Çerkezya’da kurban töreni (1839)
Bugün ev sahibim oğlunu Allah’a takdim etti. Toplantı yeri Bişat deresi olup yeşil bir çayırlıktı. Hemen üstündeki muhteşem meşe ormanını tabiat ulu bir mabet olmaya layık bir surette yaratmıştı sanki. Ormanın ortasında adetlere göre sofralar dizilmişti. Civardaki muhtelif evlerden getirilmiş olan bu sofralardaki yemekler çok çeşitliydi. Sofra getirenlerin çoğu sofrayı ruhani reis vazifesi gören ihtiyar şahısa verdikten sonra başlarını açarak diz çöküyor, başlarını yere doğru eğiyorlardı. Bu mukaddes yerin kenarında benim için de bir kır minderi serilmişti. Diğer yönden de benden sonra gelmeye başlayan ve sayıları altmışa varan kadınlar dizilmişti. İhtiyar kadınlar ateş başında, kızlar da sık bir ağaçlığın kenarında idiler. Dini merasim evvelce gördüğümden daha muhteşem surette yürüdü. İlkin ulu tanrıya temizleneceklerinde dair bir dua yapıldı. Ruhani reis bu duayı okuduktan sonra sağ elinde ‘şuat’ denilen içki dolu ağaç bir kadeh, sol elinde mayasız bir çörek olduğu halde ilerledi ve arkasında duran muavinlere verdi. Tekrar beş, altı kadeh içki ve ekmek alarak aynı şekilde dua etti. Daha geride başları açık olarak yere çökmüş ve başlarını yere eğmiş olan cemaat yüksek sesle aynı duayı tekrar ediyor, ihtiyar kadınlar da buna eşlik ediyorlardı.
Bundan sonra üzerinde dua okunan Şuat ve çörekler hazır olanlara dağıtıldı. Sonra, iki keçi ve bir koyundan ibaret olan kurbanlar, her biri iki adam tarafından tutularak getirildi. Ruhani reis her birinin üzerinde dua okuduktan sonra başlarına kadehteki şuattan birer parça döktü. Kıllarından birer parça alarak arkasında duran üç balmumu şamdan da yakıldı. Sonra kurbanlar kesilmek için geri çekildiler. İbadet merasimi sona erdiğinden herkes başka şeylerle meşgul oldu. Bazıları kurbanların etinin kesimine yardım etti. Bazıları büyük kazanlar hazırladılar. Diğerleri de yemek hazır oluncaya kadar oyunlar oynayarak eğlendiler (Jabaghi 200: 24-25).
Bugün ev sahibim oğlunu Allah’a takdim etti. Toplantı yeri Bişat deresi olup yeşil bir çayırlıktı. Hemen üstündeki muhteşem meşe ormanını tabiat ulu bir mabet olmaya layık bir surette yaratmıştı sanki. Ormanın ortasında adetlere göre sofralar dizilmişti. Civardaki muhtelif evlerden getirilmiş olan bu sofralardaki yemekler çok çeşitliydi. Sofra getirenlerin çoğu sofrayı ruhani reis vazifesi gören ihtiyar şahısa verdikten sonra başlarını açarak diz çöküyor, başlarını yere doğru eğiyorlardı. Bu mukaddes yerin kenarında benim için de bir kır minderi serilmişti. Diğer yönden de benden sonra gelmeye başlayan ve sayıları altmışa varan kadınlar dizilmişti. İhtiyar kadınlar ateş başında, kızlar da sık bir ağaçlığın kenarında idiler. Dini merasim evvelce gördüğümden daha muhteşem surette yürüdü. İlkin ulu tanrıya temizleneceklerinde dair bir dua yapıldı. Ruhani reis bu duayı okuduktan sonra sağ elinde ‘şuat’ denilen içki dolu ağaç bir kadeh, sol elinde mayasız bir çörek olduğu halde ilerledi ve arkasında duran muavinlere verdi. Tekrar beş, altı kadeh içki ve ekmek alarak aynı şekilde dua etti. Daha geride başları açık olarak yere çökmüş ve başlarını yere eğmiş olan cemaat yüksek sesle aynı duayı tekrar ediyor, ihtiyar kadınlar da buna eşlik ediyorlardı.
Bundan sonra üzerinde dua okunan Şuat ve çörekler hazır olanlara dağıtıldı. Sonra, iki keçi ve bir koyundan ibaret olan kurbanlar, her biri iki adam tarafından tutularak getirildi. Ruhani reis her birinin üzerinde dua okuduktan sonra başlarına kadehteki şuattan birer parça döktü. Kıllarından birer parça alarak arkasında duran üç balmumu şamdan da yakıldı. Sonra kurbanlar kesilmek için geri çekildiler. İbadet merasimi sona erdiğinden herkes başka şeylerle meşgul oldu. Bazıları kurbanların etinin kesimine yardım etti. Bazıları büyük kazanlar hazırladılar. Diğerleri de yemek hazır oluncaya kadar oyunlar oynayarak eğlendiler (Jabaghi 200: 24-25).