“AJİYRA”, “AJİRNIHÖA”
Abazaların dini inancının ana fikri yaratıcı ve yüce bir Tanrı’nın yani tek bir Tanrı’nın olduğu fikridir. Abaza dilinde bu tek Tanrı’nın ismi “Ançüa Duw”dur.
Bu ana fikir ile birlikte Abaza dini inanç sistemi eski çağlardan günümüze birçok farklı inancın etkisinde kalmıştır.
Ruh ve can’ı tanımlayan “Animizm”den, iz ve soy’u tanımlayan “Totemizm”e; Kadim doğayı tanımlayan “Paganizm”den, çok Tanrılı dönemi ifade eden “Politeizm” ve tek Tanrılı dönemi ifade eden “Monoteizm”e kadar birçok farklı inancı yaşamış ve kabul etmişlerdir.
Abhazya’da Abazaların bugünkü dini inançları “Senkretizm” (başlangıçta farklı olan inançların birleşmesi) özelliği taşımaktadır. Bu inançlar zamanla geleneksel yaşamla bütünleşip kültürlerinde yer alan Tanrı ve Tanrıça kültlerini de canlı tutarak kendilerine has bir formata dönüşmüştür. Bu inançların izlerini semavi dinlerin (Hıristiyanlık, Müslümanlık) kabulünden sonra da görmekteyiz.
Binlerce yıllık geçmişi olan bu inanç sisteminin içerisinde “demir” kültü çok önemlidir. Abazalar’da politeist dönemin (Abaza dilinde Amırtatra) Tanrılarından biri olan “Şüafı” metalürji, demir ve demircilik Tanrısıdır.
Abaza dilinde demirciye “Ajiy”, demirciliğe ve demirhanelere “Ajiyra” denilmektedir. Abazalar arasında eski çağlardan günümüze demirci ustaları, demircilik yapan aileler ve demirhaneler ( aile mabedi) kutsal kabul edilmiştir.
Demirciler özel insanlardır. Demirci aletleri kutsal alana aittir. “Çekiç”, “körük” ve “örs” üçlüsü mucizevî varlıklar olarak görülür. Bunlar demircilik mesleğinin önemli elementleridir. Bilinen ilk demir göktaşı demiridir. Bu taşlar gökten geldiği için insanlar için ayrı bir gizem ve kutsallık taşır.
Avcılık, tarım ve savaş aletlerinin kaynağı demircilik, eski dönemlerde günlük hayatın ayrılmaz bir parçası olduğundan Abaza inanç sisteminde ve mitolojisinde de önemli unsurlarından biri olarak yerini almıştır.
Eskiden yakın akrabaların örs ve çekici ortaktı. Bu ortaklık geçmişe dayalı ortaklığı ve akrabalığı tanımlamaktadır.
Abazalarda demir kültürüne ve onunla ilişkili ritüellere çok önem verirler. Abaza inanç sisteminde “13 Ocak” “dünyanın yaratılışı”, “yaşamın başladığı tarih” olarak kabul edilir ve bu güne “Ajirnıhöa” denir. Bu gün kutsal bir gün olarak kabul edilir ve bayram olarak kutlanır.
Bu günde aileler kendi aile mabetlerinde (Ajira) toplanıp, törensel ayinler gerçekleştirirler. Demircilik Tanrısı “Şüafı”ya kurbanlar adayıp, dua eder, iyi dileklerde bulunulur. Demircilik Tanrısı “Şüafı” aracılığıyla her şeyi yaratan, her şeyi duyan ve gören “Ançüa”ya ulaşmaya, seslerini duyurmaya çalışırlar.
“Ajirnıhöa” köylerde, ata evlerinde kutlanmaktadır. Köydeki ailenin “Ajira”sı eskiden evin yakınında değil, bir tepenin üzerinde, genelde büyük bir ağacın yanında, sağ tarafta olurmuş. “Ajira”nın güneşin doğuş yönüne bakması gerekmektedir.
Günümüzde “Ajira”lar bahçe içinde eve belli bir mesafede bulunmaktadır. Günümüzde kutsal olarak kabul edilen küçültülmüş bir form halinde çatısı örtülü, üç tarafı kapalı küçük bir atölye şeklinde bulunmaktadırlar.
“Ajirnıhöa” arifesinde, güneş battıktan sonra, aile 3 yaşını doldurmuş beyaz bir keçiyi kurban etmektedir. Keçinin haricinde horozda kesilmektedir. Ayrıca ocak ateşinde pişirilen peynirli “açafü” denilen çörekler ve “kuakuar”lar da hazırlanmaktadır.
Üzerlerinden birikmiş negatif enerjiden, kötülükten arınmak için aile bireyleri dua edilmiş suyla yıkanır, bahçeye, eve, ağaçlara bu sudan serpilir. Kötü ruhları uzak tutmak için bir hayvan postu veya kafatası bir yere asılır.
Tören günü, havanın kararması ile ailenin tüm üyeleri (aynı soydan gelenler) kutsal sayılan “Ajira”ya giderler. Tören yerine yürüyüş sırasında geriye dönmenin, arkaya doğru bakmanın uğursuzluk getireceğine inanılır.
Kurban edilen hayvanın (keçi) kaynatılan eti, derisi, boynuzları, pişirilen tavuk ve horozlar, yuvarlak hamur işleri ve kırmızı şarap da alana getirilir.
Kesilen hayvanın kalbi ve ciğeri bir şiş şeklinde hazırlanmış fındık veya ceviz dalına geçirilir.
Eski çağlarda töreni yöneten kişi din insanlarıymış. Daha sonraları ailenin büyüğüne bu sorumluluk verilmiş ve babadan büyük oğla aktarılarak günümüze kadar gelmiştir.
Aile törensel bir seremoni ile “Ajira”daki demir örsünün etrafında toplanıp, yarım ay şeklinde dizilir. Törenin başlamasıyla birlikte örsün üzerindeki demir aile büyüğü tarafından dövülür ve sonra dua kısmına geçilir. Duayı yapan aile büyüğünün sol elinde kesilen kurbanın kalp ve ciğerinin geçirildiği fındık dalını, sağ elinde de kırmızı şarabın bulunduğu bardağın olması gerekmektedir. Ailenin büyüğü (Tahmada, Bırk) ailesi, ülkesi ve ortak değerler için dua ettikten sonra ailenin her ferdi için ayrı ayrı dua eder. Aile’nin günaha girmeyeceği sözü verilir. Onun arkasından yaş sırasına göre herkes dua eder.
Sonrada evde hazırladıkları mumları “Ajira”daki örsün üzerine koyarlar. Mumlar eriyip örsün üzerine aktıkça kötülüklerin eriyip gittiğine inanılır.
Kesilen keçinin boynuzları demircilik aletlerinin olduğu yere asılır, daha sonra eve dönülür ve sofraya oturulur.
Abazaların dini inancının ana fikri yaratıcı ve yüce bir Tanrı’nın yani tek bir Tanrı’nın olduğu fikridir. Abaza dilinde bu tek Tanrı’nın ismi “Ançüa Duw”dur.
Bu ana fikir ile birlikte Abaza dini inanç sistemi eski çağlardan günümüze birçok farklı inancın etkisinde kalmıştır.
Ruh ve can’ı tanımlayan “Animizm”den, iz ve soy’u tanımlayan “Totemizm”e; Kadim doğayı tanımlayan “Paganizm”den, çok Tanrılı dönemi ifade eden “Politeizm” ve tek Tanrılı dönemi ifade eden “Monoteizm”e kadar birçok farklı inancı yaşamış ve kabul etmişlerdir.
Abhazya’da Abazaların bugünkü dini inançları “Senkretizm” (başlangıçta farklı olan inançların birleşmesi) özelliği taşımaktadır. Bu inançlar zamanla geleneksel yaşamla bütünleşip kültürlerinde yer alan Tanrı ve Tanrıça kültlerini de canlı tutarak kendilerine has bir formata dönüşmüştür. Bu inançların izlerini semavi dinlerin (Hıristiyanlık, Müslümanlık) kabulünden sonra da görmekteyiz.
Binlerce yıllık geçmişi olan bu inanç sisteminin içerisinde “demir” kültü çok önemlidir. Abazalar’da politeist dönemin (Abaza dilinde Amırtatra) Tanrılarından biri olan “Şüafı” metalürji, demir ve demircilik Tanrısıdır.
Abaza dilinde demirciye “Ajiy”, demirciliğe ve demirhanelere “Ajiyra” denilmektedir. Abazalar arasında eski çağlardan günümüze demirci ustaları, demircilik yapan aileler ve demirhaneler ( aile mabedi) kutsal kabul edilmiştir.
Demirciler özel insanlardır. Demirci aletleri kutsal alana aittir. “Çekiç”, “körük” ve “örs” üçlüsü mucizevî varlıklar olarak görülür. Bunlar demircilik mesleğinin önemli elementleridir. Bilinen ilk demir göktaşı demiridir. Bu taşlar gökten geldiği için insanlar için ayrı bir gizem ve kutsallık taşır.
Avcılık, tarım ve savaş aletlerinin kaynağı demircilik, eski dönemlerde günlük hayatın ayrılmaz bir parçası olduğundan Abaza inanç sisteminde ve mitolojisinde de önemli unsurlarından biri olarak yerini almıştır.
Eskiden yakın akrabaların örs ve çekici ortaktı. Bu ortaklık geçmişe dayalı ortaklığı ve akrabalığı tanımlamaktadır.
Abazalarda demir kültürüne ve onunla ilişkili ritüellere çok önem verirler. Abaza inanç sisteminde “13 Ocak” “dünyanın yaratılışı”, “yaşamın başladığı tarih” olarak kabul edilir ve bu güne “Ajirnıhöa” denir. Bu gün kutsal bir gün olarak kabul edilir ve bayram olarak kutlanır.
Bu günde aileler kendi aile mabetlerinde (Ajira) toplanıp, törensel ayinler gerçekleştirirler. Demircilik Tanrısı “Şüafı”ya kurbanlar adayıp, dua eder, iyi dileklerde bulunulur. Demircilik Tanrısı “Şüafı” aracılığıyla her şeyi yaratan, her şeyi duyan ve gören “Ançüa”ya ulaşmaya, seslerini duyurmaya çalışırlar.
“Ajirnıhöa” köylerde, ata evlerinde kutlanmaktadır. Köydeki ailenin “Ajira”sı eskiden evin yakınında değil, bir tepenin üzerinde, genelde büyük bir ağacın yanında, sağ tarafta olurmuş. “Ajira”nın güneşin doğuş yönüne bakması gerekmektedir.
Günümüzde “Ajira”lar bahçe içinde eve belli bir mesafede bulunmaktadır. Günümüzde kutsal olarak kabul edilen küçültülmüş bir form halinde çatısı örtülü, üç tarafı kapalı küçük bir atölye şeklinde bulunmaktadırlar.
“Ajirnıhöa” arifesinde, güneş battıktan sonra, aile 3 yaşını doldurmuş beyaz bir keçiyi kurban etmektedir. Keçinin haricinde horozda kesilmektedir. Ayrıca ocak ateşinde pişirilen peynirli “açafü” denilen çörekler ve “kuakuar”lar da hazırlanmaktadır.
Üzerlerinden birikmiş negatif enerjiden, kötülükten arınmak için aile bireyleri dua edilmiş suyla yıkanır, bahçeye, eve, ağaçlara bu sudan serpilir. Kötü ruhları uzak tutmak için bir hayvan postu veya kafatası bir yere asılır.
Tören günü, havanın kararması ile ailenin tüm üyeleri (aynı soydan gelenler) kutsal sayılan “Ajira”ya giderler. Tören yerine yürüyüş sırasında geriye dönmenin, arkaya doğru bakmanın uğursuzluk getireceğine inanılır.
Kurban edilen hayvanın (keçi) kaynatılan eti, derisi, boynuzları, pişirilen tavuk ve horozlar, yuvarlak hamur işleri ve kırmızı şarap da alana getirilir.
Kesilen hayvanın kalbi ve ciğeri bir şiş şeklinde hazırlanmış fındık veya ceviz dalına geçirilir.
Eski çağlarda töreni yöneten kişi din insanlarıymış. Daha sonraları ailenin büyüğüne bu sorumluluk verilmiş ve babadan büyük oğla aktarılarak günümüze kadar gelmiştir.
Aile törensel bir seremoni ile “Ajira”daki demir örsünün etrafında toplanıp, yarım ay şeklinde dizilir. Törenin başlamasıyla birlikte örsün üzerindeki demir aile büyüğü tarafından dövülür ve sonra dua kısmına geçilir. Duayı yapan aile büyüğünün sol elinde kesilen kurbanın kalp ve ciğerinin geçirildiği fındık dalını, sağ elinde de kırmızı şarabın bulunduğu bardağın olması gerekmektedir. Ailenin büyüğü (Tahmada, Bırk) ailesi, ülkesi ve ortak değerler için dua ettikten sonra ailenin her ferdi için ayrı ayrı dua eder. Aile’nin günaha girmeyeceği sözü verilir. Onun arkasından yaş sırasına göre herkes dua eder.
Sonrada evde hazırladıkları mumları “Ajira”daki örsün üzerine koyarlar. Mumlar eriyip örsün üzerine aktıkça kötülüklerin eriyip gittiğine inanılır.
Kesilen keçinin boynuzları demircilik aletlerinin olduğu yere asılır, daha sonra eve dönülür ve sofraya oturulur.