Abhaz halkının evlilik geleneklerinde yüzyıllar boyunca çok şey değişti, fakat aynı zamanda da çok fazla adet kaybedilmeden korundu.
Abhaz düğünleri öncelikli olarak zengin görüntüsü ve çok sayıdaki davetlileriyle tanınmakta.
Tanışma
Geleneksel Abhaz toplumunda evlilik öncesi ilginin gösterilebileceği neredeyse hiçbir alan yoktu. Gelenekler genç erkeklerin duygularını açıkça söylemelerine izin vermiyordu, kızların ilanda bulunması ise kabul edilemez bir durumdu.
Genç hoşlandığı kıza hislerini başka yollarla gösterirdi. Örneğin, kendini zekice göstermek için, bir ardıç kuşu avlardı, kuşun ağzına gümüş bir sikke koyardı, yabani fındık ağacı dalına bu kuşu oturttururdu, bu kompozisyona birde meyve ekler ve sevdiği kıza verirdi. Kız da bu ilgiye karşı, mendil, kese, havlu gibi kendi el işlerin birini yollayarak cevap verirdi. Genç delikanlı bu aşamadan sonra – elbise kumaşı hatta at gibi daha büyük bir armağan verebilirdi. Sonu evlilikle bitebilecek ilişkiler genellikle böyle başlardı.
Günümüzde gençler birbirlerine böyle hediyeler vermiyorlar. Genç delikanlılar artık hoşlandıkları kızlara sözlendiğinin de bir işareti sayılan altın yüzük hediye etmeyi tercih ediyorlar.
Eski zamanlarda da, bugün olduğu gibi, genç adam kızın kendisine olan ilgisini öğrenmek için kızın yakın arkadaşına kendi arkadaşlarından birini yollardı. Duyguların karşılıklı olduğu anlaşıldığında ise resmi çöpçatanlık çalışmaları başlardı. Tarafların bir araya getirilmesini, aralarının yapılmasını bu iş için özel olarak seçilen kişi - ақьаӷьариа (Abhazca çöpçatan) gerçekleştirirdi. Ancak eski dönemlerde çöpçatanlık biraz farklı bir formata sahipti.
Beşik kertmesi
Abhaz gençler günümüzde kendi rızaları ile evliliklerini gerçekleştirmekte. Gençler, düğünlerde, özel günlerin kutlamalarında yada herhangi bir başka sosyal ortamda rahtlıkla görüşebiliyor, birbirlerini tanıyabiliyor, hatta duygularını dile getirebiliyorlar. Günümüzde, çok nadiren büyüklerin aile kurma amaçlı gençleri tanıştırma girişimi ile karşılaşabiliyoruz.
Halbuki eskiden evliliklerin hemen hepsi aileler tarafından belirlenir, gençlerin bu konuda fikirleri alınmadı. Ailelerin çocukları daha beşikte kerttikleri durumlar bile vardı.
Beşik kertmesinin işareti olarak ki bebeğin beşiğine de çizik atılırdı (bu işleme Abazacada агараҿаҟәара – agaraçaguara denirdi). Ayrıca erkek bebeğin babası kız bebeğin beşiğine mermi bırakırdı. Mermi aradaki anlaşmanın ipoteği gibi görülürdü. Anlaşmayı bozan taraf diğer tarafça aşağılanır, hatta işin kan davasına kadar gidebileceğini gösterirdi.
Bugün bu evlendirme şekli unutulmuş, kaybolmuş yöntemler arasında.
Eskiden Abhazlar arasında aile kurmanın üç şekli vardı; haberli (аргама-argama), gizli (маӡала-madzala) ve kaçırarak evlenme (амҵарсра- amtsasra). Gizli ve kaçırarak evlenmeler çok sık olmasa da günümüzde üç evlenme şeklini de hala görebilirsiniz.
Аргама - Argama:
iki tarafında razı olması
Abhazya’da evlilikler genelde aile büyüklerinin rızası ile gerçekleştirilir. Erkek tarafının akrabaları kızı sözlemek için kız tarafının evine misafir olurlar. Kız istemeye gelen heyete çoğunlukla sülalenin en saygın insanı ya da erkek tarafının komşusu önderlik eder. Komşu erkek tarafı ile aynı sülaleden olabileceği gibi farklı bir sülaleden de olabilmekte. Gelen heyet genç delikanlının niyetini kız evine iletir. Kız evi onayının olduğunu göstermek amacı ile gelenlere kızın herhangi bir özel eşyasını verir. Başka bir deyişle karşılıklı hediyeleşme olur buna Abazacada - анапеимдахь еимырдон (anapeymdahi eymırdon) denir.
Bu şekilde yapılan evliliğe «аргама» (argama) – açık, haberli evlik denir. Bütün tarafların durumdan haberi olurdu.
Böyle bir isteme sürecinden sonra kız “baba evinden” gelin çıkarılırdı. Gelini almaya erkek tarafından yedi sekiz kişilik bir akraba heyeti gelirdi. Bunlara Abazacada атацаагацәа –atatsaagaça denir.
Gördüğünüz gibi eskiden kız isteme önemli bir ritüelmiş. Kız tarafı, erkek tarafını gerektiği gibi ağırlayabilmek için özenle hazırlanırmış. Erkek tarafı da, kendileri adına “bize duyduğunuz güven için ve böyle iyi bir kız yetiştirdiğiniz için teşekkür ederiz” diyerek kendilerini temsil edecek kişiyi özenle seçermiş. Günümüzde de Abhaz kızları “argama” usulü ile evleniyorlar, fakat bugünkü hali daha çok eski özünü kaybetmiş güzel bir geleneğe özenme şeklinde gelişiyor.
Kaçırma ve gizli evlilik usulleri
Peki ya “taraflar” razı değilse? Kızın ailesi tarafından ret cevabı alan erkek kendini çok aşağılanmış sayar ve kızı kaçırmaya yönelirdi. Kaçırma - genellikle herhangi bir bayramın kutlamalarında, komşu düğünlerinde ya da kızın yakın arkadaşlarıyla anlaşarak kızın kandırılarak evden çıkarılması ile gerçekleşirdi. Kısaca sevdiği kızı kaçırmayı kafaya koyan erkek, her şeyi ince-ince planlar ve en uygun zamanı beklerdi.
Kaçırılan kızın hemen damadın evine getirilmesi kabul görmezdi. Gelin sülalelinin yada köyün en sözü geçen kişisinin evine götürülürdü. Böylelikle gençler sadece çatışmadan korunmayı değil ayrıca olayın uzlaştırılmasını da elde etmeyi umarlardı. Sözü geçen büyük, misafirperverlik gereği, evliliğe karşı çıkan tarafı ikna etmeye çalışırdı. Çoğunlukta olaylar olumlu yönde çözülürdü.
Birde kızın karşısındaki şahıs ile evliliğe rızasının olduğu ama ailesinden sakladığı durumlar olmakta. Gençler bu durumda genellikle beraber ülke dışına çıkıyorlar, onların geri dönüşün kadar geride kalan büyükler taraflar arasında anlaşmayı sağlamaya çalışıyor. Bu usul evlilik şekli bize eskilerden gelen bir formattır. Eski zamanlarda madzala diye adlandırılan evlilik şeklinde kız tarafından kimse düğüne iştirak etmez, çeyiz yollamaz, yeni dünürlerine hediye göndermezlerdi. Gelin arkadaşı yerine geline genç bir komşu ya da görümce eşlik ederdi.
Dmitry Gulia’nın adını taşıyan Araştırma Enstitüsü Etnoloji bölümü akademik üyelerinden Eliso Sanguliya, “Madzala – gizli evliliklerin, baba ve kızı arasındaki ilişkileri zora sokabildiğini söylüyor.
Sangulia, “Hatta böyle gizli yapılan evliliklerde, babanın kızını “reddettiği” durumların olduğu bile söyleniyor. Kızıyla altı yedi yıl boyunca konuşmayan babalar oluyormuş. Ama bu durumun çoğunlukla bir bebeğin doğumu ile yumuşadığı ve barışın sağlandığı biliniyor. Genelde köyde sözü geçen büyükler, komşular babayı kızını affetmeye ikna ederek tarafları barıştırıyorlarmış. Babanın direndiği durumlarda olmuyor değilmiş, hatta kızını affetmeden, damadını hiç görmeden vefat edenlerin olduğu biliniyor”, diye belirtiyor.
Çeyiz, takılar ve hediyeler
Düğün hazırlıkları günümüzde de olduğu gibi kızın istenmesinden sonra başlamaktaydı. Düğün gününü, doğal olarak, damat tarafınca belirlenirdi. Düğünler genellikle yeni hasattan sonra sonbaharda yapılırdı.
Düğün gününün belirlenmesinden sonra, erkek tarafı titizlikle düğüne hazırlanmaya başlardı. Şaraplar yapar, abısta için mısırlar eker, çok sayıda kümes hayvanı beslemeye başlardı.
Ailenin babası, düğün için kesilecek ve düğünün ana yemeği olarak sunulacak bir hayvan yetiştirdi. Bu genellikle 100-120 kiloluk bir boğa olurdu. Eliso Sanguliya, şuan Abhazya’da olduğunun aksine eskiden düğünlerin aşırı kalabalık olmadığını, ortalama 150-200 kişinin davet edildiğini belirtiyor.
Kaçırma, kuralların bir istisnası olarak, bugün de devam etmekte - kız kandırılmak suretiyle evin dışına çıkarırdı. Kızın arkadaşı ya da bir akrabası kendisi ile bir yere gitmesi konusunda ısrar eder ama damadın arkadaşları kızı damadın akrabasının evine götürürdü. Böylelikle kaçırılan kız gidecekleri yere varana kadar kaçırıldığının bile fark etmeyebilirdi.
Etnolog, “Düğüne sadece en yakın akrabalar çağırılır, düğünün organizasyonunu da komşular yürütürdü. Düğünden birkaç gün önce, gerçekleşecek cemiyeti haber vermesi için köylere bir haberci gönderilirdi, bu genelde yakın arkadaşı ile damadın kendisi olurdu. Fakat damat evlere kendisi girmez, daveti kendisi yapmazdı. Bu işi yanındaki arkadaşı üstlenirdi. Eğer gerekirse akrabalar maddi yardımda bulunurlardı. Bazı akrabalar şarabı, bazı akrabalarda boğayı getirerek destek olurdu. Kimse kıyıda, köşede, uzakta kalmazdı”, diye vurguluyor.
Gelin ailesinin kendisi için yolladığı аихраҵага – ayhratsaga’nın dışında kendi el emeği ile hazırladığı; dikiş, nakış, keseler, oçkur (kuşaklar) ve havluları çeyiz getirirdi. Gelinler genellikle nişanlanmadan sonra tüm vakitlerini el işine ayırır, işler, diker, gelecekteki akrabaları için hediyeler hazırlardı.
Evlenecek kızın arkadaşları kıza yardım ederlerdi. Gelin evden çıkacağı gün tüm bunları da yanında götürürdü. Bu el emeği eşyalar, düğünde yapılan yarışmalarda gelin adına, ödül olarak en iyilere - örneğin, en iyi yiğitlere, (açkazara) “at binme sanatı” ustalarına verilirdi.
Gelinlik diye bir kıyafet yoktu, ya da etnografik materyaller ile belirlenmiş böyle bir bulgu bulunmamakta. Damadın nişandan sonra (amatarbaga) hediye olarak getirdiği kumaştan normal gündelik bir elbise dikilirdi. Rengin bir önemi yoktu, ama çoğunlukla beyaz tercih edilirdi. Genellikle topuklara kadar uzanan, aşşağı doğru genişleyen, üst dar ve yüksek yakalı “Abhaz elbisesi”, kolları dar ve düğmeli bir kıyafetti (apsua tskı). Gelinin giydiği elbisenin özelliği kendisini baştan ayağa kapatan örtüsü idi – “atatsa kası”.
Tanınmış etnograf Elena Malia, örtünün orijinal olarak beyaz olduğunu, beyaz ipek ipliklerden özel olarak örüldüğünü ve XX. yüzyılın ortalarına gelindiğinde siyah şifon ile değiştirildiğini yazıyor. Bugün ise, gelin düğünde yüzünü örtmüyor, sadece getirilişi sırasında yüzünü bir duvak ile kapatıyor.
Davetliler, geline hediye getirir bu çoğunlukla para olurdu. Gelinin arkadaşı da örtüsünü kaldırarak gelinin yüzünü gösterirdi.
Yüz görme merasimi damadın ailesi tarafından açılırdı. Kayınpeder genelde; inek, manda ya da at hediye ederdi. Kayınvalide ise genelde yatak gereçleri hediye ederdi. Hediyeler gelinin kendisine ait kişisel malı olurdu.
Erkekler ve kadınlar ayrı oturtulur, gençler ise hizmet ederlerdi. Sofraya oturma yaş sırasına göre yapılır, büyükler önden otururdu. Bugün Abhazların sofraya aynı adaplarla oturduğunun da altını çizmiş olalım.
Geleneksel düğün masasında olanlar;
abısta, haşlanmış kırmızı et, asızbal (erik sosu), araşıh (cevizli sos), acıkalı tavuk, diken ucundan ya da fasulyeden yapılmış açapa, peynir, tatlı olarak – akalmış, acincihua, haşlanmış mısır ve kabak koyulurdu.
Düğün kış döneminde yapılıyorsa, insanlar akşam saatlerinde üşüyüp masayı terk etmesin diye, masanın altına, ayaklarının yanına yanan kömürler koyulur ısınmaları sağlanırdı.
Eski günlerde düğün şenliği iki gün sürer ve Abhazların eski inançlarıyla ilgili birçok ritüel ile donatılırdı.
Örneğin, etnolog Eliso Sangulia, gelin başının üzerinde “düğün ekmeğinin kırılması” ile ilgili unutulan ritüeli anlattı - Abhaz halkı bu şekilde gelinin“misafirperver olduğuna” inanır, böylelikle evinde “ekmek ve tuzun eksik olmayacağına, bereket ve bollukta olacaklarına” inanırlardı, diye belirtti.
Bu ekmek, ya da eski zamanlarda hazırlanışı ile açaşümgeal (ачашәмгьал) özel olarak hazırlanırdı. Düğün ekmeği birçok ulus tarafından bilinirdi. Mesela, antik Slavlar düğün ekmeği olmadan tek bir düğün yapmazdı.
Nihayet düğün sona erdiğinde, tüm misafirler dağılır ve aile uykuya dalardı, damat ise ancak gecenin karanlığının örtüsünün altında, amharaya girer ve gençler için yapılan evlerinde gelin ile yalnız kalabilirdi.
Bilim insanı Şalva İnal-ipa'nın yazdığı, Abhazların evlilikleri ve aile hayatına yönelik başka bir ilginç noktayı a belirtmeliyiz: Bir erkeğin kocalık haklarını ilk düğün gecesinde kullanması onu değersiz kılardı.
Amhara, yada tenha
Artık hiç kimse özellikle Amhara inşa etmiyor, bu evlerin görünümü ile ilgili fikirler ise sadece eski fotoğraflarda ve evlilik gelenekleri araştırmacılarının tasvirlerinde kaldı.
“Amhara, bir bina olarak, küçük boyutu haricinde özel hiçbir yanı olmayan basit bir yapıdır, <...> kulübeden farklı değildir. Mutlaka ‘büyük evin’ arkasına on ya da yirmi metre kadar mesafeye inşa edilirdi”, diye yazıyor Şalva İnal-ipa. Eski zamanlarda Amhara'nın inşa edilmesi, günümüzde gençlere daire satın alınması ile aynı şeydi.
Bu evlilik evlerinin hala inşa edildiği dönemde, gelin düğünün ilk gününde oraya getirilirdi.
Abhaz edebiyatının ve etnografisinin kurucusu Dmitry Gulia şöyle yazıyor: “Amhara, yeni evliler için yapılan bir evdir, kelimenin tam anlamı ise – duymamaktır. Böyle bir yapının inşa edilmensin amacı – evlilerin, arkadaşlarının yani genel olarak gençlerin rahatsızlık verici dinlenme hissinden kurtarmaktı”.
Halk arasında böyle algılansa da, amhara binası geleneğinin kökeni yeni evlilerin davranışlarının düzenlenmesiyle doğrudan ilişkili değildir.
Aslında, ilk amharalar, tam da kaçırarak evlenmelerin yaygın olduğu zamanlar da inşa ediliyordu: damat, kızı “bilinmeyen bir yöne” götürür ve amhara'da saklardı. İşte küçük evlerin tenha, sessizlik gibi çevirileri olan “amhara” diye adlandırılmasının bir sebebi daha.
Gelin düğünden sonra yaklaşık iki hafta daha amhara'da kalır, iğne işi yapar, yeni evin düzeni ile ilgilenirdi. Erkek olsun, kadın olsun büyüklerden kimse amhara girmezdi. Amharaya sadece genç kızlar girebilirdi. Başkalarının görebileceği şekilde damadın bile amharaya girmesi ayıptı. Bu Abhazlarda gençlerin büyüklere gösterdikleri saygı ile ilişkiliydi.
İki haftanın geçmesi, tüm akraba ve misafirlerin dağılması ile amharadan çıkarma - амҳараҭыгара –amharatıgara” ya da büyük eve geçiş - «аҩнду аҩнагара – ayünıdu ayünagara» adlı bir tören düzenlenirdi. Büyük eve geçişe, biz zamanlar Abhazların söyledikleri özel bir şarkı ve silah sesleri eşlik ederdi. Büyük eve geçtikten sonra gelin artık bu ailenin tam bir ferdi sayılır ve kendi üstüne düşen görevlerini yerine getirmeye başlardı.
Genç gelin
Tarihçi Şalva İnal-ipa’nın yazdığı gibi, gelinin en kalıcı eski yasaklarından biri de, günümüzde kısmen korunmuş olan konuşma ve isimle zikretme ile ilgili olan yasaklardır.
Eşler her ne olursa olsun, hiçbir koşulda birbirinin isimlerini zikretmemeliydiler. Eşler birbirlerine («уара», «бара») sen diye hitap ederlerdi. Damat, gelinin ailesinin isimlerini zikretmezdi. Gelin de hiç bir zaman damadın anne baba ve aile büyüklerini isimleri ile çağıramazdı. Gelin kayın babasına (ҳаҳ - hah) efendimiz, kayınvalidesine de (аҳкәажә – hahkuaj’) – hanımefendimiz diye hitap ederdi. Günümüzde ise kayınpeder ve kayınvalideye “anne” ve “baba” denmesi adet haline gelmiş durumda.
Büyüklerle konuşmak en önemli yasaklardan biriydi. Gelin kayınpederinin sözlerine hiçbir zaman cevap vermez sadece sessiz bir şekilde dinler, yerine getirirdi. Etnologlar konuşmamam yasağını- saygı göstergesi olarak açıklıyorlar.
Günümüzde damadın babası gelinin kendisi ile konuşmasını istiyorsa, gelinine kendisi ile konuşmasını söylüyor. Hala daha gelenekleri yerine getiren geleneksel Abhaz aileleri de bulunmakta: gelin kayınbabası ile konuşmuyor, masaya oturmuyor, eşine seslenmiyor, büyüklerin isimlerini zikretmiyor.
Böylelikle, geleneklerin çoğunun korunması büyük oranda, mümkün olduğunca gelenekleri yerine getirmeye çalışan aile kurumuna bağlı durumda.
Abhaz düğünleri öncelikli olarak zengin görüntüsü ve çok sayıdaki davetlileriyle tanınmakta.
Tanışma
Geleneksel Abhaz toplumunda evlilik öncesi ilginin gösterilebileceği neredeyse hiçbir alan yoktu. Gelenekler genç erkeklerin duygularını açıkça söylemelerine izin vermiyordu, kızların ilanda bulunması ise kabul edilemez bir durumdu.
Genç hoşlandığı kıza hislerini başka yollarla gösterirdi. Örneğin, kendini zekice göstermek için, bir ardıç kuşu avlardı, kuşun ağzına gümüş bir sikke koyardı, yabani fındık ağacı dalına bu kuşu oturttururdu, bu kompozisyona birde meyve ekler ve sevdiği kıza verirdi. Kız da bu ilgiye karşı, mendil, kese, havlu gibi kendi el işlerin birini yollayarak cevap verirdi. Genç delikanlı bu aşamadan sonra – elbise kumaşı hatta at gibi daha büyük bir armağan verebilirdi. Sonu evlilikle bitebilecek ilişkiler genellikle böyle başlardı.
Günümüzde gençler birbirlerine böyle hediyeler vermiyorlar. Genç delikanlılar artık hoşlandıkları kızlara sözlendiğinin de bir işareti sayılan altın yüzük hediye etmeyi tercih ediyorlar.
Eski zamanlarda da, bugün olduğu gibi, genç adam kızın kendisine olan ilgisini öğrenmek için kızın yakın arkadaşına kendi arkadaşlarından birini yollardı. Duyguların karşılıklı olduğu anlaşıldığında ise resmi çöpçatanlık çalışmaları başlardı. Tarafların bir araya getirilmesini, aralarının yapılmasını bu iş için özel olarak seçilen kişi - ақьаӷьариа (Abhazca çöpçatan) gerçekleştirirdi. Ancak eski dönemlerde çöpçatanlık biraz farklı bir formata sahipti.
Beşik kertmesi
Abhaz gençler günümüzde kendi rızaları ile evliliklerini gerçekleştirmekte. Gençler, düğünlerde, özel günlerin kutlamalarında yada herhangi bir başka sosyal ortamda rahtlıkla görüşebiliyor, birbirlerini tanıyabiliyor, hatta duygularını dile getirebiliyorlar. Günümüzde, çok nadiren büyüklerin aile kurma amaçlı gençleri tanıştırma girişimi ile karşılaşabiliyoruz.
Halbuki eskiden evliliklerin hemen hepsi aileler tarafından belirlenir, gençlerin bu konuda fikirleri alınmadı. Ailelerin çocukları daha beşikte kerttikleri durumlar bile vardı.
Beşik kertmesinin işareti olarak ki bebeğin beşiğine de çizik atılırdı (bu işleme Abazacada агараҿаҟәара – agaraçaguara denirdi). Ayrıca erkek bebeğin babası kız bebeğin beşiğine mermi bırakırdı. Mermi aradaki anlaşmanın ipoteği gibi görülürdü. Anlaşmayı bozan taraf diğer tarafça aşağılanır, hatta işin kan davasına kadar gidebileceğini gösterirdi.
Bugün bu evlendirme şekli unutulmuş, kaybolmuş yöntemler arasında.
Eskiden Abhazlar arasında aile kurmanın üç şekli vardı; haberli (аргама-argama), gizli (маӡала-madzala) ve kaçırarak evlenme (амҵарсра- amtsasra). Gizli ve kaçırarak evlenmeler çok sık olmasa da günümüzde üç evlenme şeklini de hala görebilirsiniz.
Аргама - Argama:
iki tarafında razı olması
Abhazya’da evlilikler genelde aile büyüklerinin rızası ile gerçekleştirilir. Erkek tarafının akrabaları kızı sözlemek için kız tarafının evine misafir olurlar. Kız istemeye gelen heyete çoğunlukla sülalenin en saygın insanı ya da erkek tarafının komşusu önderlik eder. Komşu erkek tarafı ile aynı sülaleden olabileceği gibi farklı bir sülaleden de olabilmekte. Gelen heyet genç delikanlının niyetini kız evine iletir. Kız evi onayının olduğunu göstermek amacı ile gelenlere kızın herhangi bir özel eşyasını verir. Başka bir deyişle karşılıklı hediyeleşme olur buna Abazacada - анапеимдахь еимырдон (anapeymdahi eymırdon) denir.
Bu şekilde yapılan evliliğe «аргама» (argama) – açık, haberli evlik denir. Bütün tarafların durumdan haberi olurdu.
Böyle bir isteme sürecinden sonra kız “baba evinden” gelin çıkarılırdı. Gelini almaya erkek tarafından yedi sekiz kişilik bir akraba heyeti gelirdi. Bunlara Abazacada атацаагацәа –atatsaagaça denir.
Gördüğünüz gibi eskiden kız isteme önemli bir ritüelmiş. Kız tarafı, erkek tarafını gerektiği gibi ağırlayabilmek için özenle hazırlanırmış. Erkek tarafı da, kendileri adına “bize duyduğunuz güven için ve böyle iyi bir kız yetiştirdiğiniz için teşekkür ederiz” diyerek kendilerini temsil edecek kişiyi özenle seçermiş. Günümüzde de Abhaz kızları “argama” usulü ile evleniyorlar, fakat bugünkü hali daha çok eski özünü kaybetmiş güzel bir geleneğe özenme şeklinde gelişiyor.
Kaçırma ve gizli evlilik usulleri
Peki ya “taraflar” razı değilse? Kızın ailesi tarafından ret cevabı alan erkek kendini çok aşağılanmış sayar ve kızı kaçırmaya yönelirdi. Kaçırma - genellikle herhangi bir bayramın kutlamalarında, komşu düğünlerinde ya da kızın yakın arkadaşlarıyla anlaşarak kızın kandırılarak evden çıkarılması ile gerçekleşirdi. Kısaca sevdiği kızı kaçırmayı kafaya koyan erkek, her şeyi ince-ince planlar ve en uygun zamanı beklerdi.
Kaçırılan kızın hemen damadın evine getirilmesi kabul görmezdi. Gelin sülalelinin yada köyün en sözü geçen kişisinin evine götürülürdü. Böylelikle gençler sadece çatışmadan korunmayı değil ayrıca olayın uzlaştırılmasını da elde etmeyi umarlardı. Sözü geçen büyük, misafirperverlik gereği, evliliğe karşı çıkan tarafı ikna etmeye çalışırdı. Çoğunlukta olaylar olumlu yönde çözülürdü.
Birde kızın karşısındaki şahıs ile evliliğe rızasının olduğu ama ailesinden sakladığı durumlar olmakta. Gençler bu durumda genellikle beraber ülke dışına çıkıyorlar, onların geri dönüşün kadar geride kalan büyükler taraflar arasında anlaşmayı sağlamaya çalışıyor. Bu usul evlilik şekli bize eskilerden gelen bir formattır. Eski zamanlarda madzala diye adlandırılan evlilik şeklinde kız tarafından kimse düğüne iştirak etmez, çeyiz yollamaz, yeni dünürlerine hediye göndermezlerdi. Gelin arkadaşı yerine geline genç bir komşu ya da görümce eşlik ederdi.
Dmitry Gulia’nın adını taşıyan Araştırma Enstitüsü Etnoloji bölümü akademik üyelerinden Eliso Sanguliya, “Madzala – gizli evliliklerin, baba ve kızı arasındaki ilişkileri zora sokabildiğini söylüyor.
Sangulia, “Hatta böyle gizli yapılan evliliklerde, babanın kızını “reddettiği” durumların olduğu bile söyleniyor. Kızıyla altı yedi yıl boyunca konuşmayan babalar oluyormuş. Ama bu durumun çoğunlukla bir bebeğin doğumu ile yumuşadığı ve barışın sağlandığı biliniyor. Genelde köyde sözü geçen büyükler, komşular babayı kızını affetmeye ikna ederek tarafları barıştırıyorlarmış. Babanın direndiği durumlarda olmuyor değilmiş, hatta kızını affetmeden, damadını hiç görmeden vefat edenlerin olduğu biliniyor”, diye belirtiyor.
Çeyiz, takılar ve hediyeler
Düğün hazırlıkları günümüzde de olduğu gibi kızın istenmesinden sonra başlamaktaydı. Düğün gününü, doğal olarak, damat tarafınca belirlenirdi. Düğünler genellikle yeni hasattan sonra sonbaharda yapılırdı.
Düğün gününün belirlenmesinden sonra, erkek tarafı titizlikle düğüne hazırlanmaya başlardı. Şaraplar yapar, abısta için mısırlar eker, çok sayıda kümes hayvanı beslemeye başlardı.
Ailenin babası, düğün için kesilecek ve düğünün ana yemeği olarak sunulacak bir hayvan yetiştirdi. Bu genellikle 100-120 kiloluk bir boğa olurdu. Eliso Sanguliya, şuan Abhazya’da olduğunun aksine eskiden düğünlerin aşırı kalabalık olmadığını, ortalama 150-200 kişinin davet edildiğini belirtiyor.
Kaçırma, kuralların bir istisnası olarak, bugün de devam etmekte - kız kandırılmak suretiyle evin dışına çıkarırdı. Kızın arkadaşı ya da bir akrabası kendisi ile bir yere gitmesi konusunda ısrar eder ama damadın arkadaşları kızı damadın akrabasının evine götürürdü. Böylelikle kaçırılan kız gidecekleri yere varana kadar kaçırıldığının bile fark etmeyebilirdi.
Etnolog, “Düğüne sadece en yakın akrabalar çağırılır, düğünün organizasyonunu da komşular yürütürdü. Düğünden birkaç gün önce, gerçekleşecek cemiyeti haber vermesi için köylere bir haberci gönderilirdi, bu genelde yakın arkadaşı ile damadın kendisi olurdu. Fakat damat evlere kendisi girmez, daveti kendisi yapmazdı. Bu işi yanındaki arkadaşı üstlenirdi. Eğer gerekirse akrabalar maddi yardımda bulunurlardı. Bazı akrabalar şarabı, bazı akrabalarda boğayı getirerek destek olurdu. Kimse kıyıda, köşede, uzakta kalmazdı”, diye vurguluyor.
Gelin ailesinin kendisi için yolladığı аихраҵага – ayhratsaga’nın dışında kendi el emeği ile hazırladığı; dikiş, nakış, keseler, oçkur (kuşaklar) ve havluları çeyiz getirirdi. Gelinler genellikle nişanlanmadan sonra tüm vakitlerini el işine ayırır, işler, diker, gelecekteki akrabaları için hediyeler hazırlardı.
Evlenecek kızın arkadaşları kıza yardım ederlerdi. Gelin evden çıkacağı gün tüm bunları da yanında götürürdü. Bu el emeği eşyalar, düğünde yapılan yarışmalarda gelin adına, ödül olarak en iyilere - örneğin, en iyi yiğitlere, (açkazara) “at binme sanatı” ustalarına verilirdi.
Gelinlik diye bir kıyafet yoktu, ya da etnografik materyaller ile belirlenmiş böyle bir bulgu bulunmamakta. Damadın nişandan sonra (amatarbaga) hediye olarak getirdiği kumaştan normal gündelik bir elbise dikilirdi. Rengin bir önemi yoktu, ama çoğunlukla beyaz tercih edilirdi. Genellikle topuklara kadar uzanan, aşşağı doğru genişleyen, üst dar ve yüksek yakalı “Abhaz elbisesi”, kolları dar ve düğmeli bir kıyafetti (apsua tskı). Gelinin giydiği elbisenin özelliği kendisini baştan ayağa kapatan örtüsü idi – “atatsa kası”.
Tanınmış etnograf Elena Malia, örtünün orijinal olarak beyaz olduğunu, beyaz ipek ipliklerden özel olarak örüldüğünü ve XX. yüzyılın ortalarına gelindiğinde siyah şifon ile değiştirildiğini yazıyor. Bugün ise, gelin düğünde yüzünü örtmüyor, sadece getirilişi sırasında yüzünü bir duvak ile kapatıyor.
Davetliler, geline hediye getirir bu çoğunlukla para olurdu. Gelinin arkadaşı da örtüsünü kaldırarak gelinin yüzünü gösterirdi.
Yüz görme merasimi damadın ailesi tarafından açılırdı. Kayınpeder genelde; inek, manda ya da at hediye ederdi. Kayınvalide ise genelde yatak gereçleri hediye ederdi. Hediyeler gelinin kendisine ait kişisel malı olurdu.
Erkekler ve kadınlar ayrı oturtulur, gençler ise hizmet ederlerdi. Sofraya oturma yaş sırasına göre yapılır, büyükler önden otururdu. Bugün Abhazların sofraya aynı adaplarla oturduğunun da altını çizmiş olalım.
Geleneksel düğün masasında olanlar;
abısta, haşlanmış kırmızı et, asızbal (erik sosu), araşıh (cevizli sos), acıkalı tavuk, diken ucundan ya da fasulyeden yapılmış açapa, peynir, tatlı olarak – akalmış, acincihua, haşlanmış mısır ve kabak koyulurdu.
Düğün kış döneminde yapılıyorsa, insanlar akşam saatlerinde üşüyüp masayı terk etmesin diye, masanın altına, ayaklarının yanına yanan kömürler koyulur ısınmaları sağlanırdı.
Eski günlerde düğün şenliği iki gün sürer ve Abhazların eski inançlarıyla ilgili birçok ritüel ile donatılırdı.
Örneğin, etnolog Eliso Sangulia, gelin başının üzerinde “düğün ekmeğinin kırılması” ile ilgili unutulan ritüeli anlattı - Abhaz halkı bu şekilde gelinin“misafirperver olduğuna” inanır, böylelikle evinde “ekmek ve tuzun eksik olmayacağına, bereket ve bollukta olacaklarına” inanırlardı, diye belirtti.
Bu ekmek, ya da eski zamanlarda hazırlanışı ile açaşümgeal (ачашәмгьал) özel olarak hazırlanırdı. Düğün ekmeği birçok ulus tarafından bilinirdi. Mesela, antik Slavlar düğün ekmeği olmadan tek bir düğün yapmazdı.
Nihayet düğün sona erdiğinde, tüm misafirler dağılır ve aile uykuya dalardı, damat ise ancak gecenin karanlığının örtüsünün altında, amharaya girer ve gençler için yapılan evlerinde gelin ile yalnız kalabilirdi.
Bilim insanı Şalva İnal-ipa'nın yazdığı, Abhazların evlilikleri ve aile hayatına yönelik başka bir ilginç noktayı a belirtmeliyiz: Bir erkeğin kocalık haklarını ilk düğün gecesinde kullanması onu değersiz kılardı.
Amhara, yada tenha
Artık hiç kimse özellikle Amhara inşa etmiyor, bu evlerin görünümü ile ilgili fikirler ise sadece eski fotoğraflarda ve evlilik gelenekleri araştırmacılarının tasvirlerinde kaldı.
“Amhara, bir bina olarak, küçük boyutu haricinde özel hiçbir yanı olmayan basit bir yapıdır, <...> kulübeden farklı değildir. Mutlaka ‘büyük evin’ arkasına on ya da yirmi metre kadar mesafeye inşa edilirdi”, diye yazıyor Şalva İnal-ipa. Eski zamanlarda Amhara'nın inşa edilmesi, günümüzde gençlere daire satın alınması ile aynı şeydi.
Bu evlilik evlerinin hala inşa edildiği dönemde, gelin düğünün ilk gününde oraya getirilirdi.
Abhaz edebiyatının ve etnografisinin kurucusu Dmitry Gulia şöyle yazıyor: “Amhara, yeni evliler için yapılan bir evdir, kelimenin tam anlamı ise – duymamaktır. Böyle bir yapının inşa edilmensin amacı – evlilerin, arkadaşlarının yani genel olarak gençlerin rahatsızlık verici dinlenme hissinden kurtarmaktı”.
Halk arasında böyle algılansa da, amhara binası geleneğinin kökeni yeni evlilerin davranışlarının düzenlenmesiyle doğrudan ilişkili değildir.
Aslında, ilk amharalar, tam da kaçırarak evlenmelerin yaygın olduğu zamanlar da inşa ediliyordu: damat, kızı “bilinmeyen bir yöne” götürür ve amhara'da saklardı. İşte küçük evlerin tenha, sessizlik gibi çevirileri olan “amhara” diye adlandırılmasının bir sebebi daha.
Gelin düğünden sonra yaklaşık iki hafta daha amhara'da kalır, iğne işi yapar, yeni evin düzeni ile ilgilenirdi. Erkek olsun, kadın olsun büyüklerden kimse amhara girmezdi. Amharaya sadece genç kızlar girebilirdi. Başkalarının görebileceği şekilde damadın bile amharaya girmesi ayıptı. Bu Abhazlarda gençlerin büyüklere gösterdikleri saygı ile ilişkiliydi.
İki haftanın geçmesi, tüm akraba ve misafirlerin dağılması ile amharadan çıkarma - амҳараҭыгара –amharatıgara” ya da büyük eve geçiş - «аҩнду аҩнагара – ayünıdu ayünagara» adlı bir tören düzenlenirdi. Büyük eve geçişe, biz zamanlar Abhazların söyledikleri özel bir şarkı ve silah sesleri eşlik ederdi. Büyük eve geçtikten sonra gelin artık bu ailenin tam bir ferdi sayılır ve kendi üstüne düşen görevlerini yerine getirmeye başlardı.
Genç gelin
Tarihçi Şalva İnal-ipa’nın yazdığı gibi, gelinin en kalıcı eski yasaklarından biri de, günümüzde kısmen korunmuş olan konuşma ve isimle zikretme ile ilgili olan yasaklardır.
Eşler her ne olursa olsun, hiçbir koşulda birbirinin isimlerini zikretmemeliydiler. Eşler birbirlerine («уара», «бара») sen diye hitap ederlerdi. Damat, gelinin ailesinin isimlerini zikretmezdi. Gelin de hiç bir zaman damadın anne baba ve aile büyüklerini isimleri ile çağıramazdı. Gelin kayın babasına (ҳаҳ - hah) efendimiz, kayınvalidesine de (аҳкәажә – hahkuaj’) – hanımefendimiz diye hitap ederdi. Günümüzde ise kayınpeder ve kayınvalideye “anne” ve “baba” denmesi adet haline gelmiş durumda.
Büyüklerle konuşmak en önemli yasaklardan biriydi. Gelin kayınpederinin sözlerine hiçbir zaman cevap vermez sadece sessiz bir şekilde dinler, yerine getirirdi. Etnologlar konuşmamam yasağını- saygı göstergesi olarak açıklıyorlar.
Günümüzde damadın babası gelinin kendisi ile konuşmasını istiyorsa, gelinine kendisi ile konuşmasını söylüyor. Hala daha gelenekleri yerine getiren geleneksel Abhaz aileleri de bulunmakta: gelin kayınbabası ile konuşmuyor, masaya oturmuyor, eşine seslenmiyor, büyüklerin isimlerini zikretmiyor.
Böylelikle, geleneklerin çoğunun korunması büyük oranda, mümkün olduğunca gelenekleri yerine getirmeye çalışan aile kurumuna bağlı durumda.