasındandır. Sürgüne maruz kalan çoğu gözü yaşlı anne kundakta bebeğini bırakıp
vatanını terk etmek zorunda kalmıştır. Kendilerine vatan diyebilecekleri yeni yer
arayışında Anadolu‟yu tercih eden Çerkesler kendi köylerini kurmaya çalışmışlardır. Bu
yerlerden biri de Hatay‟ın Reyhanlı ilçesidir. Rehhanlı‟da “Yeni Mahalle” adındaki
bölgeye yerleşen Çerkesler kendi etnik kimliklerini koruma ve devam ettirme
konusunda Türkiye‟deki diğer bölgelere yerleşen Çerkeslere nispeten daha tutucu
olmuşlardır.
“Çerkes” kavramı, Kafkasya‟da yaşamakta olan haklardan herhangi birisinin
doğrudan adı değildir. Orada her halk, kendi tarihi adıyla yaşar ve adıyla bir
cumhuriyete sahiptir. Çeçenler Çeçenistan‟da, Abhazlar Abhazya‟da, Osetler Osetya‟da, Adıgeler Adıgey‟de, Dağıstanlılar Dağıstan‟da yaşar. Ramazan ġeşen, Ebu
Ubeyd el-Bekrî‟den alıntıladığı, “Kafkas Dağlarında 72 kavim yaşar. Her biri ayrı dil
konuşurlar.” (ġeşen, 2017: 201) cümlesi de bunu kanıtlayacak mahiyettedir. “Çerkes”
ismi, dar anlamda Kuzeybatı Kafkas kökenli “Adıge, Abaza, Ubıh” gruplarını, en dar
anlamda ise sadece Adıge grubuna mensup boyları kapsamaktadır (KK1, KK6, KK27).
Türk Dil Kurumu “Çerkes” kelimesini iki anlamda açıklamaktadır. Bunlardan birincisi
“Kadınların giydikleri uzun elbise” iken diğer tanım “Kafkasya’da yaşayan bir boy veya
bu boydan olan kimse”dir. “Çerkes mi?”, “Çerkez mi?” sorusu bir netlik kazanmamış
olsa da Çerkes halkı kendilerine Çerkes denilmesinden hoşnut kalmamaktadır (KK1,
KK2, KK3, KK6, KK27, KK28). Türk Dil Kurumu bu ikilem için Çerkes sözcüğünü uygun
bulurken, Kafkas Dernekleri Federasyonu Çerkez sözcüğünü önermektedir. Bu
konudaki ikilem hâlen devam etmektedir.
Osmanlı‟dan günümüze kadar olan literatürlerde, göçler ve sürgünler
sonucunda Kafkasya‟dan gelen tüm göçmenler bir üst kimlik olarak “Çerkes” adıyla
tanımlanmıştır. Bugün Türkiye topraklarında yaşayan Çerkes kolları; “Adigeler, Ubıhlar,
Abhazlar, Abazinler, Dağıstanlılar, Nogaylar, Çeçenler, Osetler, Karaçaylar ve
Balkarlar”dır. Bu kollardan günümüzde Hatay‟ın Reyhanlı ilçesinde de yaşayanlarına
rastlamak mümkündür. Söz konusu kolların alt dallarından; “Şapsığ, Abzah, Çemguy,
Abaza, Ubuh, Hatukay, Kabartay, Bjeduğ, Besni” Reyhanlı‟da hâlâ varlıklarını
sürdürmektedirler (KK6, KK24, KK27, KK34).
A. Çerkes Tarihi
“… ben; yaşlı, yaralı, ben; ne oralı, ne buralı… ben diasporalı,
Ben; aykırı, kırgın… ben, çok yorgun bir atım.”1
Çerkesler, Kafkasya dağlarının otokton (var olduğundan beri orada yerleşik
olan) halklarından biridir. Söz konusu halkın yaşadığı “Büyük Çerkes Sürgünü” ise
tarihin en acı ve feci sayfalarından biridir. Kuzey Kafkasya‟nın otokton halklarının
yaşadığı bu sürgüne, dünyanın en büyük ulusal trajedilerinden biri olarak, soykırım
denilebilir (Colarusso, 1991: 256). Kafkas göçleri, “gelen göç” (immigration) değil,
“giden göç” (emigration) kategorisine girmektedir. Bir anlamda bu göçün var olması
zorla gerçekleştirilmiştir. Kafkasya‟da başlayan Rus istilası, ġeyh ġamil‟in 1859 yılında
Ruslara esir düşmesine kadar devam etmiştir. Bu süre zarfında ve sonrasında Ruslar
Kafkasya‟nın kolonizasyonunu hızlandırarak slavlaştırmak için etnik temizlik politikasını
uygulamaya koymuş ve yerli halkı Osmanlı ülkesine göçe zorlamıştır (Temizkan, 2007:
1).
Çerkeslerin konuştuğu dil, bir insanın çıkarabileceği tüm sesleri barındırır.
Kafkas dağlarının güzellik, cesaret ve gizemini yansıtan büyüleyici bir kültürleri vardır.
Çerkes halkı olmadan Kafkasya, Kafkasya olmadan Çerkesler düşünülemez (Nart,
2014: 3). Tarihi açıdan bölgenin demografik yapısı, Adıge (ġapsığ, Abzekh, Hatukhay,
Beleney, Kabardey)-Abhaz-Ubıh, Çeçen-Ġnguş grupları ve Dağıstan bölgesinde
yaşayan (Andi, Avar, Lak, Lezgi vb. kabileler) tarihi otokton halklar ile bölgeye
sonradan gelip yerleşen halklar olan Turani kökenli Karaçaylar, Balkarlar, Nogaylar,
Kumuklar ile Ġndo-Germen kökenli bir halk olan Osetlerden oluşmaktadır (Saydam,
1997: 16). Kuzey Kafkasya‟da en büyük nüfusa sahip kadim halk olarak Adige-AbhazUbıh grubu kuzeyde Kuban nehri ağzında güneydoğuda, Sunja nehrine kadar uzanan
geniş topraklarda yaşamışlardır. Merkezi Kafkasya‟daki komşuları, dağlık bölgelerde
yaşayan Karaçaylar, Balkarlar ve Osetler olmuşlardır. Doğuda Çeçen ve Ġnguşlar, daha
doğuda Ġngurlar yaşamıştır. Kuban ve Kuma nehirleri boyunca ve Kafkas dağlarının
ötesinde bilinen Abhazya‟da Abazalar yaşamışlardır (Papşu, 2004: 12). Her grup kendi
kendilerine yeterli saydıkları dünyaları ile iktifa edince, dünyanın diğer bölgelerinden
farklı olarak, adeta bir “kültür mozaiği” meydana getirmişlerdir (Saydam, 1997: 16.).
Birbirleri ile etkileşimleri sonucunda da antik “Adıge-Abaza Maykop” kültürü üzerinde,
bu bölgenin insanları, tarih boyunca kader birliği etmiş, sosyolojik süreç neticesinde
oluşmuş ortak hayat tarzını, ortak dünya görüşünü, âdet ve geleneklerini, folklor
değerlerini ifade eden ortak bir “Kafkas Kültürü”nü de yaratmışlardır (Tavkul, 1998: 43).
Kafkas halkları aynı yaşantı içerinde etnik açıdan birbiriyle çok fazla karışmışlardır. Bir
bireyin babası Adıge, annesi Karaçay, büyük annesi Abazin olabilmektedir. Bu yüzden
Kafkasya‟dan Anadolu‟ya göçler başladığında Anadolu insanı topluca gelen bu
insanlara geniş anlamıyla “Çerkes” tabirini kullanmışlardır (Avagyan, 2004: 20).
Anadolu topraklarında diğer topluluklarla harmanlanan Çerkesler, Anadolu insanıyla bir
bütün oluşturmuştur.
Çerkes sözcüğü, kimilerine göre antik Yunanca bir sözcük olan ve Kuzeybatı
Karadeniz kıyısında yaşayan halkları tanımlamak için kullanılan “Kerket” (Kercetai)
sözcüğünün günümüze kadar değişerek gelmiş halidir. Başka bir görüş ise Çerkes
sözcüğünün kökeninin Tatarca olduğunu savunur. Bu görüşe göre, 13. yüzyıldan
başlayarak Kırım‟ı yurt edinen Tatarlar, Zihler olarak bilinen ve Kuzey Kafkasya‟da
toprağa bağlı yerleşik yaşam tarzı süren halkları “Jarkaz” olarak tanımlamaya
başlamıştır. Toprağı işleyen anlamına gelen “Jarkaz” sözcüğünün zamanla Türkçede
“Çerkes” veya “Çerkes” haline dönüştüğü öne sürülmektedir (Kaya, 2011: 74-75). 19.
yüzyılın ilk yarısında yaşamış olan Çerkes tarihçi Naguma ġora da Çerkes sözcüğünün
kökenlerinin Greklerin Çerkesleri adlandırmak için kullandıkları “Kerket” sözcüğünden
kaynaklandığını belirtmektedir (Boz, 2010: 28). Ayrıca, Çerkeslerin Tatarlara “toprağı
işleyen” adını verdirtecek kadar tarım toplumu olmadıkları, coğrafyanın dağlık ve
engebeli olması sebebiyle hayvancılıkla daha fazla ilgilendikleri ifade edilmektedir
(Kaya, 2011: 75). Yaşadıkları coğrafyaya uyum sağlayıp o toprakları vatanı kabul eden
Çerkesler Anadolu‟ya geldikleri ilk zamanlar daha çok at yetiştiriciliği ile uğraşmışlardır.
Kültürlerindeki “şağdi” (at)‟yi her nesil önemsemişlerdir.
1. Hatay İli Reyhanlı İlçesi Çerkesleri
Hatay‟ın Reyhanlı ilçesi tarihiyle ve bünyesinde bulundurduğu farklı etnik
yapıları nedeniyle kültürel olarak büyük bir birikimdir. Reyhanlı daha önceki tarihlerde
Ġrtah adında küçük bir kasaba iken 16. yüzyıldan itibaren göçebe olarak gelen Türkler
bu kasabaya yerleşmişlerdir. 1855 yılında da Rumeli‟den Kafkas ve Kıbrıs göçmenleri
getirilerek kasabaya yerleştirilmiştir. Osmanlı ile Rusların arasında cereyan eden savaş
sonrasında yurtlarından göçmek zorunda kalan Çerkeslerden ve diğer
Kaskasyalılardan bir bölümü 1878/1879 yılında Ġskenderun bölgesine gelmişlerdir.
Bunlardan bir kısmı Reyhaniye‟nin “Efnir” (bugünkü Bayır) mahallesi, Yenişehir mevkii
ve Harran köyü ile Antakya yakınlarında Bedirge ve Dalyan‟a yerleştirilmişlerdir.
Kendilerine boş arazilerden ve vakıf arazilerden her aileye 7 dönüm olmak üzere sulu arazi, ev yeri ve bahçe verilmiştir. 1900 yılında Halep Vilâyetinin Harim Kazası‟na bağlı
nahiye olan Reyhaniye‟nin 64 köyü vardır. Daha sonra Reyhanlı ismini alan kasaba
1918 yılında Fransızlar tarafından ele geçirilmiş, bucak statüsü ile yönetilmiştir. 8
Temmuz 1938 yılında Fransız işgalinden kurtarılıp Anavatana katıldığı yıl olan 1939 da
ilçe olmuştur (Tekin, 2000: 159; https://hataytarihii.wordpress.com/ilce/reyhanli/).
Reyhanlı‟da bulunan köylerin halkını genellikle Arap aşiret halkı oluşturmaktadır.
Reyhanlı ilçesi ve çevresinde Türkmen boyları, Arap aşiretler, farklı mezhep ve kültür
gruplarının dışında geçmiş dönemde bu bölgeye yerleştirilen Çerkesler bölge için
büyük bir öneme sahiptir. Çerkesler Reyhanlı ilçesi içerisinde ve çevresinde kendi
kültürlerini yaşama ve yaşatma çabası içinde olmuşlardır.
Tarihi Çerkes kolları; “Adigeler, Ubıhlar, Abhazlar, Abazinler, Dağıstanlılar,
Nogaylar, Çeçenler, Osetler, Karaçaylar ve Balkarlar”dır. Bu kollardan Hatay‟ın
Reyhanlı ilçesine iskân edileni daha çok Adigeler olmuştur. Adige kollarından Reyhanlı
ilçesine yerleşenler Mehmet Yener (KK27)‟in ve Uğur Pihava (KK1)‟nın verdiği bilgilere
göre şunlardır: “Jane, Şapsığ, Abzah, Çemguy, Abaza, Ubuh, Hatukay, Kabartay,
Bjeduğ, Besni”dir. Uğur Pihava‟nın söylediğine göre Kafkasya‟dan göçle bir Kabartay
ailesi gelmiş Reyhanlı‟da Harran köyüne iskân edilmiştir. Bu ailenin bir erkek ve bir kız
çocukları olmuştur. Söz konusu ailenin erkek çocukları Ürdün‟e gidince Kabartay aşireti
Reyhanlı‟da sönmüştür. Hatukay aşiretinin Reyhanlı‟da erkek çocukları olmadığı veya
olanın da erken yaşta ölmesi sonucu aşiret, Reyhanlı‟da soylarını sürdürememiştir.
B. Reyhanlı Çerkeslerinde Evlilik
Evlilik; toplumların hukukunun, dininin, örf ve âdetlerinin belirlediği kurallara
uygun olarak bir kadın ve bir erkeğin yeni bir aile oluşturmasıdır. Dilimizde evlenme
veya evlendirme terimleri, evlenen erkek veya kadının ayrı bir yuva ve aile kurması
anlamına gelir. Her toplumun kendine ait farklı evlilik kuralları ve merasimleri vardır.
Ancak hepsinin amacı ve ortak noktası yeni bir aile kurmaktır. Bu nedenle evliliğin hem
bireysel, hem de toplumsal boyutu vardır. Ġnsanlar, içinde bulundukları toplumların
kurallarına göre evlenmek zorundadırlar. Evlilik, birey için hayati önem taşır. Ġnsanın
hayatındaki en önemli dönüm noktalarından birisi evliliktir. Her toplumda eş seçiminde
ve tercihinde çeşitli kıstaslar belirlenmiştir. Bu kıstaslara bakıldığında kadında ve
erkekte soy, sop, aile, ekonomik durum, fiziki güzellik (kadında), dinî inanç ve meslek
gibi özellikler aranmaktadır. Ayrıca bu özelliklerin yanında kırsal bölgelerde kadınların
çalışkanlığı, iş becerileri, el becerileri, misafir ağırlama, hizmet ve saygı gibi özellikler
önem taşırken erkeklerde çalışkanlık, dürüstlük ve güvenilirlik aranır (Gelenekten
Geleceğe, 2009: 128-129). Genel olarak aile kavramı ile farklı soylardan gelen ve
birbirleriyle kan bağı ilişkisi olmayan, genellikle özel ve ayrı bir konutta kendi
çocuklarıyla oturan bir erkekle bir kadının oluşturduğu birim kastedilir. Aile, sosyal
grupların tabii ve en ilkini teşkil eder (Türkdoğan, 1991: 25). Evlilik, karşılıklı
dayanışmanın sağlanmasını, birlikteliği, bunlardan da önemlisi neslin devamını
sağlayan bir ilişki biçimidir. Aynı zamanda evlilik; toplumlarda farklı yapılar
gösterebilen, aile kurmayı ve türün devamını sağlayan iki insanın kalıcı bir beraberlik
için bir araya gelerek oluşturdukları, birbirlerine ve çocuklarına karşı ortak
sorumluluklarını yerine getirmeye söz verdikleri, birbirine bağlı sistemlerden oluşan
evrensel bir kurumdur (Yalçın, 2014: 250). Evlilik insan gruplarının yaşantıları boyunca uyguladıkları ve geliştirdikleri sosyal ögelerle yüklü bir kavramdır. Kültürler arası
farklılık göstermesi sosyal ögelerin değişik kültürler içinde oluşması ve farklı değer
yargılarıyla yüklü olmasıyla açıklanabilir. Toplumlar kimin kimle, kaç eşle veya hangi
koşullar altında evleneceğine dair bir takım kurallar yaratmıştır. Çok değişik
uygulamalar olmakla beraber evlilik, esas itibariyle toplum tarafından onaylanan kadın
ve erkek ya da kadınlar ve erkekler arasında yaratılan bir ilişki türünü karakterize
etmektedir (Gökçe, 1978: 7). Evlilik toplumun devamlılığı ve yeni nesillerin oluşması
bakımından hayatın bir parçasıdır. Bu bakımdan her toplumda olduğu gibi Çerkes
toplumu da evliliğe çok önem vermektedir.
Geleneksel Çerkes yaşamında aileden sokağa, misafirlikten yardımlaşmaya,
düğün ve eğlenceden yas törenlerine, iş yaşamından halk meclislerine kadar insanların
birlikte olduğu her alanda “Xabze” (Khabze) adı verilen yazılı olmayan yaşanarak
kuşaktan kuşağa aktarılan ve dünya halklarınca da bilinen belirli kurallarla
düzenlenmiştir (Aslan vd, 2011: 24). Geleneksel Çerkes toplumu örgütlü bir toplumdur.
Ġki kişinin birlikte herhangi bir iş yapması söz konusu olduğunda bunlardan biri
“Thamade” (önder/başkan) diğeri “Guadze” (yardımcı) olur. (Aslan vd, 2011: 24).
Thamade: Tanrı tarafından beğenilen ve takdir edilen insan anlamındadır. Bir topluluğa
Thamade olacak kişide herkesin saygısını kazanmış olmak, kuralları ve töreyi bilmek
ve uygulamak, dikkatli, zeki olmak ve pratik düşünebilmek, cemiyete hitap edebilmek
yaşlı olmanın yanında aranan niteliklerdi (KK1, KK2, KK6, KK12). Thamadeleri, her
toplulukta, o topluluğun saygı duyduğu, düşüncelerine kıymet verdiği, fikir danıştığı
yerel önderler şeklinde tanımlamak doğru olacaktır. Geleneksel Çerkes düğünleri,
xabze‟nin koyduğu kurallar çerçevesinde düğün için toplanan halkta en yaşlı “thamade”
ve onun yardımcısı “guadze” tarafından idare edilmektedir.
Dünyanın her yerinde evlenme kültürlere bağlı olarak belli kurallar ve kalıplar
çerçevesinde pek çok uygulama ve pratiklere sahne olmaktadır (Bakırcı, 2018: 2).
Ailenin devamı için gerekli olan evlilik, Çerkeslerde de kendine has özellikleri
barındırmaktadır. Evlenip aile kurmayı çok önemseyen Çerkesler, yakın akraba
evliliklerinin hoş görülmediği ender Müslüman toplumlarından biridir. Bu toplumda
evlenenler aynı sınıftan olmalıdır. Bir gelenek olarak erkek, sosyal sınıfına göre,
evleneceği kız için mehri kayınbabasına-kaynanasına verirken erkeğin şerefiyle doğru
orantılı olan bu mehir kısmen nakit para, at, sığır, silah, vb. olabilir. Bir Çerkes ailesinde
damat iç güveysi alınmaz damat ile kayınpeder arasında bir mesafe vardır (Met, 2002:
279-280). Çerkesler de evlilik olgusu, evlilik öncesi hazırlıklar, düğün ve düğün
sonrasında gerçekleştirilen kendi kültürlerine özgü olgular üzerine kuruludur.
Çerkeslerde aile terbiyesi, “kaşenlik” ve akraba dışı evlilik son derece önemlidir.
Çerkesler etnik kimliklerini korumak ve devamlılığını sağlamak için daha çok içe
kapalı bir topluluk olmayı tercih etmişlerdir. Hatta evlilik tercihlerini kendi kimliklerinden
olanlardan yana kullanmış bunu da bir üst boyuta taşıyarak evlenilecek kızın ya da
erkeğin kendi sülalelerinden olmasına ehemmiyet verilmiştir. Çerkes geleneklerinde
başka uluslardan kız almaya ve başka uluslara kız vermeye pek fazla
rastlanmamaktadır. Çerkeslerin evlenme geleneklerinde “Yeplıxi kaşe, depleyi yet” yani
“Aşağı bak al, yukarı bak ver.” kuralı esastır (KK1, KK6, KK17, KK25, KK27).
1. Evlilik öncesi
Evlilik, insan hayatının önemli geçiş dönemlerindendir. Toplum hayatında
kültürel öğelerin en yoğun yaşandığı sosyal hayat alanlarından birisini teşkil eder.
Evliliğin temelini oluşturan aile ve aile kurmayla ilgili ritüellere, insanlık tarihinin ilk
dönemlerinde bile rastlanır. Tören ve ritüeller, bağlı bulunduğu kültürün kuralları ve
kalıplarına uydurularak gerçekleştirilir. Evlenme hadisesi tören, töre, âdet, gelenek,
görenek ve inanmalar bakımından zengin bir tablo çizer (Çopuroğlu, 2000: 164).
Yaşamın ikinci geçit dönemi olan evlenme, gerek kızın ve erkeğin sosyalleşme
sürecinin önemli bir aşamasını oluşturması, gerekse aileler arasında kurulan
dayanışmayı, toplumsal ve ekonomik ilişkiyi belirlemesi ve düzenlemesi bakımından
her zaman ve her yerde önemli olay gözüyle görülmüştür. Ailenin, toplumsal yapının
temeli olması, bu birliği sağlayan evlenme olayına evrensel bir nitelik kazandırmıştır.
Dünyanın her yerinde her aşaması, bağlı bulunduğu kültür tipinin öngördüğü belirli
kurallara ve kalıplara uydurularak gerçekleştirilen evlenme olayı, özellikle tören, töre,
âdet, gelenek ve görenek bakımından zengin bir tablo çizmektedir. Öte yandan,
toplumların tarihsel boyutları, ekonomik yapıları, yerleşim düzenleri, üretim ilişkileri yani
kısaca kültürleri, evlenme biçimlerini de belirlemektedir. Her toplum ya da her grup,
kendi yapısına uygun evlenme biçimlerini yeğlerken yapısına aykırı düşecek olanları da
önlemeye çalışmaktadır (Örnek, 2000: 185; Artun, 2010: 147; Türkan, 2015: 445).
Sevginin, saygının ve dayanışmanın temelinin atılmasıyla meydana gelen evlilik
ülkeden ülkeye, ilden ile değişiklik gösterdiği gibi aileden aileye de değişiklik
göstermektedir.
Yeni bir hayatın, yuvanın kurulacak olması dolayısıyla Çerkesler evliliğe titizlikle
eğilmektedirler. Bunu yaparken de bütün kuralları Xabze‟den almaktadırlar. Xabze,
yazılı olmayan kuşaktan kuşağa aktarılan sözlü kurallardır (KK1, KK6, KK10). Hayatın
her aşamasını kapsayan bu sözlü kurallar evlilik ritüellerinde neyin nasıl olması
gerektiğini de açıklamaktadır. Çerkeslerde evlilikle ilgili konuların büyüklerle, anne ve
babayla açıkça konuşulması ayıp sayılmaktadır (KK18, KK21, KK25, KK27). Bütün
ilişkiler; arkadaşlar, yengeler veya enişteler aracılığıyla yürütülmektedir. Evlenmeye
karar veren kız veya erkek, aracılarla bunu anne babasına bildirir. Düğüne kadar bütün
süreç olumsuz sonuçlanması ihtimaline karşı mümkün olduğu kadar gizli yürütülür.
Erkek tarafının büyükleri toplanarak (kız isteme) için gidecek heyeti belirler. Bu heyette
genellikle, kız tarafında sözü geçecek aile büyükleri (amcalar) dayı tarafından biri veya
babanın arkadaşları yer alır (KK11, KK12, KK13, KK17). Belirlenen heyet içerisinde ne
damat ne de damadın babası bulunmamaktadır. Bununla birlikte kızın babası da kız
isteme töreninde bulunmamaktadır. Ġlk isteme de hemen evet denilmez büyüklere de
soralım diyerek gelen heyetten zaman istenir ve daha sonra olumlu ya da olumsuz
cevap erkek tarafına haber verilir. Cevap olumsuz olduğu takdirde haber doğrudan
erkek tarafına değil de yakın akrabalarına söylenir (KK1, KK2). Kız tarafının cevabı
olumlu olduğu takdirde erkek tarafı gelerek ayrıntılar görüşülür ve bu saatten sonra kız
babasına görünmekten çekinir (KK11, KK12, KK13).
Geleneksel olarak Çerkeslerde erkek, sosyal sınıfına göre, evleneceği kız için
“vase”yi (başlık) kayınbabasına veya kaynanasına verir. Erkeğin şerefiyle doğru orantılı
olan bu “vase” kısmen nakit para, at, sığır, silah gibi şeyler olabilir (Met, 2002: 280).
Evliliği ciddi şekilde düşünen gençler kendilerinden büyük ya da küçük bir akrabasına bu durumu söyleyerek kendisine bu konuda yardım etmesini ister. Böylece
toplantılarda, düğünlerde gençlerin birbirini daha yakından tanıması için küçük oyunlar
tertip edilir.
Çerkes toplumunda evlilik, uzun bir süreci gerektirdiği için birbirini tamamlayan
değişik aşamalardan oluşur. Bu aşamalar arasında “kaşenlik” (bir tür flört) denilen
kurumun özel bir yeri vardır (Altın ve Gümüş, 2011: 28). Bugün de bir evlenme aracı
olarak süren kaşenlik, xabze kuralları içinde, birbirinden hoşlanan genç kız ve erkekler
arasındaki arkadaşlık ilişkisine denmektedir. Gençlerin birbirini tanıması için oyunlarda
oynanır ki bunlardan biri “psetluh”tur. “Psetluh”, gençlerin güzel sözlerle birbirlerini
tanımalarına, birbirleriyle sohbet etmelerine verilen addır (Serbes, 2016: 140). Psetluh,
bir kız ve bir delikanlının tiyatro biçiminde söyleşisinden oluşan bir nevi flörttür.
2. Evlilik Anı
Çerkesler genel anlamda, gelenek ve yaşam biçimlerinde Türkiye‟deki diğer
toplumlardan daha geniş ve özgürdürler, onlarda “söz kesilmez”, genç kız ve erkekler
çevrelerinde “göz gezdirip” en uygununu araştırırlar. Genelde Lazlardan, Türklerden
veya Kürtlerden daha geç evlenirler (Demirkan, 1992: 42). Evlilik yaşı genelde 25-30
arasındadır. Evlilik yaşının geç olması ile ilgili Çerkes atasözü de mevcuttur ve o
şöyledir: “Köpek niteliklerini üç yaşında, at dokuz yaşında, erkek otuz yaşında gösterir.”
(KK6, KK24, KK25, KK26). Çerkeslerde evlenme yaşının yüksek olmasının bir nedeni
geleneklere göre büyük kardeşin evlenmeden küçüğünün evlenememesindendir. Bir
diğer nedeni ise eşlerin olgunluğa erişmesini bekleme ve üstlendiği aile yükünün
sorumluluğunun önemli görülmesindendir (Eser, 1996: 77-78). Bununla birlikte
Çerkeslerde görücü usulü evliliğe çok az rastlanmaktadır.
Nikâh gelinin anne ve babasının evinde yapılır. Nikâh törenine damat ve gelin
katılmaz, kendi adlarına vekil tayin ederler. Nikâhta hoca ve damatla gelinin
vekillerinden başka şahitler hazır bulunur. Tören ayakta yapılır. Bu tören sırasında
mutlaka şapka giyilmesi eski bir gelenektir ancak günümüzde bu gelenek
uygulanmamaktadır. Nikâh töreninde oyunlar, başka eğlenceler olmaz. Nikâh
kıyıldıktan sonra sofra kurulur, gençler için, akrabalık için iyi dileklerde bulunulur (KK1,
KK2, KK3, KK6, KK12). Düğün erkeklerin ve kızların katılımı ile olur. Damadın babası
düğüne katılmaz. Damat ve gelin de düğüne katılmaz. Düğünlerde erkekler ve kızlar
aşırı hareketlerde bulunmazlar. Figürlerde gösterişe gidilmez. Ġncelik, ustalık ve estetik
esastır (Bağ, 2001: 111-112; KK13, KK17, KK23). Çerkes kültüründe, gelin alma
düğünü denilen “Nıseşe ceug” ile “delikanlı düğünü” olmak üzere iki tür düğün vardır.
“Delikanlı düğünü”, misafir gelen birini onurlandırmak ya da eğlence amacıyla daha çok
gençler arasında yapılır (KK6, KK13, KK17). Gençler, bayanları toplar ve düğün
yaparak kendi aralarında eğlenirler. Orada gençler bir araya gelirler. Bu düğünlerde
katı kurallar mevcut değildir ve bunlar daha çok eğlenceye dönük düğünlerdir (KK1,
KK2, KK3, KK4, KK5).
Gelin alma düğününde yani “Nıseşe ceug”de ise, gelinin bulunduğu yere
gidilerek gelin getirilir. Gelin alma olayı özellikle kış dönemlerine, işsiz zamanlara denk
getirilir ki, uzun uzun eğlenilsin. Kadın, Çerkes toplumunda çok saygıdeğerdir bu
yüzden nazlandırılır. Hele genç kızlar daha çok nazlandırılır. Esasında çağrılmadan,
buyur edilmeden genç kız düğüne katılmaz (KK1, KK2, KK6, KK13, KK25, KK26, Çerkesler de gelin almaya gidenler bunu bir tören mahiyetinde görür ve her şey bir
düzen içinde gerçekleşir. Gelini almaya gidenler;
“Babası Zihajaque idi.
Eeeeyyyeehhh
Oğlu Kerekane idi şarkı yazardı
Eeeeyyyeehhh yooh, ravri navri
Kendisi yağız bir atın üzerindeydi
Eeeeyyyeehhh yooh, ravri navri
Boynunda qudas asılı olarak savaşıyor
Eeeeyyyeehhh yooh, ravri navri” türküsünü söylerler (KK12, KK13, KK14, KK15,
KK28, KK29, KK30). Gelin evinden alınıp kendi evine getirilir ve bir odaya yerleştirilir.
Düğün bitene dek gelin o odadan ayrılamamaktadır. Bu esnada damatta kendi evinin
dışında bir eve götürülür ve oda düğün bitene kadar o evin oğlu, misafiridir (KK16,
KK17, KK18, KK19). Oyun amacıyla damadı kaçırmakta görülmektedir ki bu olduğu
takdirde damadı himayesine alan aile için söz konusu olay onur kırıcı bir olgu
olmaktadır (KK1, KK2, KK3, KK4, KK1, KK13, KK17).
Düğünü „Hatyakoe’ denilen bir yönetici idare eder. Oynayacak kızı ve delikanlıyı
o çağırır. Her şey bir düzen ve disiplin içinde gider (KK21, KK22, KK23, KK24, KK25,
KK26, KK27). Düğünlerin müzik aletleri “mızıka, akordeon ve phaç’iç”dir. “Phaç‟iç”,
tempo tutmaya yarayan tahtadan alettir (KK1, KK2, KK10, KK12, KK13). Düğünlerde
erkekler ve kızlar, aşırı hareketlerde bulunamazlar. Akrobatik hareketler hoş
karşılanmaz. Oyun tarzına bakılarak oynayanın kişiliğini ve görenek düzeyini anlamak
mümkündür (Bağ, 2001: 111; KK1, KK2, KK6, KK27). Çerkes kültüründe halkın
toplumsal rollere ve normlara uygun hareket etmesi gerekmektedir. Düğün
eğlencesinden sonra dağılan misafirler düğünün son günü yani genelde üçüncü günü
son kez tekrar toplanırlar (KK26, KK27, KK28).
3. Evlilik Sonrası
Düğün bitene kadar bir odada kalan gelin “gelin çıkarma düğünü” ile ev halkının
içine getirilir ve evin bir parçası olduğu duygusu hissettirilir (KK18, KK19, KK24, KK25,
KK30). Evin en yaşlısı “thamadesi” gelin topluluğa karışınca ona; “Bu eve gelen gelinin
nasibi, kısmeti güzel olsun, tavuk gibi hoş sesli, kuzu gibi hoş sesli, iyi at gibi meşhur,
cins köpek gibi açık sözlü olsun.” diye dua eder (KK13, KK14, KK15, KK16, KK17). Bu
duanın ardından „hatyakoe‟ler;
“Vay gelinim gelinim çalışkan gelinim
Kırmızı altınları dikiyor
Evin tek oğlu seni aldı, seni alan gençle uyumlu ol
Güzel kaynanalarını da sev
Allah sana kaynananla uyumlu gelin olmayı nasip etsin.” diye dua ederler ve
orada bulunan herkes alkışlar (KK1, KK2, KK13, KK17, KK27, KK28).
Çerkeslerde yüz görümlüğü âdeti yoktur. Gelin eve gelir gelmez kayın pederi
servetine göre at, besili hayvan ya da toprak hediye eder (KK18, KK19, KK21, KK22).
Bununla beraber ne kayınpeder, ne de kayınvalide geline görünmediği gibi gelinde
eşiyle beraber aynı ortamda bulunmaz (KK1, KK2, KK3, KK4, KK5). Ertesi sabah gelin
artık kızlara özgü elbiselerini çıkarır ve kadın elbisesi giyer. Çıkardığı elbiseleri
kocasının akrabasından olan kızlara hediye eder (KK27, KK28, KK29, KK30).
Gelin kayınpederinin, kayınvalidesinin, büyük kayınbirader ve kocasının
amcalarının ismini söyleyemez. Kayınpeder ve kayınvalidesinin ismi söylendikçe
hürmeten ayağa kalkar. Gelin kocasının ismini söyleyemez. Kendi seçeceği farklı bir
isim veya eşinin aile ismiyle hitap eder. Tüm bu ritüleller Çekez kimliğinin somutlaşmış
hali olmasına karşın günümüz modern toplumlarında bu ritüellerin yavaş yavaş da olsa
ortadan kalktığını söylemek mümkündür (Eser, 1993: 77-78). Çerkes gelinlerinin çok
zorluk çektiği, yıllarca rahat hareket etmediği diğer çevrelerce söylense de bu gerçeği
yansıtmamaktadır.
SONUÇ
Kafkaslar geçmişte olduğu gibi günümüzde de büyük öneme sahip
coğrafyalardan biridir. Tarihte birçok medeniyet Kafkasya da yaşamış ve bu bölgeyi
egemenliği altına almak istemiştir. Bütün bu çabalar sonucunda yerli halk sürgüne
gönderilmiş onlardan kalan topraklara Rusya yerleşmiştir. Sürgün ile Anadolu
topraklarına gelen Çerkesler bin bir zorlukla hayatta kalmaya, varlıklarını devam
ettirmeye çalışmışlardır.
Her millet değişen dünya koşullarına karşın kendi kültürlerini muhafaza etme
gayesi içinde olmuşlardır. Tarih boyunca birçok sıkıntı yaşayan ve en sonunda da
vatanlarından olan Çerkesler de kendilerine yeni vatan seçtikleri Türkiye‟de varlıklarını,
kültürlerini, dillerini korumak ve sürdürmek için çabalamışlardır. Etnik kimliklerini xabze
(sözlü konun) ile koruyan Çerkesler bunu Çerkeslerde yüz yıllardır çok büyük caydırıcı
özelliği bulunan „ayıptır‟ ile yapmışlardır. Çerkeslerin ayıp işleyenlere karşı toplumdan
dışlama yaptırımı uygulamaları dolayısıyla, ayıp karşılanan davranışların yapılmaması
adına bireyler her zaman dikkatli ve ölçülü olmuştur. Çerkeslerin kendi içindeki bu
yaptırımlarının etkinliği on dokuzuncu yüzyıla kadar hapishaneye sahip olmayan bir
millet özelliğini kazandırmıştır.
Birçok kültürde olduğu gibi Çerkes kültüründe yaşamın devamlılığını sağlayan
ve hayatın dinamikliğini ayakta tutan evlilik çok önemlidir. Çerkeslerde kültür
denildiğinde akla hiç şüphesiz Çerkes düğünleri gelmektedir. Kültürel aktarım
bakımından Çerkesler düğünlerine ehemmiyet vererek geleneklerini canlı tutmaya
çalışmaktadırlar. Çerkeslerde içten evlilik özendirilmektedir ki bunun sebebi kendi
kültürlerini devam ettirmektir. Çerkesler evliliğin her aşamasında; “evlilik öncesi, evlilik
anı ve evlilik sonrası”nda belli ritüelleri uygulamaktadırlar ve bu ritüeller Çerkes
düğünlerinin olmazsa olmazıdır. Çerkeslerde gelenek olarak kız kaçırma da yaygındır
ve bu hiçbir aile tarafından abes karşılanmamaktadır. istenilen kız verilmediği takdirde kaçacağı aile fertleri tarafından bilinir. Söz konusu durumu engelleyici hiçbir önlem
alınmaz.
Etnik kimliklerinin yanı sıra renkli yaşamlarıyla tanınan Çerkesler, zorunlu göç
sonrası Türkiye‟nin değişik illerine dağılmış ve gittikleri yerlerde köyler kurmuşlardır.
Hatay‟ın Reyhanlı ilçesinde yüz yıldan daha fazladır yaşamlarını idame ettiren
Çerkesler‟in söz konusu renkli yaşamlarından bir kesit olan evlilik olgusu aşamalar
halinde çalışmada verilmeye gayret gösterilmiştir. Bölge de yaşayan diğer
topluluklardan farklı gelenek ve adetlere sahip oldukları gözlenerek kayıt altına
alınmıştır.
KK1 Uğur PĠHAVĠ 05.06.1959/Hatay Emekli
KK2 Sevda PĠHAVĠ 02.03.1960/Hatay Ev Hanımı
KK3 Müfide VURAL 06.08.1961/Hatay Ev Hanımı
KK4 Yelmiz HATTIK 15.06.1975/Hatay Hemşire
KK5 Servet APĠġ 09.04.1943/Hatay Emekli
KK6 Sabite PĠHAVA 24.03.1942/Hatay Ev Hanımı
KK7 Mezago AHLAS 21.07.1976/Hatay Hemşire
KK8 Neris AHLAS 06.08.1997/Hatay Öğrenci
KK9 Mehmet AHLAS 25.12.1974/Hatay Memur
KK10 Nazmiye ERKUġ 05.09.1965/Hatay Ev Hanımı
KK11 Ayten KUVAS 09.10.1961/Hatay Ev Hanımı
KK12 Gülbahar HATTUK 26.12.1964/Hatay Ev Hanımı
KK13 Cihan(Jeyhan)
KUVAS 08.04.1955/Hatay Ev Hanımı
KK14 Semiha KUVAS 17.01.1952/Hatay Ev Hanımı
KK15 Güner KUVAS 11.11.1957/Hatay Ev Hanımı
KK16 Aydın Tuncer
GÜNEġKO 05.09.1978/Hatay Öğretmen
KK17 Semira Hatam
KÜBLÜ 18.09.1941/Hatay Emekli
KK18 Güler KANġAT 09.04.1975/Hatay Öğretmen
KK19 Fethi KANġAT 02.09.1971/Hatay Memur
KK20 Hüseyin ÇĠRKĠN 23.08.1977/Hatay Esnaf
KK21 Müberra ÇĠRKĠN 02.05.1978/Hatay Ev Hanımı
KK22 Hanifi HATUK 09.01.1940/Hatay Emekli
KK23 Nesrin HATAM 14.11.1961/Hatay Ev Hanımı
KK24 Saffet HATAM 17.10.1956/Hatay Emekli
KK25 Sabriye KÜBLÜ 05.11.1962/Hatay Ev Hanımı
KK26 Nurten KÜBLÜ 20.12.1962/Hatay Ev Hanımı
KK27 Mehmet YENER 06.01.1954/Hatay Emekli
KK28 Ayşe YENER 01.09.1957/Hatay Emekli
KK29 Mehmet Ali
EMĠRHAN 28.12.1953/Hatay Emekli
KK30 Saadet EMĠRHAN 20.10.1955/Hatay Emekli Öğretmen
Dr. Öğr. Üye. Hüseyin Kürşat TÜRKAN
Ayşe ÇELİK KAN
*
*
Her canlının çoğalarak neslini devam ettirmesi yaratılışının bir gereğidir. Canlıların en
mükemmeli olan insan da bu gerekliliği evlilik yoluyla gerçekleştirmektedir. Evlilik, aile hayatının
kurulmasına dair hayatta atılan en önemli adımlardan ve hayatın dönüm noktalarından biridir.
Aile, toplumsal hayatın çekirdeğini oluşturmaktadır. Bu çekirdeğin oluşması, evlenme olgusu ile
meydana gelmektedir. Evlilik, insan ömründe “geçiş dönemleri” olarak bilinen doğumla başlayıp
ölüme kadar devam eden süreçlerden biridir. Aile çatısını oluşturan evlenme biçimleri toplumun;
değer yargılarına, sosyal ve ekonomik yapısına, kültürel değerlerine, milli kimliklerine göre
farklılıklar göstermektedir.
Sosyo-kültürel değişimlerin sık görüldüğü Hatay ilinde tanışarak evliliğin yanı sıra
gelenekselliğin ağır bastığı ilçe ve köylerinde farklı evlenme biçimlerine de rastlanılmaktadır.
Söz konusu bu farklılık birçok etnik grubun harmanlanıp kendi etnik kimlik ve kültürlerini
yaşatmaya çalışmasındandır. Bu etnik kültürlerden birisi de Hatay‟ın Reyhanlı ilçesinde
yaşamlarını sürdüren Çerkeslerdir. Çerkesler de evlilik olgusu, evlilik öncesi hazırlıklar, düğün
ve düğün sonrasında gerçekleştirilen kendi kültürlerine özgü gelenek üzerine kuruludur.
Reyhanlı Çerkeslerinde kültürel kimliklerinin içerisinde diğerlerine göre daha geniş yelpazeye
sahip olan evlilik geleneğin devamlılığı söz konusu olduğunda ilk akla gelenlerdendir.
Çerkeslerde evlilik kurumu, aile terbiyesi, “kaşenlik” ve akraba dışı evlilik son derece önemlidir.
Biz bu makalede, Hatay‟ın Reyhanlı ilçesinde ikamet eden Çerkes kollarından; “Şapsığ,
Abzah, Ubıh, Kabartay” hakkında bilgiler verdikten sonra Reyhanlı‟da etnik bir gruplardan biri
olan Çerkeslerin “evlilik öncesi, evlilik anı, evlilik sonrası” durumlardaki olguları saha çalışması
ve mülakat yöntemi kullanılarak kaynak kişilerden elde ettiğimiz verileri bilimsel bir metot ve
teori bağlamında ele alıp inceleyeceğiz. Böylelikle Reyhanlı Çerkeslerinin kültürel bağlamdaki
evlilik süreçlerinin kimlik kodları belirlenerek söz konusu uygulamaların ne derece devam
ettirildiği ya da kaybedildiği tespit edilecektir.
*
Kafkasya geçmişten günümüze birçok medeniyete ev sahipliği yapmış onları
bünyesinde barındırmış engebeli ve coğrafi olarak büyük bir yüz ölçüme sahip yerdir.
Farklı kültürlerin kesiştiği noktada yer alan Kafkasya, taşıdığı dilsel, dinsel ve kültürel
özellikleriyle sosyo-kültürel anlamda farkındalık yaratmaktadır. Kafkasya kendine özgü
karmaşık etnik yapısı ve zengin tarihi ile geçmiş kültürün izlerini taşıyan yerler
arasındadır. Kafkasya bir bakışta keşfedilemeyecek kadar karışık etnik ve sosyokültürel yapıya sahiptir. Tarih boyunca medeniyetlerin uğrak yeri olarak siyasal nüfuz
alanına dönüşen pek çok kavmin kültürel mirasını günümüze taşıyan, birbirinden farklı
dilleri konuşan kırktan fazla halkın bir arada yaşadığı, dünyanın en karmaşık
bölgelerinden birisidir (Colarusso, 1991: 256). Kafkasya‟nın demografik yapısı içinde
bulunan Çerkesler sahip oldukları farklı dil ve yaşam biçimleriyle kültürel gelişmişliğe
kaynak sağlamışlardır.
Tarihi süreç içerisinde birçok istilaya ve yıkıma şahit olan Çerkes halkı en büyük
yıkımı 1864 yılında almıştır. Bu tarihten çok önce başlayan Rus baskısı ve zulmü söz
konusu tarihte doruk noktasına ulaşmış ve Çerkesler bilmedikleri topraklara doğru
zorunlu yolculuğa başlamıştır. Bu yolculukta onlara kapılarını açan Osmanlı ve Türk
milleti bir nebze olsun yaralarını sarmaya çalışmıştır. Tarihte bu zorunlu göçe “Büyük
Çerkes Sürgünü” denilmiştir. Sürgünün yaraları yüz yıl geçse de sarılamamıştır ki
bunun sebebi her Çerkes vatandaşının yüreğinde o günlerin canlılığını koruyor
olmasındandır. Sürgüne maruz kalan çoğu gözü yaşlı anne kundakta bebeğini bırakıp
vatanını terk etmek zorunda kalmıştır. Kendilerine vatan diyebilecekleri yeni yer
arayışında Anadolu‟yu tercih eden Çerkesler kendi köylerini kurmaya çalışmışlardır. Bu
yerlerden biri de Hatay‟ın Reyhanlı ilçesidir. Rehhanlı‟da “Yeni Mahalle” adındaki
bölgeye yerleşen Çerkesler kendi etnik kimliklerini koruma ve devam ettirme
konusunda Türkiye‟deki diğer bölgelere yerleşen Çerkeslere nispeten daha tutucu
olmuşlardır.
“Çerkes” kavramı, Kafkasya‟da yaşamakta olan haklardan herhangi birisinin
doğrudan adı değildir. Orada her halk, kendi tarihi adıyla yaşar ve adıyla bir
cumhuriyete sahiptir. Çeçenler Çeçenistan‟da, Abhazlar Abhazya‟da, Osetler Osetya‟da, Adıgeler Adıgey‟de, Dağıstanlılar Dağıstan‟da yaşar. Ramazan ġeşen, Ebu
Ubeyd el-Bekrî‟den alıntıladığı, “Kafkas Dağlarında 72 kavim yaşar. Her biri ayrı dil
konuşurlar.” (ġeşen, 2017: 201) cümlesi de bunu kanıtlayacak mahiyettedir. “Çerkes”
ismi, dar anlamda Kuzeybatı Kafkas kökenli “Adıge, Abaza, Ubıh” gruplarını, en dar
anlamda ise sadece Adıge grubuna mensup boyları kapsamaktadır (KK1, KK6, KK27).
Türk Dil Kurumu “Çerkes” kelimesini iki anlamda açıklamaktadır. Bunlardan birincisi
“Kadınların giydikleri uzun elbise” iken diğer tanım “Kafkasya’da yaşayan bir boy veya
bu boydan olan kimse”dir. “Çerkes mi?”, “Çerkez mi?” sorusu bir netlik kazanmamış
olsa da Çerkes halkı kendilerine Çerkes denilmesinden hoşnut kalmamaktadır (KK1,
KK2, KK3, KK6, KK27, KK28). Türk Dil Kurumu bu ikilem için Çerkes sözcüğünü uygun
bulurken, Kafkas Dernekleri Federasyonu Çerkez sözcüğünü önermektedir. Bu
konudaki ikilem hâlen devam etmektedir.
Osmanlı‟dan günümüze kadar olan literatürlerde, göçler ve sürgünler
sonucunda Kafkasya‟dan gelen tüm göçmenler bir üst kimlik olarak “Çerkes” adıyla
tanımlanmıştır. Bugün Türkiye topraklarında yaşayan Çerkes kolları; “Adigeler, Ubıhlar,
Abhazlar, Abazinler, Dağıstanlılar, Nogaylar, Çeçenler, Osetler, Karaçaylar ve
Balkarlar”dır. Bu kollardan günümüzde Hatay‟ın Reyhanlı ilçesinde de yaşayanlarına
rastlamak mümkündür. Söz konusu kolların alt dallarından; “Şapsığ, Abzah, Çemguy,
Abaza, Ubuh, Hatukay, Kabartay, Bjeduğ, Besni” Reyhanlı‟da hâlâ varlıklarını
sürdürmektedirler (KK6, KK24, KK27, KK34).
A. Çerkes Tarihi
“… ben; yaşlı, yaralı, ben; ne oralı, ne buralı… ben diasporalı,
Ben; aykırı, kırgın… ben, çok yorgun bir atım.”1
Çerkesler, Kafkasya dağlarının otokton (var olduğundan beri orada yerleşik
olan) halklarından biridir. Söz konusu halkın yaşadığı “Büyük Çerkes Sürgünü” ise
tarihin en acı ve feci sayfalarından biridir. Kuzey Kafkasya‟nın otokton halklarının
yaşadığı bu sürgüne, dünyanın en büyük ulusal trajedilerinden biri olarak, soykırım
denilebilir (Colarusso, 1991: 256). Kafkas göçleri, “gelen göç” (immigration) değil,
“giden göç” (emigration) kategorisine girmektedir. Bir anlamda bu göçün var olması
zorla gerçekleştirilmiştir. Kafkasya‟da başlayan Rus istilası, ġeyh ġamil‟in 1859 yılında
Ruslara esir düşmesine kadar devam etmiştir. Bu süre zarfında ve sonrasında Ruslar
Kafkasya‟nın kolonizasyonunu hızlandırarak slavlaştırmak için etnik temizlik politikasını
uygulamaya koymuş ve yerli halkı Osmanlı ülkesine göçe zorlamıştır (Temizkan, 2007:
1).
Çerkeslerin konuştuğu dil, bir insanın çıkarabileceği tüm sesleri barındırır.
Kafkas dağlarının güzellik, cesaret ve gizemini yansıtan büyüleyici bir kültürleri vardır.
Çerkes halkı olmadan Kafkasya, Kafkasya olmadan Çerkesler düşünülemez (Nart,
2014: 3). Tarihi açıdan bölgenin demografik yapısı, Adıge (ġapsığ, Abzekh, Hatukhay,
Beleney, Kabardey)-Abhaz-Ubıh, Çeçen-Ġnguş grupları ve Dağıstan bölgesinde
yaşayan (Andi, Avar, Lak, Lezgi vb. kabileler) tarihi otokton halklar ile bölgeye
sonradan gelip yerleşen halklar olan Turani kökenli Karaçaylar, Balkarlar, Nogaylar,
Kumuklar ile Ġndo-Germen kökenli bir halk olan Osetlerden oluşmaktadır (Saydam,
1997: 16). Kuzey Kafkasya‟da en büyük nüfusa sahip kadim halk olarak Adige-AbhazUbıh grubu kuzeyde Kuban nehri ağzında güneydoğuda, Sunja nehrine kadar uzanan
geniş topraklarda yaşamışlardır. Merkezi Kafkasya‟daki komşuları, dağlık bölgelerde
yaşayan Karaçaylar, Balkarlar ve Osetler olmuşlardır. Doğuda Çeçen ve Ġnguşlar, daha
doğuda Ġngurlar yaşamıştır. Kuban ve Kuma nehirleri boyunca ve Kafkas dağlarının
ötesinde bilinen Abhazya‟da Abazalar yaşamışlardır (Papşu, 2004: 12). Her grup kendi
kendilerine yeterli saydıkları dünyaları ile iktifa edince, dünyanın diğer bölgelerinden
farklı olarak, adeta bir “kültür mozaiği” meydana getirmişlerdir (Saydam, 1997: 16.).
Birbirleri ile etkileşimleri sonucunda da antik “Adıge-Abaza Maykop” kültürü üzerinde,
bu bölgenin insanları, tarih boyunca kader birliği etmiş, sosyolojik süreç neticesinde
oluşmuş ortak hayat tarzını, ortak dünya görüşünü, âdet ve geleneklerini, folklor
değerlerini ifade eden ortak bir “Kafkas Kültürü”nü de yaratmışlardır (Tavkul, 1998: 43).
Kafkas halkları aynı yaşantı içerinde etnik açıdan birbiriyle çok fazla karışmışlardır. Bir
bireyin babası Adıge, annesi Karaçay, büyük annesi Abazin olabilmektedir. Bu yüzden
Kafkasya‟dan Anadolu‟ya göçler başladığında Anadolu insanı topluca gelen bu
insanlara geniş anlamıyla “Çerkes” tabirini kullanmışlardır (Avagyan, 2004: 20).
Anadolu topraklarında diğer topluluklarla harmanlanan Çerkesler, Anadolu insanıyla bir
bütün oluşturmuştur.
Çerkes sözcüğü, kimilerine göre antik Yunanca bir sözcük olan ve Kuzeybatı
Karadeniz kıyısında yaşayan halkları tanımlamak için kullanılan “Kerket” (Kercetai)
sözcüğünün günümüze kadar değişerek gelmiş halidir. Başka bir görüş ise Çerkes
sözcüğünün kökeninin Tatarca olduğunu savunur. Bu görüşe göre, 13. yüzyıldan
başlayarak Kırım‟ı yurt edinen Tatarlar, Zihler olarak bilinen ve Kuzey Kafkasya‟da
toprağa bağlı yerleşik yaşam tarzı süren halkları “Jarkaz” olarak tanımlamaya
başlamıştır. Toprağı işleyen anlamına gelen “Jarkaz” sözcüğünün zamanla Türkçede
“Çerkes” veya “Çerkes” haline dönüştüğü öne sürülmektedir (Kaya, 2011: 74-75). 19.
yüzyılın ilk yarısında yaşamış olan Çerkes tarihçi Naguma ġora da Çerkes sözcüğünün
kökenlerinin Greklerin Çerkesleri adlandırmak için kullandıkları “Kerket” sözcüğünden
kaynaklandığını belirtmektedir (Boz, 2010: 28). Ayrıca, Çerkeslerin Tatarlara “toprağı
işleyen” adını verdirtecek kadar tarım toplumu olmadıkları, coğrafyanın dağlık ve
engebeli olması sebebiyle hayvancılıkla daha fazla ilgilendikleri ifade edilmektedir
(Kaya, 2011: 75). Yaşadıkları coğrafyaya uyum sağlayıp o toprakları vatanı kabul eden
Çerkesler Anadolu‟ya geldikleri ilk zamanlar daha çok at yetiştiriciliği ile uğraşmışlardır.
Kültürlerindeki “şağdi” (at)‟yi her nesil önemsemişlerdir.
1. Hatay İli Reyhanlı İlçesi Çerkesleri
Hatay‟ın Reyhanlı ilçesi tarihiyle ve bünyesinde bulundurduğu farklı etnik
yapıları nedeniyle kültürel olarak büyük bir birikimdir. Reyhanlı daha önceki tarihlerde
Ġrtah adında küçük bir kasaba iken 16. yüzyıldan itibaren göçebe olarak gelen Türkler
bu kasabaya yerleşmişlerdir. 1855 yılında da Rumeli‟den Kafkas ve Kıbrıs göçmenleri
getirilerek kasabaya yerleştirilmiştir. Osmanlı ile Rusların arasında cereyan eden savaş
sonrasında yurtlarından göçmek zorunda kalan Çerkeslerden ve diğer
Kaskasyalılardan bir bölümü 1878/1879 yılında Ġskenderun bölgesine gelmişlerdir.
Bunlardan bir kısmı Reyhaniye‟nin “Efnir” (bugünkü Bayır) mahallesi, Yenişehir mevkii
ve Harran köyü ile Antakya yakınlarında Bedirge ve Dalyan‟a yerleştirilmişlerdir.
Kendilerine boş arazilerden ve vakıf arazilerden her aileye 7 dönüm olmak üzere sulu arazi, ev yeri ve bahçe verilmiştir. 1900 yılında Halep Vilâyetinin Harim Kazası‟na bağlı
nahiye olan Reyhaniye‟nin 64 köyü vardır. Daha sonra Reyhanlı ismini alan kasaba
1918 yılında Fransızlar tarafından ele geçirilmiş, bucak statüsü ile yönetilmiştir. 8
Temmuz 1938 yılında Fransız işgalinden kurtarılıp Anavatana katıldığı yıl olan 1939 da
ilçe olmuştur (Tekin, 2000: 159; https://hataytarihii.wordpress.com/ilce/reyhanli/).
Reyhanlı‟da bulunan köylerin halkını genellikle Arap aşiret halkı oluşturmaktadır.
Reyhanlı ilçesi ve çevresinde Türkmen boyları, Arap aşiretler, farklı mezhep ve kültür
gruplarının dışında geçmiş dönemde bu bölgeye yerleştirilen Çerkesler bölge için
büyük bir öneme sahiptir. Çerkesler Reyhanlı ilçesi içerisinde ve çevresinde kendi
kültürlerini yaşama ve yaşatma çabası içinde olmuşlardır.
Tarihi Çerkes kolları; “Adigeler, Ubıhlar, Abhazlar, Abazinler, Dağıstanlılar,
Nogaylar, Çeçenler, Osetler, Karaçaylar ve Balkarlar”dır. Bu kollardan Hatay‟ın
Reyhanlı ilçesine iskân edileni daha çok Adigeler olmuştur. Adige kollarından Reyhanlı
ilçesine yerleşenler Mehmet Yener (KK27)‟in ve Uğur Pihava (KK1)‟nın verdiği bilgilere
göre şunlardır: “Jane, Şapsığ, Abzah, Çemguy, Abaza, Ubuh, Hatukay, Kabartay,
Bjeduğ, Besni”dir. Uğur Pihava‟nın söylediğine göre Kafkasya‟dan göçle bir Kabartay
ailesi gelmiş Reyhanlı‟da Harran köyüne iskân edilmiştir. Bu ailenin bir erkek ve bir kız
çocukları olmuştur. Söz konusu ailenin erkek çocukları Ürdün‟e gidince Kabartay aşireti
Reyhanlı‟da sönmüştür. Hatukay aşiretinin Reyhanlı‟da erkek çocukları olmadığı veya
olanın da erken yaşta ölmesi sonucu aşiret, Reyhanlı‟da soylarını sürdürememiştir.
B. Reyhanlı Çerkeslerinde Evlilik
Evlilik; toplumların hukukunun, dininin, örf ve âdetlerinin belirlediği kurallara
uygun olarak bir kadın ve bir erkeğin yeni bir aile oluşturmasıdır. Dilimizde evlenme
veya evlendirme terimleri, evlenen erkek veya kadının ayrı bir yuva ve aile kurması
anlamına gelir. Her toplumun kendine ait farklı evlilik kuralları ve merasimleri vardır.
Ancak hepsinin amacı ve ortak noktası yeni bir aile kurmaktır. Bu nedenle evliliğin hem
bireysel, hem de toplumsal boyutu vardır. Ġnsanlar, içinde bulundukları toplumların
kurallarına göre evlenmek zorundadırlar. Evlilik, birey için hayati önem taşır. Ġnsanın
hayatındaki en önemli dönüm noktalarından birisi evliliktir. Her toplumda eş seçiminde
ve tercihinde çeşitli kıstaslar belirlenmiştir. Bu kıstaslara bakıldığında kadında ve
erkekte soy, sop, aile, ekonomik durum, fiziki güzellik (kadında), dinî inanç ve meslek
gibi özellikler aranmaktadır. Ayrıca bu özelliklerin yanında kırsal bölgelerde kadınların
çalışkanlığı, iş becerileri, el becerileri, misafir ağırlama, hizmet ve saygı gibi özellikler
önem taşırken erkeklerde çalışkanlık, dürüstlük ve güvenilirlik aranır (Gelenekten
Geleceğe, 2009: 128-129). Genel olarak aile kavramı ile farklı soylardan gelen ve
birbirleriyle kan bağı ilişkisi olmayan, genellikle özel ve ayrı bir konutta kendi
çocuklarıyla oturan bir erkekle bir kadının oluşturduğu birim kastedilir. Aile, sosyal
grupların tabii ve en ilkini teşkil eder (Türkdoğan, 1991: 25). Evlilik, karşılıklı
dayanışmanın sağlanmasını, birlikteliği, bunlardan da önemlisi neslin devamını
sağlayan bir ilişki biçimidir. Aynı zamanda evlilik; toplumlarda farklı yapılar
gösterebilen, aile kurmayı ve türün devamını sağlayan iki insanın kalıcı bir beraberlik
için bir araya gelerek oluşturdukları, birbirlerine ve çocuklarına karşı ortak
sorumluluklarını yerine getirmeye söz verdikleri, birbirine bağlı sistemlerden oluşan
evrensel bir kurumdur (Yalçın, 2014: 250). Evlilik insan gruplarının yaşantıları boyunca uyguladıkları ve geliştirdikleri sosyal ögelerle yüklü bir kavramdır. Kültürler arası
farklılık göstermesi sosyal ögelerin değişik kültürler içinde oluşması ve farklı değer
yargılarıyla yüklü olmasıyla açıklanabilir. Toplumlar kimin kimle, kaç eşle veya hangi
koşullar altında evleneceğine dair bir takım kurallar yaratmıştır. Çok değişik
uygulamalar olmakla beraber evlilik, esas itibariyle toplum tarafından onaylanan kadın
ve erkek ya da kadınlar ve erkekler arasında yaratılan bir ilişki türünü karakterize
etmektedir (Gökçe, 1978: 7). Evlilik toplumun devamlılığı ve yeni nesillerin oluşması
bakımından hayatın bir parçasıdır. Bu bakımdan her toplumda olduğu gibi Çerkes
toplumu da evliliğe çok önem vermektedir.
Geleneksel Çerkes yaşamında aileden sokağa, misafirlikten yardımlaşmaya,
düğün ve eğlenceden yas törenlerine, iş yaşamından halk meclislerine kadar insanların
birlikte olduğu her alanda “Xabze” (Khabze) adı verilen yazılı olmayan yaşanarak
kuşaktan kuşağa aktarılan ve dünya halklarınca da bilinen belirli kurallarla
düzenlenmiştir (Aslan vd, 2011: 24). Geleneksel Çerkes toplumu örgütlü bir toplumdur.
Ġki kişinin birlikte herhangi bir iş yapması söz konusu olduğunda bunlardan biri
“Thamade” (önder/başkan) diğeri “Guadze” (yardımcı) olur. (Aslan vd, 2011: 24).
Thamade: Tanrı tarafından beğenilen ve takdir edilen insan anlamındadır. Bir topluluğa
Thamade olacak kişide herkesin saygısını kazanmış olmak, kuralları ve töreyi bilmek
ve uygulamak, dikkatli, zeki olmak ve pratik düşünebilmek, cemiyete hitap edebilmek
yaşlı olmanın yanında aranan niteliklerdi (KK1, KK2, KK6, KK12). Thamadeleri, her
toplulukta, o topluluğun saygı duyduğu, düşüncelerine kıymet verdiği, fikir danıştığı
yerel önderler şeklinde tanımlamak doğru olacaktır. Geleneksel Çerkes düğünleri,
xabze‟nin koyduğu kurallar çerçevesinde düğün için toplanan halkta en yaşlı “thamade”
ve onun yardımcısı “guadze” tarafından idare edilmektedir.
Dünyanın her yerinde evlenme kültürlere bağlı olarak belli kurallar ve kalıplar
çerçevesinde pek çok uygulama ve pratiklere sahne olmaktadır (Bakırcı, 2018: 2).
Ailenin devamı için gerekli olan evlilik, Çerkeslerde de kendine has özellikleri
barındırmaktadır. Evlenip aile kurmayı çok önemseyen Çerkesler, yakın akraba
evliliklerinin hoş görülmediği ender Müslüman toplumlarından biridir. Bu toplumda
evlenenler aynı sınıftan olmalıdır. Bir gelenek olarak erkek, sosyal sınıfına göre,
evleneceği kız için mehri kayınbabasına-kaynanasına verirken erkeğin şerefiyle doğru
orantılı olan bu mehir kısmen nakit para, at, sığır, silah, vb. olabilir. Bir Çerkes ailesinde
damat iç güveysi alınmaz damat ile kayınpeder arasında bir mesafe vardır (Met, 2002:
279-280). Çerkesler de evlilik olgusu, evlilik öncesi hazırlıklar, düğün ve düğün
sonrasında gerçekleştirilen kendi kültürlerine özgü olgular üzerine kuruludur.
Çerkeslerde aile terbiyesi, “kaşenlik” ve akraba dışı evlilik son derece önemlidir.
Çerkesler etnik kimliklerini korumak ve devamlılığını sağlamak için daha çok içe
kapalı bir topluluk olmayı tercih etmişlerdir. Hatta evlilik tercihlerini kendi kimliklerinden
olanlardan yana kullanmış bunu da bir üst boyuta taşıyarak evlenilecek kızın ya da
erkeğin kendi sülalelerinden olmasına ehemmiyet verilmiştir. Çerkes geleneklerinde
başka uluslardan kız almaya ve başka uluslara kız vermeye pek fazla
rastlanmamaktadır. Çerkeslerin evlenme geleneklerinde “Yeplıxi kaşe, depleyi yet” yani
“Aşağı bak al, yukarı bak ver.” kuralı esastır (KK1, KK6, KK17, KK25, KK27).
1. Evlilik öncesi
Evlilik, insan hayatının önemli geçiş dönemlerindendir. Toplum hayatında
kültürel öğelerin en yoğun yaşandığı sosyal hayat alanlarından birisini teşkil eder.
Evliliğin temelini oluşturan aile ve aile kurmayla ilgili ritüellere, insanlık tarihinin ilk
dönemlerinde bile rastlanır. Tören ve ritüeller, bağlı bulunduğu kültürün kuralları ve
kalıplarına uydurularak gerçekleştirilir. Evlenme hadisesi tören, töre, âdet, gelenek,
görenek ve inanmalar bakımından zengin bir tablo çizer (Çopuroğlu, 2000: 164).
Yaşamın ikinci geçit dönemi olan evlenme, gerek kızın ve erkeğin sosyalleşme
sürecinin önemli bir aşamasını oluşturması, gerekse aileler arasında kurulan
dayanışmayı, toplumsal ve ekonomik ilişkiyi belirlemesi ve düzenlemesi bakımından
her zaman ve her yerde önemli olay gözüyle görülmüştür. Ailenin, toplumsal yapının
temeli olması, bu birliği sağlayan evlenme olayına evrensel bir nitelik kazandırmıştır.
Dünyanın her yerinde her aşaması, bağlı bulunduğu kültür tipinin öngördüğü belirli
kurallara ve kalıplara uydurularak gerçekleştirilen evlenme olayı, özellikle tören, töre,
âdet, gelenek ve görenek bakımından zengin bir tablo çizmektedir. Öte yandan,
toplumların tarihsel boyutları, ekonomik yapıları, yerleşim düzenleri, üretim ilişkileri yani
kısaca kültürleri, evlenme biçimlerini de belirlemektedir. Her toplum ya da her grup,
kendi yapısına uygun evlenme biçimlerini yeğlerken yapısına aykırı düşecek olanları da
önlemeye çalışmaktadır (Örnek, 2000: 185; Artun, 2010: 147; Türkan, 2015: 445).
Sevginin, saygının ve dayanışmanın temelinin atılmasıyla meydana gelen evlilik
ülkeden ülkeye, ilden ile değişiklik gösterdiği gibi aileden aileye de değişiklik
göstermektedir.
Yeni bir hayatın, yuvanın kurulacak olması dolayısıyla Çerkesler evliliğe titizlikle
eğilmektedirler. Bunu yaparken de bütün kuralları Xabze‟den almaktadırlar. Xabze,
yazılı olmayan kuşaktan kuşağa aktarılan sözlü kurallardır (KK1, KK6, KK10). Hayatın
her aşamasını kapsayan bu sözlü kurallar evlilik ritüellerinde neyin nasıl olması
gerektiğini de açıklamaktadır. Çerkeslerde evlilikle ilgili konuların büyüklerle, anne ve
babayla açıkça konuşulması ayıp sayılmaktadır (KK18, KK21, KK25, KK27). Bütün
ilişkiler; arkadaşlar, yengeler veya enişteler aracılığıyla yürütülmektedir. Evlenmeye
karar veren kız veya erkek, aracılarla bunu anne babasına bildirir. Düğüne kadar bütün
süreç olumsuz sonuçlanması ihtimaline karşı mümkün olduğu kadar gizli yürütülür.
Erkek tarafının büyükleri toplanarak (kız isteme) için gidecek heyeti belirler. Bu heyette
genellikle, kız tarafında sözü geçecek aile büyükleri (amcalar) dayı tarafından biri veya
babanın arkadaşları yer alır (KK11, KK12, KK13, KK17). Belirlenen heyet içerisinde ne
damat ne de damadın babası bulunmamaktadır. Bununla birlikte kızın babası da kız
isteme töreninde bulunmamaktadır. Ġlk isteme de hemen evet denilmez büyüklere de
soralım diyerek gelen heyetten zaman istenir ve daha sonra olumlu ya da olumsuz
cevap erkek tarafına haber verilir. Cevap olumsuz olduğu takdirde haber doğrudan
erkek tarafına değil de yakın akrabalarına söylenir (KK1, KK2). Kız tarafının cevabı
olumlu olduğu takdirde erkek tarafı gelerek ayrıntılar görüşülür ve bu saatten sonra kız
babasına görünmekten çekinir (KK11, KK12, KK13).
Geleneksel olarak Çerkeslerde erkek, sosyal sınıfına göre, evleneceği kız için
“vase”yi (başlık) kayınbabasına veya kaynanasına verir. Erkeğin şerefiyle doğru orantılı
olan bu “vase” kısmen nakit para, at, sığır, silah gibi şeyler olabilir (Met, 2002: 280).
Evliliği ciddi şekilde düşünen gençler kendilerinden büyük ya da küçük bir akrabasına bu durumu söyleyerek kendisine bu konuda yardım etmesini ister. Böylece
toplantılarda, düğünlerde gençlerin birbirini daha yakından tanıması için küçük oyunlar
tertip edilir.
Çerkes toplumunda evlilik, uzun bir süreci gerektirdiği için birbirini tamamlayan
değişik aşamalardan oluşur. Bu aşamalar arasında “kaşenlik” (bir tür flört) denilen
kurumun özel bir yeri vardır (Altın ve Gümüş, 2011: 28). Bugün de bir evlenme aracı
olarak süren kaşenlik, xabze kuralları içinde, birbirinden hoşlanan genç kız ve erkekler
arasındaki arkadaşlık ilişkisine denmektedir. Gençlerin birbirini tanıması için oyunlarda
oynanır ki bunlardan biri “psetluh”tur. “Psetluh”, gençlerin güzel sözlerle birbirlerini
tanımalarına, birbirleriyle sohbet etmelerine verilen addır (Serbes, 2016: 140). Psetluh,
bir kız ve bir delikanlının tiyatro biçiminde söyleşisinden oluşan bir nevi flörttür.
2. Evlilik Anı
Çerkesler genel anlamda, gelenek ve yaşam biçimlerinde Türkiye‟deki diğer
toplumlardan daha geniş ve özgürdürler, onlarda “söz kesilmez”, genç kız ve erkekler
çevrelerinde “göz gezdirip” en uygununu araştırırlar. Genelde Lazlardan, Türklerden
veya Kürtlerden daha geç evlenirler (Demirkan, 1992: 42). Evlilik yaşı genelde 25-30
arasındadır. Evlilik yaşının geç olması ile ilgili Çerkes atasözü de mevcuttur ve o
şöyledir: “Köpek niteliklerini üç yaşında, at dokuz yaşında, erkek otuz yaşında gösterir.”
(KK6, KK24, KK25, KK26). Çerkeslerde evlenme yaşının yüksek olmasının bir nedeni
geleneklere göre büyük kardeşin evlenmeden küçüğünün evlenememesindendir. Bir
diğer nedeni ise eşlerin olgunluğa erişmesini bekleme ve üstlendiği aile yükünün
sorumluluğunun önemli görülmesindendir (Eser, 1996: 77-78). Bununla birlikte
Çerkeslerde görücü usulü evliliğe çok az rastlanmaktadır.
Nikâh gelinin anne ve babasının evinde yapılır. Nikâh törenine damat ve gelin
katılmaz, kendi adlarına vekil tayin ederler. Nikâhta hoca ve damatla gelinin
vekillerinden başka şahitler hazır bulunur. Tören ayakta yapılır. Bu tören sırasında
mutlaka şapka giyilmesi eski bir gelenektir ancak günümüzde bu gelenek
uygulanmamaktadır. Nikâh töreninde oyunlar, başka eğlenceler olmaz. Nikâh
kıyıldıktan sonra sofra kurulur, gençler için, akrabalık için iyi dileklerde bulunulur (KK1,
KK2, KK3, KK6, KK12). Düğün erkeklerin ve kızların katılımı ile olur. Damadın babası
düğüne katılmaz. Damat ve gelin de düğüne katılmaz. Düğünlerde erkekler ve kızlar
aşırı hareketlerde bulunmazlar. Figürlerde gösterişe gidilmez. Ġncelik, ustalık ve estetik
esastır (Bağ, 2001: 111-112; KK13, KK17, KK23). Çerkes kültüründe, gelin alma
düğünü denilen “Nıseşe ceug” ile “delikanlı düğünü” olmak üzere iki tür düğün vardır.
“Delikanlı düğünü”, misafir gelen birini onurlandırmak ya da eğlence amacıyla daha çok
gençler arasında yapılır (KK6, KK13, KK17). Gençler, bayanları toplar ve düğün
yaparak kendi aralarında eğlenirler. Orada gençler bir araya gelirler. Bu düğünlerde
katı kurallar mevcut değildir ve bunlar daha çok eğlenceye dönük düğünlerdir (KK1,
KK2, KK3, KK4, KK5).
Gelin alma düğününde yani “Nıseşe ceug”de ise, gelinin bulunduğu yere
gidilerek gelin getirilir. Gelin alma olayı özellikle kış dönemlerine, işsiz zamanlara denk
getirilir ki, uzun uzun eğlenilsin. Kadın, Çerkes toplumunda çok saygıdeğerdir bu
yüzden nazlandırılır. Hele genç kızlar daha çok nazlandırılır. Esasında çağrılmadan,
buyur edilmeden genç kız düğüne katılmaz (KK1, KK2, KK6, KK13, KK25, KK26, Çerkesler de gelin almaya gidenler bunu bir tören mahiyetinde görür ve her şey bir
düzen içinde gerçekleşir. Gelini almaya gidenler;
“Babası Zihajaque idi.
Eeeeyyyeehhh
Oğlu Kerekane idi şarkı yazardı
Eeeeyyyeehhh yooh, ravri navri
Kendisi yağız bir atın üzerindeydi
Eeeeyyyeehhh yooh, ravri navri
Boynunda qudas asılı olarak savaşıyor
Eeeeyyyeehhh yooh, ravri navri” türküsünü söylerler (KK12, KK13, KK14, KK15,
KK28, KK29, KK30). Gelin evinden alınıp kendi evine getirilir ve bir odaya yerleştirilir.
Düğün bitene dek gelin o odadan ayrılamamaktadır. Bu esnada damatta kendi evinin
dışında bir eve götürülür ve oda düğün bitene kadar o evin oğlu, misafiridir (KK16,
KK17, KK18, KK19). Oyun amacıyla damadı kaçırmakta görülmektedir ki bu olduğu
takdirde damadı himayesine alan aile için söz konusu olay onur kırıcı bir olgu
olmaktadır (KK1, KK2, KK3, KK4, KK1, KK13, KK17).
Düğünü „Hatyakoe’ denilen bir yönetici idare eder. Oynayacak kızı ve delikanlıyı
o çağırır. Her şey bir düzen ve disiplin içinde gider (KK21, KK22, KK23, KK24, KK25,
KK26, KK27). Düğünlerin müzik aletleri “mızıka, akordeon ve phaç’iç”dir. “Phaç‟iç”,
tempo tutmaya yarayan tahtadan alettir (KK1, KK2, KK10, KK12, KK13). Düğünlerde
erkekler ve kızlar, aşırı hareketlerde bulunamazlar. Akrobatik hareketler hoş
karşılanmaz. Oyun tarzına bakılarak oynayanın kişiliğini ve görenek düzeyini anlamak
mümkündür (Bağ, 2001: 111; KK1, KK2, KK6, KK27). Çerkes kültüründe halkın
toplumsal rollere ve normlara uygun hareket etmesi gerekmektedir. Düğün
eğlencesinden sonra dağılan misafirler düğünün son günü yani genelde üçüncü günü
son kez tekrar toplanırlar (KK26, KK27, KK28).
3. Evlilik Sonrası
Düğün bitene kadar bir odada kalan gelin “gelin çıkarma düğünü” ile ev halkının
içine getirilir ve evin bir parçası olduğu duygusu hissettirilir (KK18, KK19, KK24, KK25,
KK30). Evin en yaşlısı “thamadesi” gelin topluluğa karışınca ona; “Bu eve gelen gelinin
nasibi, kısmeti güzel olsun, tavuk gibi hoş sesli, kuzu gibi hoş sesli, iyi at gibi meşhur,
cins köpek gibi açık sözlü olsun.” diye dua eder (KK13, KK14, KK15, KK16, KK17). Bu
duanın ardından „hatyakoe‟ler;
“Vay gelinim gelinim çalışkan gelinim
Kırmızı altınları dikiyor
Evin tek oğlu seni aldı, seni alan gençle uyumlu ol
Güzel kaynanalarını da sev
Allah sana kaynananla uyumlu gelin olmayı nasip etsin.” diye dua ederler ve
orada bulunan herkes alkışlar (KK1, KK2, KK13, KK17, KK27, KK28).
Çerkeslerde yüz görümlüğü âdeti yoktur. Gelin eve gelir gelmez kayın pederi
servetine göre at, besili hayvan ya da toprak hediye eder (KK18, KK19, KK21, KK22).
Bununla beraber ne kayınpeder, ne de kayınvalide geline görünmediği gibi gelinde
eşiyle beraber aynı ortamda bulunmaz (KK1, KK2, KK3, KK4, KK5). Ertesi sabah gelin
artık kızlara özgü elbiselerini çıkarır ve kadın elbisesi giyer. Çıkardığı elbiseleri
kocasının akrabasından olan kızlara hediye eder (KK27, KK28, KK29, KK30).
Gelin kayınpederinin, kayınvalidesinin, büyük kayınbirader ve kocasının
amcalarının ismini söyleyemez. Kayınpeder ve kayınvalidesinin ismi söylendikçe
hürmeten ayağa kalkar. Gelin kocasının ismini söyleyemez. Kendi seçeceği farklı bir
isim veya eşinin aile ismiyle hitap eder. Tüm bu ritüleller Çekez kimliğinin somutlaşmış
hali olmasına karşın günümüz modern toplumlarında bu ritüellerin yavaş yavaş da olsa
ortadan kalktığını söylemek mümkündür (Eser, 1993: 77-78). Çerkes gelinlerinin çok
zorluk çektiği, yıllarca rahat hareket etmediği diğer çevrelerce söylense de bu gerçeği
yansıtmamaktadır.
SONUÇ
Kafkaslar geçmişte olduğu gibi günümüzde de büyük öneme sahip
coğrafyalardan biridir. Tarihte birçok medeniyet Kafkasya da yaşamış ve bu bölgeyi
egemenliği altına almak istemiştir. Bütün bu çabalar sonucunda yerli halk sürgüne
gönderilmiş onlardan kalan topraklara Rusya yerleşmiştir. Sürgün ile Anadolu
topraklarına gelen Çerkesler bin bir zorlukla hayatta kalmaya, varlıklarını devam
ettirmeye çalışmışlardır.
Her millet değişen dünya koşullarına karşın kendi kültürlerini muhafaza etme
gayesi içinde olmuşlardır. Tarih boyunca birçok sıkıntı yaşayan ve en sonunda da
vatanlarından olan Çerkesler de kendilerine yeni vatan seçtikleri Türkiye‟de varlıklarını,
kültürlerini, dillerini korumak ve sürdürmek için çabalamışlardır. Etnik kimliklerini xabze
(sözlü konun) ile koruyan Çerkesler bunu Çerkeslerde yüz yıllardır çok büyük caydırıcı
özelliği bulunan „ayıptır‟ ile yapmışlardır. Çerkeslerin ayıp işleyenlere karşı toplumdan
dışlama yaptırımı uygulamaları dolayısıyla, ayıp karşılanan davranışların yapılmaması
adına bireyler her zaman dikkatli ve ölçülü olmuştur. Çerkeslerin kendi içindeki bu
yaptırımlarının etkinliği on dokuzuncu yüzyıla kadar hapishaneye sahip olmayan bir
millet özelliğini kazandırmıştır.
Birçok kültürde olduğu gibi Çerkes kültüründe yaşamın devamlılığını sağlayan
ve hayatın dinamikliğini ayakta tutan evlilik çok önemlidir. Çerkeslerde kültür
denildiğinde akla hiç şüphesiz Çerkes düğünleri gelmektedir. Kültürel aktarım
bakımından Çerkesler düğünlerine ehemmiyet vererek geleneklerini canlı tutmaya
çalışmaktadırlar. Çerkeslerde içten evlilik özendirilmektedir ki bunun sebebi kendi
kültürlerini devam ettirmektir. Çerkesler evliliğin her aşamasında; “evlilik öncesi, evlilik
anı ve evlilik sonrası”nda belli ritüelleri uygulamaktadırlar ve bu ritüeller Çerkes
düğünlerinin olmazsa olmazıdır. Çerkeslerde gelenek olarak kız kaçırma da yaygındır
ve bu hiçbir aile tarafından abes karşılanmamaktadır. istenilen kız verilmediği takdirde kaçacağı aile fertleri tarafından bilinir. Söz konusu durumu engelleyici hiçbir önlem
alınmaz.
Etnik kimliklerinin yanı sıra renkli yaşamlarıyla tanınan Çerkesler, zorunlu göç
sonrası Türkiye‟nin değişik illerine dağılmış ve gittikleri yerlerde köyler kurmuşlardır.
Hatay‟ın Reyhanlı ilçesinde yüz yıldan daha fazladır yaşamlarını idame ettiren
Çerkesler‟in söz konusu renkli yaşamlarından bir kesit olan evlilik olgusu aşamalar
halinde çalışmada verilmeye gayret gösterilmiştir. Bölge de yaşayan diğer
topluluklardan farklı gelenek ve adetlere sahip oldukları gözlenerek kayıt altına
alınmıştır.
KK1 Uğur PĠHAVĠ 05.06.1959/Hatay Emekli
KK2 Sevda PĠHAVĠ 02.03.1960/Hatay Ev Hanımı
KK3 Müfide VURAL 06.08.1961/Hatay Ev Hanımı
KK4 Yelmiz HATTIK 15.06.1975/Hatay Hemşire
KK5 Servet APĠġ 09.04.1943/Hatay Emekli
KK6 Sabite PĠHAVA 24.03.1942/Hatay Ev Hanımı
KK7 Mezago AHLAS 21.07.1976/Hatay Hemşire
KK8 Neris AHLAS 06.08.1997/Hatay Öğrenci
KK9 Mehmet AHLAS 25.12.1974/Hatay Memur
KK10 Nazmiye ERKUġ 05.09.1965/Hatay Ev Hanımı
KK11 Ayten KUVAS 09.10.1961/Hatay Ev Hanımı
KK12 Gülbahar HATTUK 26.12.1964/Hatay Ev Hanımı
KK13 Cihan(Jeyhan)
KUVAS 08.04.1955/Hatay Ev Hanımı
KK14 Semiha KUVAS 17.01.1952/Hatay Ev Hanımı
KK15 Güner KUVAS 11.11.1957/Hatay Ev Hanımı
KK16 Aydın Tuncer
GÜNEġKO 05.09.1978/Hatay Öğretmen
KK17 Semira Hatam
KÜBLÜ 18.09.1941/Hatay Emekli
KK18 Güler KANġAT 09.04.1975/Hatay Öğretmen
KK19 Fethi KANġAT 02.09.1971/Hatay Memur
KK20 Hüseyin ÇĠRKĠN 23.08.1977/Hatay Esnaf
KK21 Müberra ÇĠRKĠN 02.05.1978/Hatay Ev Hanımı
KK22 Hanifi HATUK 09.01.1940/Hatay Emekli
KK23 Nesrin HATAM 14.11.1961/Hatay Ev Hanımı
KK24 Saffet HATAM 17.10.1956/Hatay Emekli
KK25 Sabriye KÜBLÜ 05.11.1962/Hatay Ev Hanımı
KK26 Nurten KÜBLÜ 20.12.1962/Hatay Ev Hanımı
KK27 Mehmet YENER 06.01.1954/Hatay Emekli
KK28 Ayşe YENER 01.09.1957/Hatay Emekli
KK29 Mehmet Ali
EMĠRHAN 28.12.1953/Hatay Emekli
KK30 Saadet EMĠRHAN 20.10.1955/Hatay Emekli Öğretmen